hads
İçindekiler
Hads
- Bir meselenin özüne hızlı bir şekilde kalben intikal edip onun mânâsını vicdanen hissetmek.
- ‘Ay, ışığı Güneşten alır’ diye lıads ile kesin hüküm verilir. Şöyle ki:
- Ay’ın Güneş’e göre konumu değiştikçe, ışığının da çeşitli şekil aldığı görülünce ‘eğer Ay’ın ışığı, Güneş’ten yansımasa ve ışığını ondan almasa idi, (Güneş’e) yaklaşma ve uzaklaşma durumları değiştikçe, ışıklanması da böyle çeşitli olmazdı (sabit kalırdı)’ diye derhal kalbe doğan gizli kıyas vasıtasıyla akıl ‘Ay ışığını Güneş’ten alır.’ diye hükmeder.
- Hads, zihnin sürat-i intikali (ânî kavraması) demektir ki düşünceye karşılık bir niteliktir. Çünkü düşünce (fikir), zihnin istenen sonuçtan ilkelere; ilkelerden, bu ilkelere bağlı sonuçlara hareketidir. Böylece düşüncede iki hareket bulunmaktadır. Hareket, yavaş yavaş olan bir durumdur. Hads ise, zihnin derhal ilkelerden sonuçlara intikali yani (maksada ait) delilin derhal doğmasıdır. Bu da (söylendiği üzere) yavaş yavaş (tedricî) olmayıp ânî bir tarzda olmasıdır. Bu hâl, bazı kimselerde fıtraten (yaratılışın gereği) vardır ki, her konuda bir anda hemen zihinlerinde doğuş olur.
- Bazı kimselerde de deliller tertiplemede bol alıştırma yaparak kendisinde ânî kavrama hasıl olur (bu ise kesbîdir). Gerek fıtrî (yaratılış gereği) gerek kesbî (çalışarak) kendilerinde süratli kavrama olanlara göre ‘bedihî’ önermeler, diğer insanlara göre nazarî (teorik) olur. Onlara göre sezgi (hads) ile meydana gelen gizli kıyas, bu berikilere göre açık kıyas olup onunla sonucu çıkarırlar.”1)
- “Ecrâm-ı ulviyeye dikkat edilse görünüyor ki, o ulvî âlemlerin tabakâtında muhalefet var. Meselâ, Nehrüssemâ ve Kehkeşan nâmıyla mâruf, Türkçe ‘Samanyolu’ tâbir olunan bulut şeklindeki dâire-i azîmenin bulunduğu tabaka, elbette sevâbit yıldızların tabakasına benzemiyor. Güyâ tabaka-yı sevâbit yıldızları, yaz meyveleri gibi yetişmiş, ermişler. Ve o Kehkeşan’daki bulut şeklinde görülen hadsiz yıldızlar ise, yeniden yeniye çıkıp ermeye başlıyorlar. Tabaka-yı sevâbit dahi, sâdık bir hads ile Manzûme-i Şemsiye’nin tabakasına muhalefeti görünüyor. Ve hâkezâ yedi manzumât ve yedi tabaka, birbirine muhalif bulunması, his ve hads ile derk olunur.”7)
- “Madem fünûnun ittifâkıyla ve ulûmun şehâdetiyle, hilkat şeceresinin en mükemmel meyvesi insandır. Ve mahlûkat içinde en ehemmiyetli insandır. Ve mevcûdât içinde en kıymettar insandır. Ve insanın bir ferdi, sâir hayvanâtın bir nev’i hükmündedir. Elbette, kat’î bir hads ile hükmedilir ki, haşir ve neşr-i ekber de beşerin her bir ferdi aynıyla, cismiyle, ismiyle, resmiyle iade edilecektir.”8)
- “… eserin kemâli bilmüşahede fiilin kemâline, fiilin kemâli bilbedahe ismin kemâline, ismin kemâli bizzarure sıfatın kemâline, sıfatın kemâli hads-i yakînle şuûnâtın kemâline delâlet eder. Şe’nin kemâli ise hakkalyakîn bir suretle zâtın kemâlini gösterir.”10)
- “Hanzalenin çekirdeğinde hanzale ağacı mündemiç ve dahil olduğu gibi cehennemin de küfür ve dalâlet tohumunda müstetir bulunduğunu, şuhûdî bir yakîn ile müşahede ettim. Ve keza nasıl ki hurmanın çekirdeği, hurma ağacına hâmiledir. Aynen öyle de, iman habbesinde de cennetin mevcut olduğunu hads-i kat’î ile gördüm. Çünkü o çekirdeklerin ağaçlara tahavvül ve inkılâpları garip olmadığı gibi küfür ve dalâlet manası da tâzib edici bir cehennemi, iman ve hidayet de bir cenneti intaç edeceğinde istib’ad yoktur.”11)
- “Akıl tatil-i eşgal etse de, nazarını ihmal etse, vicdan Sâni’i unutamaz. Kendi nefsini inkâr etse de; O’nu görür, O’nu düşünür, O’na müteveccihtir. Hads ki şimşek gibi sürat-i intikaldir, daima onu tahrik eder. Hadsin muzaafı olan ilham, onu daima tenvir eder. Meyelânın muzaafı olan arzu ve onun muzaafı olan iştiyak ve onun muzaafı olan aşk-ı ilâhî, onu daima mârifet-i Zülcelâl’e sevk eder. Şu fıtrattaki incizap ve cezbe, bir hakikat-i cazibedarın cezbiyledir.”12)
- “Ey birader! Unsur-u Hakikat’i, kübrâ gibi ve Unsur-u Belâgatı suğra gibi mezcet. Elektrik şuâı gibi olan hads-i sâdıkı geçir. Tâ gayet hararetli ve parlak ziyalı olan Unsur-u Akîde’yi netice vermek için senin zihnine istidâdât verebilsin.”13)
- “… insan ancak amel neticesinde, vicdanında duya duya Cenâb-ı Hakk’ı (celle celâluhu) bilebilir. Üstad Hazretleri bir mânâda böyle bir bilme için, ‘hads’ tabirini kullanmıştır14) ki, hads, bir yönüyle esbabı olmadan derinlemesine bir ihsas ve ihtisas neticesinde insan vicdanında bir mârifet peteği oluşturur. Aynı zamanda o, iz’an mertebesinde aksine ihtimal vermeyecek şekilde bir imanı netice verir.”15)
Ayrıca Bakınız
Dipnotlar
1)
Ahmet Cevdet Paşa, Miyar-ı Sedât (Klasik Mantık), açıklamalarla sadeleştiren: Hasan Tahsin Feyizli, Ankara: Fecr Yayınevi, 1998, s. 150–151.
2)
Bediüzzaman Said Nursî, Sözler, İstanbul: Şahdamar Yayınları, 2010, s. 562.
5)
A.g.e. s. 676.
6)
A.g.e. s. 799.
7)
Bediüzzaman Said Nursî, Lem’alar, İstanbul: Şahdamar Yayınları, 2010, s. 85–86.
8)
A.g.e. s. 143.
9)
Bediüzzaman Said Nursî, Mektubat, İstanbul: Şahdamar Yayınları, 2010, s. 216.
10)
Bediüzzaman Said Nursî, Mesnevî-i Nûriye, İstanbul: Şahdamar Yayınları, 2007, s. 15.
11)
A.g.e. s. 192.
12)
A.g.e. s. 236.
13)
Bediüzzaman Said Nursî, Muhâkemât, İstanbul: Şahdamar Yayınları, 2010, s. 83.
14)
Bediüzzaman Said Nursî, Mesnevî-i Nûriye, İstanbul: Şahdamar Yayınları, 2007, s. 236.
15)
M. Fethullah Gülen, Cemre Beklentisi (Kırık Testi-10), İstanbul: Nil Yayınları, 2011, s. 171.
hads.txt · Son değiştirilme: 2024/10/25 11:07 Değiştiren: Editör