Kullanıcı Aletleri

Site Aletleri


gurbet

Gurbet

  • Gariplik, yabancılık, vatandan ayrı düşme mânâlarına gelen gurbet; sofiye ıstılahında, Maksûd’a ulaşabilmek için, o güne kadar alışılagelen dünya ve onun câzibedar atmosferinden uzaklaşma veya o atmosferde uhrevî buudlu yaşama şeklinde yorumlanmıştır ki, buna dünyanın mânevî mimarlarının hâlleri de diyebiliriz ki, hâlden hâle intikal gurbeti, halktan Hakk’a yönelme gurbeti, Hak’tan halka nüzûl gurbeti bu sözcükle zihinlerimizde canlanan ahvâlden sadece bazılarıdır.
  • Gurbetle alâkalı bir rivayette, urûc ve nüzûlün kahramanı Hz. Ruh-u Seyyidi’l-Enâm (sallallâhu aleyhi ve sellem) ‘Cenâb-ı Hak nezdinde kulların en sevimlisi gariplerdir.’ buyururlar. Gariplerin kimler olduğu sorulunca da: ‘Din ve diyanetleri adına halktan uzaklaşabilenlerdir ki, Meryem oğlu İsa ile haşrolacaklardır.’1) şeklinde cevap verilir. Seyyidinâ Hz. Mesih’le uhrevîliğin ilk basamağını paylaşmak, Hz. İsa’nın gurbet derinliğini ifade etme bakımından mânidardır.”2)
  • “… gurbeti, yararı olan, zararı olan, yararı ve zararı olmayan gurbetler diye üç bölümde ele almak da mümkündür:
  • 1. Yararlı ve Hz. Sahib-i Şeriat’ın lisanında memduh sayılan gurbet, hak erleri dediğimiz ehlullahın gurbetidir ki, söz ıtlak edildiğinde kemaline masruf olması esprisine binaen, akla gelen gurbet de işte bu gurbettir.. ve bu gurbet ‘üns billah’la taçlanmış, mârifet derinlikli, muhabbet ve iştiyak televvünlü bir gurbettir.
  • 2. Yararı olmayan ve sahibinin başında sürekli duman duman bir musibet gibi tütüp duran, inkâr, ilhad ve dalâletten kaynaklanan bir gurbettir ki, kabir yolculuğuyla sürüp gideceğinden, hatta öbür âlemde de, hem de çaresiz ve sevapsız devam edeceğinden, zannediyorum en acınacak gurbet de işte bu gurbettir.
  • 3. Ne yararı ne de zararı olmadığı hâlde anne karnından başlayıp, bir mânâda kabre kadar devam eden gurbettir ki, bu gurbet her fâninin kaderidir.”3)
  • “Katmerli gurbet de diyebileceğimiz iğtirab; sürekli düzelmeleri bozulmaların takip etmesi ve salâhları fesatların kovalaması; gece-gündüz devridaimi gibi, gönlün biraz aydınlanmasını müteakip hemen yeniden karanlığın bastırması duygusudur ki, hemen her zaman 4)طُوبَى لِلْغُرَبَاءِ muştusuyla serfiraz hizmet erlerinin korkulu rüyaları olagelmiştir.. ve onu, düşündükçe ürpermişlerdir.
  • Gurbet için de aynı mülâhazalar söz konusu olabilir; iğtirab, ya sırf cismanî, ya hâlî ve kalbî ya da her ikisinin birden duyulup hissedildiği muzaaf bir yalnızlıktır.”5)
  • “Bugüne gelinceye kadar millî mefkûre ve tarihî değerlerin bu kadar garip kaldığını hatırlamak mümkün değildir. Müntesiplerinin cehalet ve iradesizliği, hasımlarının azim ve cür’eti karşısında gurbetlerin en acısına marûz bırakılan koskoca bir tarihî dava, kim bilir daha ne kadar zaman bu yalnızlığını yaşayacak?”6)
  • “Efendimiz (sallallâhu aleyhi ve sellem) bir hadis-i şeriflerinde ‘Ümmetimin üzerine bir zaman gelecek. Onlar bir vadide, Kur’ân bir vadide bulunacak.’ buyururlar. Bu dönem, ümmetin ve Kur’ân’ın gurbet yıllarıdır. Kur’ân onlarsız, onlar da Kur’ân’sız kaldıklarından gariptirler. Bu dönemde Kur’ân, dilinden anlaşılmayan bir kitaptır. Ümmet, bağı kopmuş tesbih taneleri gibi dağınıktır. Çünkü, bu ümmet, onları birbirine bağlayan ‘Urvetü’l-Vüskâ’dan mahrumdur.”7)
  • “Efendimiz (sallallâhu aleyhi ve sellem), bir hadislerinde şöyle buyuruyorlar: ‘Bu Dindin garip olarak başladı, tekrar bir garipliğe dönecektir. Gariplere ne mutlu! O garipler ki, bazı insanların fesat çıkarmalarına karşılık onlar sürekli ıslahta bulunurlar.’8)
  • Bu din, bidayet itibarıyla, dinin ve dindarın kadir ve kıymetini bilmeyen insanlar içinde zuhur etmişti. Daha sonra bir inkişaf ve inbisat dönemi yaşanmış, fevç fevç ona dehaletler olmuş ve dindarane tavırlarla dinin ruhu büyük çoğunluğun vicdanına hükmetmeye başlamış ve bir ölçüde gurbet de zail olup gitmişti. Ancak, hadis-i şerifte de ifade edildiği gibi o gurbet yeniden avdet edecek ve dinde yeni garipleşme yaşanacaktı; dinî telâkki, dinî mantık ve dinî felsefe bir vadide, insanlar ise ayrı bir vadide gurbet yaşayacaklardı. Evet bir insan, ferdî hayatında kendini, dinî duygu ve düşüncelerini ifade edecek bir ortam bulamıyorsa ve aynı zamanda ümitlerini inkişaf ve inbisat ettirme ufkunu da yakalayamıyorsa o insan garip yaşıyor, din de bir gurbet içinde demektir.
  • Hadisin devamında ‘O garipler ki, bazı insanların fesat çıkarmalarına karşılık sürekli ıslahta bulunurlar.’ buyrularak gariplere ait takdir ve tebcil edici bir vasıftan söz edilmektedir. Evet, onlar, inançsızlık rüzgârlarıyla tahribata uğramış gönülleri tamir eder ve insanları Allah’a (celle celâluhu) yönlendirirler. Şüphesiz ki, tahrip kolay, tamir ise zordur. İşte o gurbet döneminde gurbet erleri, bu zor vazifeye talip olacak, tahrip değil, tamir vazifesini üzerlerine alarak insanları ıslah edeceklerdir.”9)
  • “Bir gece, o yüksek tepenin başındaki yüksek bir çam ağacının üstündeki üstü açık odacıkta idim. Üç dört gurbeti birbiri içinde ihtiyarlık bana ihtâr etti. Altıncı Mektup’ta izah edildiği gibi; o gece ıssız, sessiz, yalnız, ağaçların hışırtılarından ve hemhemelerinden gelen hazîn bir sadâ, bir ses, rikkatime, ihtiyarlığıma, gurbetime ziyâde dokundu. İhtiyarlık bana ihtâr etti ki; gündüz nasıl şu siyah bir kabre tebeddül etti, dünya siyah kefenini giydi, öyle de; senin ömrünün gündüzü de geceye ve dünya gündüzü de berzah gecesine ve hayatın yazı dahi ölümün kış gecesine inkılâp edeceğini kalbimin kulağına söyledi. Nefsim bilmecburiye dedi:
  • Evet, ben vatanımdan garip olduğum gibi, bu elli sene zarfındaki ömrümde zevâl bulan sevdiklerimden ayrı düştüğümden ve arkalarında onlara ağlayarak kaldığımdan, bu vatan gurbetinden daha ziyâde hazîn ve elîm bir gurbettir. Ve bu gece ve dağın garibâne vaziyetindeki hazîn gurbetten daha ziyâde hazîn ve elîm bir gurbete yakınlaşıyorum ki, bütün dünyadan birden müfârakat zamanı yakınlaştığını ihtiyarlık bana haber veriyor. Bu gurbet gurbet içinde ve bu hüzün hüzün içindeki vaziyetten bir rica, bir nur aradım.
  • Birden îmân-ı billâh imdâda yetişti. Öyle bir ünsiyet verdi ki; bulunduğum muzaaf vahşet bin defa tezâuf etse idi, yine o teselli kâfi gelirdi.
  • Evet, ey ihtiyar ve ihtiyareler! Madem Rahîm bir Hâlıkımız var; bizim için gurbet olamaz. Madem O var, bizim için her şey var. Madem O var, melâikeleri de var. Öyle ise bu dünya boş değil, hâlî dağlar, boş sahrâlar Cenâb-ı Hakk’ın ibâdıyla doludur. Zîşuûr ibâdından başka, O’nun nuruyla, O’nun hesabıyla taşı da ağacı da birer mûnis arkadaş hükmüne geçer; lisân-ı hâl ile bizim ile konuşabilirler ve eğlendirirler.”10)

Ayrıca Bakınız

Dipnotlar

1)
İbn Kayyim, Medâricü’s-Sâlikîn, 3/195.
2)
M. Fethullah Gülen, Kalbin Zümrüt Tepeleri, İstanbul: Nil Yayınları, 2008, s. 274.
3)
A.g.e. s. 276–277.
4)
Müslim, İman, 232; Tirmîzî, İman, 13; İbn Mâce, Fiten, 15; Müsned, 4/72
5)
A.g.e. s. 279.
6)
M. Fethullah Gülen, Yitirilmiş Cennete Doğru (Çağ ve Nesil-3), İstanbul: Nil Yayınları, 2011, s. 94.
7)
M. Fethullah Gülen, Fasıldan Fasıla-2, İstanbul: Nil Yayınları, 2008, s. 265.
8)
Müslim, İman 232; Tirmizî, İman 13; İbn Mâce, Fiten 15.
9)
M. Fethullah Gülen, Fikir Atlası (Fasıldan Fasıla-5), İstanbul: Nil Yayınları, 2011, s. 128.
10)
Bediüzzaman Said Nursî, Lem’alar, İstanbul: Şahdamar Yayınları, 2010, s. 280.
gurbet.txt · Son değiştirilme: 2024/04/27 10:01 Değiştiren: Editör