Kullanıcı Aletleri

Site Aletleri


ars

İçindekiler

Arş

  • “Sözlükteki asıl anlamı ‘yükseklik, yüksek yer ve yüksek şey’dir. Buna bağlı olarak ‘tavan, ev, çadır; ayağın parmaklara doğru uzanan tümsek kısmı’ gibi mânâlarda da kullanılmıştır. Ayrıca mecazi olarak ‘hükümranlık, şan, şeref ve taht’ anlamlarına da gelir.”1)
  • “Lügat itibarıyla, çardak, taht, binanın tavanı veya bir şeyin ufku mânâlarına gelen arş; bütün gökleri ve yerleri kaplayan, bütün burçları kuşatan, maddî-mânevî umum kâinatlarla alâkalı ilâhî emir, irade ve meşîet-i sübhaniyenin ilk tecellî ve zuhur mahalli ulvî bir âlemin unvanıdır. Bu yüce âleme ‘Arş’ dendiği gibi onun tersi sayılan ve altı kabul edilen yere de ‘ferş’ denegelmiştir. ‘Arş’a çıkılır, ferşe inilir.’ sözleriyle, bunu daha bir netleştirmiş ve Arş u ferşi iki kutup şeklinde göstermişlerdir; devriyelerden birine arşiye ve diğerine de ferşiye denmesi de bu mülâhazaya bağlıdır.”2)
  • Arş’ı, kinâî olarak, Cenâb-ı Hakk’ın kudret ve azametinin ilk tecellî ufku şeklinde yorumlamanın daha uygun olacağını söylemeden edemeyeceğim; zira böyle bir yaklaşımda Allah’ın hayyiz ve mekân mülâhazalarından münezzehiyeti de ifade edilmiş olmaktadır. ‘Arş’a istivâ’ sözü bir hakikat-i mübhemedir; yoksa, Hakk’ın ne Arş’ta oturması ne de kurulması söz konusudur.”3)
  • Arş’la alâkalı, Bediüzzaman Hazretleri’nin de enteresan mülâhazaları vardır; konuya son noktayı koymadan özet olarak ondan da söz etmek istiyorum. Bediüzzaman Hazretleri Arş’la alâkalı şu mütalâayı serdediyor:4)
  • Arş, Zâhir-Bâtın, Evvel-Âhir isimlerinin halitasından ibarettir. Halitanın bir buudunu teşkil eden ism-i Zâhir itibarıyla Arş mülk, kâinatsa melekût olur. İsm-i Bâtın açısından Arş melekût, kevn ü mekânlar ise mülk olur. Yani Arş’a ism-i Zâhir itibarıyla bakılsa kendi zarf, kevn mazruf; ism-i Bâtın zaviyesinden nazar edildiğinde de o mazruf, kâinatlar da zarf olur. Keza, ism-i Evvel itibarıyla ona bakıldığında وَكَانَ عَرْشُهُ عَلَى الْمَۤاءِ âyetinin ifade ettiği âlemin bidayetini işaretler; ism-i Âhir itibarıyla da سَقْفُ الْجَنَّةِ عَرْشُ الرَّحْمَانِ hadisinin imada bulunduğu nihayete vurguda bulunur. Bu itibarladır ki, Arş’a, bu dört isimden aldığı hisse-i tecellî ile bütün varlık ve kâinatların sağını-solunu, altını-üstünü, içini-dışını kuşatan bir halita nazarıyla bakabiliriz.”5)
  • “Bismillâhirrahmânirrahîm, yukarıdan nüzûl ile semere-i kâinat ve âlemin nüsha-yı musağğarası olan insana ucu dayanıyor. Ferş’i Arş’a bağlar. İnsânî arşa çıkmaya bir yol olur.”6)
  • “Hâlık-ı Hakîm ve Rahîm ve Vedûd … mahlûkat-ı arziyeyi, rububiyeti noktasında, havayı emir ve iradesine bir nevi arş, ve nur unsurunu ilim ve hikmetine diğer bir arş, ve suyu ihsan ve rahmetine başka bir arş, ve toprağı hıfz ve ihyâsına bir çeşit arş yapmış; o arşlardan üçünü mahlûkat-ı arziye üstünde gezdiriyor.”7)

İlave Okuma

  • M. Fethullah Gülen, “Arş”, Kalbin Zümrüt Tepeleri-4, İstanbul: Nil Yayınları, 2008, s. 87-103.

Dipnotlar

1)
Yusuf Şevki Yavuz, DİA, 3/406, İstanbul: TDV, 1991.
2)
M. Fethullah Gülen, Kalbin Zümrüt Tepeleri-4, İstanbul: Nil Yayınları, 2008, s. 87.
3)
A.g.e. s. 88.
4)
Bediüzzaman Said Nursî, Mesnevî-i Nûriye, İstanbul: Şahdamar Yayınları, 2007, s. 95.
5)
Gülen, a.g.e. s. 88.
6)
Bediüzzaman Said Nursî, Sözler, İstanbul: Şahdamar Yayınları, 2010, s. 8.
7)
Bediüzzaman Said Nursî, Mektubat, İstanbul: Şahdamar Yayınları, 2010, s. 336.
ars.txt · Son değiştirilme: 2023/10/10 10:09 Değiştiren: Editör