Kullanıcı Aletleri

Site Aletleri


ubudet

Ubûdet

  • “… sofîlerden bir kısmı, ibâdeti avamın kulluk hizmeti, ubûdiyeti şuur ve basîret insanlarının îfa ettiği vazife, ubûdeti de saflar üstü safların sorumluluklarını yerine getirmeleri şeklinde tarif etmişlerdir ki; birincisi, mücâhede insanının işi, ikincisi aşılmaz zorlukları göğüsleyen civanmertlerin tavrı, üçüncüsü de, kalb ve ruhlarının enginlikleri ile Hakk’a müteveccih olanların hâli olarak yorumlanabilir.
  • Bir diğer tevcihle, yukarıda sözü edilen hususların hemen hepsini “ibâdet-i zâtiye-i mutlaka” ve “ibâdet-i sıfâtiye-i mukayyede”ye ircâ edenler de olmuştur. Bunlardan birincisi; sürekli, Hâlık-mahlûk, abd-Ma’bûd, görüp/gözeten-görülüp/gözetilen münasebetlerinin şuurunda bulunma; duygu, düşünce, tavır ve davranışlar itibarıyla hep bu ruhu temsil etme ve hep bu mânâya kilitli kalma; ikincisi de, bu icmâli tafsil etme, bu mânâyı canlandırma ve bu duyguları, bu düşünceleri irade ile renklendirme diye ifade edebiliriz ki; bu da irade, azim, niyet ve hulûsa göre aşağıdaki bölümlere ayrılır:
  1. Sırf Cennet arzu ve iştiyakıyle îfâ edilen ibâdetler.
  2. Cehennem korkusu ve endişesiyle yerine getirilen sorumluluklar.
  3. Mehâbet, mehâfet ve muhabbet duygusuyla edâ edilen vazifeler.
  4. Abd-Mâbûd, Hâlık-mahlûk münasebetlerinin gereği olarak temsil edilen hizmetler.
  • Bazıları, bunlardan birincilere “tâcirân”, ikincilere “bendegân”, üçüncülere “sâdıkân”, dördüncülere de “âşıkân” demişlerdir. Bir ölçüde bu tasnife ışık tutması bakımından, Râbiatü’l-Adeviyye'nin: “Yâ Rab, kurb-i cemâline yemin ederim ki, ben Sana ne cehennem korkusu ne de cennet arzu ve iştiyakıyle ibâdet etmedim.. ben, Sen Sen olduğun için Sana ibâdet ettim.”1) sözleri bu konuda ölçü gibidir.”2)
  • “… İnsanlığın İftihâr Tablosu …. kendi irfan ufku, marifet enginliği ve Allah’la münasebetteki derinliği itibarıyla çok aşkın bir kulluk çizgisi takip etmişti. Evet, O’nun, kulluktaki enginliği ölçüsünde, Cenâb-ı Hak’la ve ötelerle ayrı bir münasebeti vardı ki, biz buna ‘sübjektif mükellefiyet’ ya da ‘sübjektif ubûdiyet’ diyoruz. Zira, Allah Rasûlü bunu tamim etmiyor, herkesten aynı çizgiyi izlemelerini istemiyordu; insanları zora koşmamak ve onlara takatlerinin üzerinde bir mesuliyet yüklememek için hep ‘yüsr’ yolunu gösteriyor ve dinin özündeki kolaylığa dikkat çekiyordu. Fakat, kendisi o kulluğu en ağır şekliyle götürüyordu ve böylece, bazı yüksek himmetli insanlara da ibadetten öte ubûdiyet ve ubûdet zirvesini işaret ediyordu.”3)
  • “Hazreti Ebû Bekir … ibadetlerinde de çok ileridir. Hatta onun yaptığına ibadet değil, ubûdet denilmesi daha doğru olur. Çünkü o, –tabiri caizse– namazlaşmış, oruçlaşmış, haclaşmış ve âdeta Efendimiz’in (sallallâhu aleyhi ve sellem) bir timsali hâline gelmiştir. Şeklen O’na benzediği gibi, ibadet hayatıyla da adım adım O’nu takip etmiştir.”4)

Ayrıca Bakınız

Dipnotlar

1)
Muhammed Haccâr, El-Hubbu’l-Hâlid s. 57. Yakın mânâda bir ifade için bkz. Feridüddin Attâr, Tezkiretü’l-Evliyâ s. 125.
2)
M. Fethullah Gülen, Kalbin Zümrüt Tepeleri, İstanbul: Nil Yayınları, 2008, s. 102–103.
3)
M. Fethullah Gülen, Vuslat Muştusu, (Kırık Testi-8), İstanbul: Nil Yayınları, 2011, s. 41.
4)
M. Fethullah Gülen, Dert Musikisi (Kırık Testi-16), New Jersey: Süreyya Yayınları, 2019, s. 85.
ubudet.txt · Son değiştirilme: 2024/03/21 11:11 Değiştiren: Editör