Kullanıcı Aletleri

Site Aletleri


seyr_anillah

Seyr Anillah

  • İrşad vazifesini eda etmek için Hak’tan halka, vahdetten kesrete dönmek.
  • Sofiye, başlıca iki gruba ayrılır:
  • 1. İlim yörüngeli hareket edip, mârifet kanatlarıyla vuslat arayanlar.
  • 2. Mücerred zevk, vecd ve keşif yolunda gidenler.
  • Evvelkiler, ilim ve mârifet kanatlarıyla ‘seyr ilallah’, ‘seyr fillah’ ve ‘seyr anillah’ ufuklarında bitmeyen bir yolculuk yaşar ve ömürlerini ‘Lâ havle ve lâ kuvvete illâ billah’ın üveykleri olarak sürdürürler.. varlığın içinde müşâhede ettikleri her tebeddül, her tagayyür, her tekevvün onlara Hz. Kudret ve İrade’den yüzlerce mesaj sunar, her hâdise onlara ayrı ayrı dillerle çok farklı nağmeler fısıldar.”1)
  • “Dördüncü mertebe; ‘seyr anillah’ mertebesidir; bu seviyedeki ‘seyr’e ‘sefer-i râbi’ dendiği gibi ‘telvin ba’de’t-temkin’de denegelmiştir. Bu pâyeyi ihraz eden bir vuslat eri, vahdetten sonra, yine vahdet yolunda, yeni yorumlarla kesrete yönelir. Tabir-i diğerle, vahdet ve izafî vuslatta duyup zevk ettiği mânevî hazlarını, başkalarına da duyurmak, miraç nüzulünün gölgesinde tenezzül üstüne tenezzül kendi hayatını, başkalarını kurtarmaya, ‘Hazîratü’l-Kuds’e yükseltmeye, erdiklerine erdirmeye, gördüklerini gördürmeye bağlar ve binlercenin ruhunda tutuşturacağı vuslat arzusuyla oturur-kalkar. Mütehayyirleri ufuk ötesine irşad etme; tâlipleri terbiye; râğipleri itminana ulaştırma; yoldakilere rehberlikte bulunma; zulmette bocalayıp duranlara nur gösterme; nura ermişleri mârifetle şahlandırma; mârifet şehsuvarlarını da zevk-i ruhanî yamaçlarında koşturma mefkûresiyle gerçekleşebilen böyle bir Hak’tan halka rücû, peygamberlerin has çıraklarına mahsus bir hâldir ve ilk donanımla teklif arasındaki tenasübe de iyi bir örnektir. Bu yüce pâyeyi, bazı tasavvuf erbabı ‘bekâ billah maallah’ veya ‘fark ba’de’l-cem’ şeklinde isimlendirmişlerdir.”2)
  • “İşte böyle bir anlayış ve duygu dünyasına otağını kuran bir hakikat eri –buna Hakk’ın kulu demek daha uygun olur zannediyorum– tecellî-i ef’âl ötesinde, tecellî-i esmâ ve sıfâta açılarak ‘ilme’l-yakîn’in en üst mertebelerine yürür ki, bunun ötesi, Hak hoşnutluğunun kendine has emareleriyle duyulup hissedildiği ve selim vicdanların şehadetiyle bilindiği ‘marziyye’ şâhikasıdır. Muhakkikînce, bu pâyeye, ‘hakka’l-yakîn’ televvünlü ‘ilme’l-yakîn’ dendiği gibi ‘ehadiyet’ mertebesi, ‘cem’ü’l-cem’ makamı da denegelmiştir. Bu makam erbabı, seyrini daha çok ‘seyr anillah’ şâhikalarında sürdürür.. hâl-hayret-temkin ufkunda dolaşır durur; dolaşır durur ve artık Hak, onun gören gözü, işiten kulağı olur; hep doğruyu görür, doğruyu duyar ve insanlar arasında ilâhî ahlâkın mübarek bir temsilcisi gibi oturur kalkar.. başkalarında gördüğü kusurları affeder, ayıplara göz yumar, mü’minlere hüsnüzanda bulunur, herkesi şefkatle kucaklar ve Hak’tan ötürü her milletle barışık yaşar.. vicdanında duyduğu Hak hoşnutluğunu kalb imbiklerinden geçirerek kendi hoşnutluğu hâline getirir; gönül tezgâhlarında her şeyi şekere-şerbete çevirir ve bu ballar balını avuç avuç herkese tattırır.. ve hemen her yerde, her zaman ‘Hazreti Râzı’ya gönülleri yönlendiren bir rıdvan kıblenümâsı gibi hareket eder; Allah için sever, Allah için kucaklar, Allah için koklar ve sürekli hakikat-i Muhammediye makamının mebdei sayılan böyle bir pâyenin hakkını eda etmeye, O’nunla nisbetini derinleştirmeye çalışır.”3)
  • “Yolculuk yapma, bir yerden bir yere intikal etme mânâlarına geliyor sefer. Sofiye onu, kayıtlı yaşamaktan kurtulup kayıtsızlığa erme, bedenî ve cismanî alâkalardan sıyrılarak, kalb ufkunda Allah’a teveccüh etme şeklinde yorumlar. Bu tarif çerçevesindeki seferi, seyr u sülûk-i ruhanîdeki ‘seyr ilallah’, ‘seyr fillah’, ‘seyr anillah’ ıstılahları ile kastedilen ruhanî yolculukla irtibatlandırmak da mümkündür.”4)
  • “Dördüncü sefer; dava-i nübüvvetin vârislerine has, Hak’tan halka yönelme şeklinde ‘cem’ sonrası, ‘fark’ televvünlü bir kutlu seyahat ve tamamen fazl-ı ilâhî çerçevesinde özel bir teveccühe mazhariyetin unvanıdır. Böyle bir yolculukta, sâlik, ayağını sağlamca vahdet ufkuna bastıktan sonra, fevkalâdeden mevhibeler adına duyup tattıklarını, görüp zevk ettiklerini başkalarına da duyurmak iştiyakıyla, urûcunu nüzûlle derinleştirerek, halk içinde Hakk’ın tercümanı olma pâyesine yürür. ‘Seyr anillah ve billah’ sözleri ile ifade edilen böyle bir sefer, seferlerin en yücesidir ve şâhikalar şâhikasını ihraz etmenin de bir başka unvanıdır.”5)
  • Hak yolcuları kalb ve ruh ufkunda ‘seyr ilallah’ unvanıyla kendi uzaklıklarını aşarak O’nun yakınlığını duymaya koşar; ‘seyr fillah’ mülâhazasıyla kendilerini aradan çıkarır ve her şeyi O’na bağlı götürmeye çalışır; ‘seyr maallah’ mazhariyetiyle O’nun maiyyetini kendi aşkınlığıyla zevk etmeye yönelir ve ‘seyr anillah’ zirvesinde de duyulanı duyurma, erilene erdirme, bilineni bildirme iştiyakıyla coşar; kesrete vahdet boyası çalar, o Ayanlardan Ayan’ı herkese beyan etmeye koşar ve oturur kalkar sürekli O’nu dillendirirler ki, bence hakikî insan olmadan gaye de bu olsa gerek…”6)
  • “… hakikat-i Muhammediye, hakikat-i Ahmediye’nin bir matiyyesidir. Yalnız bahsini ettiğimiz bu aşkınlığa ya da Allah’a doğru devamlı yükselen bu yolculuğa dünyanın belli bir noktaya kadar tahammülü ve müsaadesi vardır. Hâlbuki hakikat-i Muhammediye’nin seyr u sülûkü hiç bitmez. Seyr ilallah, seyr maallah, seyr billah ve seyr anillah .. derken, dünyevî seyr kemâle erer. Bu ikmal yolculuğunda Allah Resûlü (sallallâhu aleyhi ve sellem) başkaları için tevil ve tefsire ihtiyaç duyulan hususları apaçık, ayan beyan görür ve müşâhede eder. Dünya artık O’nun urucuna müsaade etmediği bir hâl alınca veya kendi kemalât arşına başı değecek hâle gelince de O, ‘Allahım, yüce dostluğuna.’ diyerek ruhunun ufkuna yükselir; yükselir ve urucunu başka bir âlemde devam ettirir.
  • Muhammedîlikten tekrar Ahmedîliğe intikal eder. Livâü’l-Hamd’e ulaşır ve kendi ummanının derinliklerinde dalgalanır durur.” 7)
  • “Kalb ve ruhun hayat derecesine yükselme yerleri olan tekye ve zaviyelerde de bu tür uygulamalar olmuştur. Diyelim ki bu yola girmiş bir hak yolcusu, bir şeyhin gözetimi altında ‘seyr ilallah’ makamına ulaştı. Şayet şeyh, müridiniseyr fillah’, ‘seyr maallah’ veya ‘seyr anillah’ makamlarına taşıyamıyor, ona bu ufukları gösteremiyor, bu yolda ihtiyaç duyacağı zâd u zahireyi ona temin edemiyorsa çok rahatlıkla şunu demiştir: ‘Oğlum, bundan öte ben seni taşıyamam. Falan yerde mürşid-i kâmil bir zat var. Onun çilehanesine git ve rahle-i tedrisinin önünde diz çök.’”8)
  • “Sözlükte; âlim, Rabbe kulluk eden din adamı mânâsına gelen rabbânî kelimesi; tefsirlerde ârif-i billah, hikmet ve ilimle donatılmış hak erleri olarak tarif edilmiştir. Biraz daha açarak rabbânî ifadesini, Allah rızasını hedefleyen, metafizik mülâhazalara ve maneviyata açık yaşayan, hayvaniyet ve cismaniyeti bırakarak kalb ve ruhun derece-i hayatında seyr ü seyahatte bulunan hak eri şeklinde de tarif edebiliriz. Tasavvufta yer alan seyr ilallah, seyr fillah, seyr maallah ve seyr anillah gibi kavramlar da bir yönüyle bunu ifade eder. Farklı bir yaklaşımla rabbânî; inandığı dava uğruna kendi arzu ve isteklerinden vazgeçmiş, her şeyi Cenâb-ı Hakk’ın hesap ve plânlarına bağlamış, emre itaatteki inceliği kavramış ve hayatını bu istikamette sürdürmeye azm ü cehdetmiş mü’mine denir.”9)
  • “Mucize, Allah’ın yaratmasıyla peygamberin elinden sâdır olup, peygamberin peygamberlik davasını ispata matuf harikulâde hâl ve keyfiyettir.. ve her peygamberin mucizesi, insanların ilim ve irfan dünyasına yeni ufuklar açan birer işarettir. Peygamberler hem maddî hem de mânevî terakkide insanların rehberleri konumundadırlar ve insanlar onların arkalarından giderek bir yerlere varabileceklerdir. Meselâ bir tasavvuf ehli, ‘seyr ilallah’, ‘seyr fillah’, ‘seyr maallah’ ve ‘seyr anillah’ deyip bir yolculuğa çıkmakta ve bunu yaparken de kendisine peygamberi rehber edinmektedir. Miraç, harikalar kuşağında, böyle peygamberâne bir seyahatin unvanıdır.”10)

Ayrıca Bakınız

Dipnotlar

1)
M. Fethullah Gülen, Kalbin Zümrüt Tepeleri, İstanbul: Nil Yayınları, 2008, s. 47.
2)
A.g.e. s. 423–424.
3)
A.g.e. s. 433–434.
4)
A.g.e. s. 478.
5)
A.g.e. s. 480.
6)
A.g.e. s. 816.
7)
M. Fethullah Gülen, Fikir Atlası (Fasıldan Fasıla-5), İstanbul: Nil Yayınları, 2011, s. 54–55.
8)
M. Fethullah Gülen, İmtihanlar Kuşağı (Kırık Testi-18), New Jersey: Süreyya Yayınları, 2021, s. 134.
9)
M. Fethullah Gülen, Işık Karanlığı Boğarken (Kırık Testi-19), New Jersey: Süreyya Yayınları, 2022, s. 199.
10)
M. Fethullah Gülen, Yol Mülahazaları (Prizma-6), İstanbul: Nil Yayınları, 2007, s. 101–102.
seyr_anillah.txt · Son değiştirilme: 2024/06/27 17:08 Değiştiren: Editör