Kullanıcı Aletleri

Site Aletleri


fetanet

Fetanet

  • Fetanet, akılla aklı aşma demektir. Ona, peygamber mantığı da diyebileceğimizi arz etmiştim. Bu mantık; ruh, kalb, his ve letâifi bir araya getirip, mütalâa edilecek şeyi öyle mütalâa etmenin adıdır.
  • Fetanet, asla kuru bir akıl ve mantık değildir. Onun içindir ki, İslâm’ı böyle bir akıl ve mantığa izafe edip, ‘İslâm akıl dinidir.’, ‘İslâm mantık dinidir.’ gibi laflar etmek, İslâm’ı bilmemenin de ötesinde büyük bir tahrife ilk adım sayılır. Hayır, İslâm, ne akıl ne de mantık dinidir; o, doğrudan doğruya bir vahiy dinidir.
  • İslâmî meselelerin akıl ile, mantık ile mütenakız düşmemesi, bir yönüyle onun İlm-i Muhit’ten gelip her meselesini akla da tasdik ettirmesinin, diğer yönden de, onu semavîliğe uygun yorumlayan peygamber mantığının şümul ve ihatasındandır. Yani peygamber ilhamı ve peygamber mantığıdır, başka değil… O mantık ki, vahyi telakkî edebilecek bir çapta yaratılmıştır. Ve yine o mantık ki, hisse, muhakemeye, kalbe, letâife ve hikemiyât mânâsına felsefeye de açıktır. O, mantık üstü bir mantıktır veya tek kelime ile Fetanet-i Âzam’dır.1)
  • “… vahyin yakıcı şahaplarına atmosferlik yapan, peygamberlerin fetanetidir. Zaten din dediğimiz de budur. İlâhî tenezzülât, beşerin idraki seviyesine indirilmiştir. Bunu da yapan, peygamberlere ait mantık, yani fetanettir. Onun içindir ki, fetanet, her peygamberde bulunması gereken bir sıfattır ve sadece peygamber olanda bulunan bir mantıktır ki, bu mantığı ‘deha’ kelimesiyle ifade etmek de doğru değildir. Yani peygamberin mantığı, bütün mantıkların üstündedir ve ona da fetanet denir. Eğer peygamberlerde fetanet olmasaydı, düşmanların itirazlarına, dostların da sorularına maruz kalan bu insanların karşılarına çıkan bunca meseleyi izah ve tefsir etmeleri nasıl mümkün olacaktı ki? Böyle bir imkânsızlık da hiç şüphesiz, dinin anlaşılmaması gibi bir neticeyi doğuracaktı. Bu takdirde ise, dinin tekliflerinin bir mânâsı kalmayacak, dinin teklifleri kalmayınca da, insanın yaratılması abes olacaktı. İşte bütün bu menfî neticelerin olmaması, peygamberlerin harikulâde bir mantıkla donatılmalarına bağlıdır. Evet, peygamberler, bütün müşkilleri gayet rahatlıkla çözen bir fetanetle serfiraz kılınmışlardır.”2)
  • “Her peygamber gibi, Peygamber Efendimiz de sıdk, emanet, tebliğ, fetanet ve ismet vasıflarına bihakkın ve en yüksek derecede sahipti.”3)
  • “Resûlullah, müşkülleri çözmede müthiş bir fetanete sahipti ama o fetanetiyle hayatında hiç kimseyi şaka olarak dahi aldattığı görülmemişti. Bu büyük dimağ, ne dünyaya hâkim olmak ne de insanlar üzerinde hükümranlık kurmak için hiç mi hiç arzu izhar etmemişti.”4)
  • “Allah Resûlü (aleyhi salavâtullahi ve selâmuh) fetanet-i uzma sahibiydi. Bu sebeple, yaptığı bütün işlerde isabet buyuruyordu. Hareket ve faaliyetlerinde, ‘keşke böyle yapmasaydım’ veya ‘öyle değil de böyle bir strateji belirleseydim’ dediği hiçbir iş yoktu. Aynı şekilde belli işlerde tavzif ettiği insanlar için, ‘keşke onu değil de falan kişiyi tavzif etseydim’ demesini gerektirecek hiçbir icraatı olmamıştı. Bu hususlarda vahiy yoluyla, mutlaka, Cenâb-ı Hakk’ın Peygamber Efendimiz’i aydınlatıp tenvir etmesi söz konusuydu. Fakat bilinmesi gerekir ki, pek çok iş de O’nun fetanet-i uzmasından nebean ediyordu. Bu yüksek düşünce kabiliyeti, dehanın çok çok üstündeydi. Deha sahibi, üstün bir insandır. Onun, birkaç insanın düşünce ufkunu birden ihtiva edebilen bir düşünce kabiliyeti vardır. Ancak fetanet bundan tamamen farklıdır. Fetanet-i uzma ise, Cenâb-ı Hakk’ın, üstlendiği misyona göre özel bir donanımla seçkin kulunu serfiraz kılmasıdır ki, bunun insanlar üzerindeki tesiri dehanın tesiriyle kıyas dahi edilemez.”5)
  • “… hiçbir peygamberin dimağına girme ve onu tahlil etme imkânımız olmadığından söylenecek her sözün gözü kör, kulağı sağır, ayağı topal ve kolu da felç demektir. Yani herhangi bir kıymet-i ilmiyesi yoktur. Şu kadar var ki, nasıl peygamberlerin eliyle meydana getirilen harikulâde şeyler, beşer tekâmül ve terakkisinin son sınırını teşkil ediyor, öyle de mantıkîlik adına da aynı şey söz konusu olabilir. Bizim ıstılah olarak ‘fetanet’ dediğimiz bu şey, onlara has derinlikleriyle başkaları tarafından kat’iyen idrak edilemez. Zira bu seviye bir son sınırdır ve tamamıyla peygamberlere hastır. Artık o noktaya gelince âdiyât biter; fevkalâdelikler, harikûlâdelikler başlar.”6)

Dipnotlar

1)
M. Fethullah Gülen, Sonsuz Nur, İstanbul: Nil Yayınları, 2008, s. 219–220.
2)
A.g.e. s. 220.
3)
M. Fethullah Gülen, İnancın Gölgesinde-2, İstanbul: Nil Yayınları, 2011, s. 39.
4)
M. Fethullah Gülen, Enginliğiyle Bizim Dünyamız: İktisadî Mülâhazalar, İstanbul: Nil Yayınları, 2011, s. 85.
5)
M. Fethullah Gülen, Cemre Beklentisi (Kırık Testi-10), İstanbul: Nil Yayınları, 2011, s. 268–269.
6)
M. Fethullah Gülen, Prizma-3, İstanbul: Nil Yayınları, 2008, s. 82.
fetanet.txt · Son değiştirilme: 2024/01/16 18:39 Değiştiren: Editör