Kullanıcı Aletleri

Site Aletleri


istigna

İstiğna

  • “Hakikî anlamıyla fakirlik ve ihtiyaç, tese’ül ve dilenciliği hatırlatması açısından böyle bir mânâ hak yolunun yolcuları için bahis mevzuu olmasa gerek. Zira, kendini Allah’a adamış bir hakikat eri, aynı zamanda bir kanaat ve istiğna insanıdır. O, aç ve susuz kaldığı zamanlarda dahi, açarsa derdini sadece Allah’a açar ama kat’iyen halka arz-ı ihtiyaçta bulunmaz ve bulunmak da istemez. Dervişin, ‘kapı eşiği’ mânâsına gelmesi, insanlara karşı zillet gösterme anlamı itibarıyla değil, Allah karşısındaki tevâzuu, mahviyeti ve kendini sık sık sıfırlayarak, maddî-mânevî üzerinde taşıdığı değerlerin izafîliğini vurgulaması açısındandır. Onun, insanlara karşı aynı alçak gönüllülüğü göstermesi de Yaradan'dan ötürü, özü ve mahiyetindeki ilâhî cevherlerle başlı başına antika bir Hak sanatı olması itibarıyladır.”1)
  • İstiğna; insanın Allah’tan başka hiçbir kimseye el açmaması, yüzsuyu dökmemesi; aç ve susuz kaldığı zamanlarda dahi halka arz-ı ihtiyaçta bulunmaması ve hayatını hep gönül zenginliği, gönül tokluğuyla iffet dairesi içinde sürdürmesi demektir. İstiğna, peygamberlik mesleğinin çok önemli bir düsturu ve Allah ahlâkı ile ahlâklanmanın da bir tezahürüdür. Çünkü Allah (celle celâluhu) Samed’dir; her şey O’na muhtaçtır, O ise hiçbir şeye muhtaç değildir. Evet, O, Ganiyy-i alel’ıtlak, Müstağni-i Mutlak’tır.
  • İnsana gelince onun bir kısım şeylere ihtiyacı vardır. Bu sebeple insan için mukayyet istiğna tabirini kullanmak daha doğru olur zannediyorum. İşte insanlık âleminin medar-ı iftiharları enbiya-yı izam efendilerimiz, müstağni-i mukayyet olarak, hayatları boyunca hep istiğna ruhuyla yaşamış; isteyeceklerini yalnız Allah’tan istemiş, dertlerini yalnız O’na açmış; eda ettikleri risalet vazifesi, yaptıkları hizmet ve fedakârlıklar karşısında da hiç mi hiç beklentiye girmemiş, ücret talebinde bulunmamışlardır.”2)
  • “… istiğnada öyle bir zenginlik vardır ki, müstağni bir insan o haliyle kâinata meydan okuyabilir. Çünkü istiğna ruhuyla kanatlı bir insan, maddî, manevî her türlü arzu ve beklentiye karşı panjurları indirip, kapıları kapayıp arkalarına da üst üste sürgüler sürdüğünden onun Allah’tan başka minnet duyacağı, minnet altında kalıp ezileceği hiç kimse olmaz.
  • Fakat istiğna sadece maddî ücretlerle alâkalı bir mesele değildir. Cenâb-ı Hakk’ın insana bahşettiği akıl, zekâ, mantık ve muhakeme kabiliyeti, sevk ve idaredeki yüksek performans gibi donanımlar da bir imtihan vesilesidir. İşte bu tür mazhariyetler sonucunda elde edilebilecek maddî-mânevî makam ve mansıplar, ad ve unvanlar, nam u nişan, teveccüh ve iltifatlar mevzuunda da insan beklentiye girmemeli ve hep istiğna ruhuyla hareket etmelidir. Üstad Hazretleri bir yerde sebeb-i mesuliyet ve hatar olan metbuiyete, tâbiiyetin tercih edilmesi gerektiğini hatırlatıyor. Yani varsın, önümüze başkaları geçsin, başkaları imam olsun. Meselâ, mihraba geçtik ve insanlar da arkamızda saf bağladı. Tam o esnada gördük ki, arkamızda imamet vazifesini yapacak birisi var. Hemen geriye çekilmesini bilmeli ve onun imamete geçmesini temin etmeliyiz. Ve yine diyelim ki, yirmi-otuz sene değişik yerlerde hak ve hakikate hizmet ettik, işin tabiî seyri içerisinde insanların imreneceği, teveccüh göstereceği bir konumu bize emanet ettiler. İşte bu noktada her zaman kendimizi diken üstünde duruyor gibi görmeli ve acaba bana ne zaman ‘Gel!’ diyecekler; diyecek de beni bu vebalden kurtaracaklar mülâhazasını taşımalıyız. Evet, çok rahatlıkla, bir dönem önünde yürüdüğümüz insanların arkasına geçebilmeli ve onları takip edebilecek kıvamda olmalıyız.”3)
  • “… istiğna ruhunu muhafazanın en önemli vesilesi, hayatını îsâr ahlâkıyla sürdürmektir. Bu açıdan Gönüllüler Hareketi içinde bulunan arkadaşlar öyle îsârlaşmalıdırlar ki sadece yemek yedirme, çay içirme, maaşını bir başkasına verme gibi fedakârlıklarla yetinmeyerek, maddî-mânevî füyuzat hislerinde de başkalarını kendilerine tercih edebilmelidirler.”4)
  • “İnsanda pek çok iyi şeylerin özü ve çekirdekleri bulunduğu gibi, bazı maslahatlar için kötü şeylerin esasları da onda mevcuttur. Meselâ, hasbîlik, samimiyet, diğergamlık, istiğna gibi güzel huyların yanında, çok kimse de makam sevgisi, mansıp düşüncesi, görünme arzusu nev'inden kalbi öldüren ve ruhu felç eden kötü hasletler de bulunur. Bu itibarla, insanlarla münasebetlerimizde, onların bu tabiî tarafları da nazarı itibara alınarak alâka kurulmalıdır ki, hayal kırıklığına uğramayalım.”5)
  • “Ey hadsiz acz ve nihayetsiz fakr içinde yuvarlanan bîçâre insan! Rahmet ne kadar kıymettar bir vesile ve ne kadar makbul bir şefaatçi olduğunu bununla anla ki: O rahmet, öyle bir Sultân-ı Zülcelâl’e vesiledir ki, yıldızlarla zerrât beraber olarak kemâl-i intizam ve itaatle –beraber– ordusunda hizmet ediyorlar. Ve o Zât-ı Zülcelâl’in ve o Sultân-ı Ezel ve Ebed’in istiğnâ-yı Zâtî’si var. Ve istiğnâ-yı mutlak içindedir. Hiçbir cihetle kâinata ve mevcûdâta ihtiyâcı olmayan bir Ganiyy-i ale’l-ıtlak’tır. Ve bütün kâinat taht-ı emir ve idaresinde ve heybet ve azameti altında nihayet itaatte, celâline karşı tezellüldedir.”6)
  • “Cây-ı dikkattir ki, iki sene sonra, bana zekâtlarını teklif edenlerin bir kısmı iktisâdsızlık yüzünden borçlandılar. Lillâhilhamd, onlardan yedi sene sonra, o az para iktisâd bereketiyle bana kâfi geldi; benim yüz suyumu döktürmedi, beni halklara arz-ı hâcete mecbur etmedi. Hayatımın bir düsturu olan ‘nâstan istiğnâ’ mesleğimi bozmadı.”7)
  • “… istiğnâ sebebinin en mühimmi; mezhebimizce en mûteber olan İbni Hacer diyor ki: ‘Salâhat niyetiyle sana verilen bir şeyi, sâlih olmazsan kabul etmek haramdır.’”8)
  • “… nazlanan ve istiğna gösteren nazeninlerin mehirleri dikkattir.”9)

İlave Okuma

Dipnotlar

1)
M. Fethullah Gülen, Kalbin Zümrüt Tepeleri, İstanbul: Nil Yayınları, 2008, s. 436.
2)
M. Fethullah Gülen, Yaşatma İdeali (Kırık Testi-11), İstanbul: Nil Yayınları, 2012, s. 117.
3)
M. Fethullah Gülen, Yaşatma İdeali (Kırık Testi-11), İstanbul: Nil Yayınları, 2012, s. 119.
4)
M. Fethullah Gülen, Mefkûre Yolculuğu (Kırık Testi-13), İstanbul: Nil Yayınları, 2014, s. 55–56.
5)
M. Fethullah Gülen, Ölçü veya Yoldaki Işıklar, İstanbul: Nil Yayınları, 2011, s. 237.
6)
Bediüzzaman Said Nursî, Lem’alar, İstanbul: Şahdamar Yayınları, 2010, s. 126.
7)
A.g.e. s. 177.
8)
Bediüzzaman Said Nursî, Mektubat, İstanbul: Şahdamar Yayınları, 2010, s. 11.
9)
Bediüzzaman Said Nursî, Muhâkemât, İstanbul: Şahdamar Yayınları, 2010, s. 61.
istigna.txt · Son değiştirilme: 2024/01/11 08:36 Değiştiren: Editör