Kullanıcı Aletleri

Site Aletleri


sahv

Sahv

  • “Sarhoşluk ve kendinde olmama hâli diyebileceğimiz sekir; sofîye ıstılahında sâlikin, sübühât-ı vechin şuâları karşısında mest olup kendini kaybetmesidir ki, onun yeniden his ve şuur âlemine dönmesi demek olan sahv ile beraber zikredilir.. ve sahv u sekir şeklinde kullanılır.
  • Sahv, sekrin zıddıdır ve sâlikin yeniden ihsas ve şuur âlemine dönmesi demektir. Sekri hak olan seyyahın sahvi de haktır.”1)
  • Hak yolcusu sekir durumunda hâlî ve zevkî, sahv durumunda da ilmî ve temkinîdir; sekir hâlinde o, kendi cehd u gayreti olmaksızın, her zaman bir zemzeme-i haz ve lezzet içinde, sahv hâlinde ise, bir temkin ve ihsas, bir iradîlik ve şuur öncülüğünde hep Hazreti Hakikat’ı duymaya çalışmaktadır.”2)
  • Sahv, ârifin, his ve şuur gaybûbetinden sonra, ikinci bir ihsas ve idrakle kendine gelmesi veya ömrünü, enbiyâ-i izâm gibi hep gözleri açık, ihsasları tam ve şuuru yerinde olarak geçirmesinden ibaret sayılmıştır ki, ona sekrin zıddı da diyebiliriz.3)
  • Sekir bir hâl ise, sahv bir makamdır ve sekre göre daha objektif, daha sıhhatli ve daha istikametli bir makamdır. Sekir, sübjektif Hak mülâhazasına istinad etmesine karşılık sahv, isimleriyle mâlum, sıfatlarıyla muhat, nâ kâbil-i idrak Zât-ı Ecell u A’lâ mülâhazasına dayanmaktadır. Diğer bir tabirle sekir, infisal televvünlü, sahv ise ittisal edalıdır. İlkinde az-çok ‘fenâ fillâh’ işareti, ikincisinde de ‘bekâ billâh’ remzi sezilir. O’nun bekâsıyla bir bekâ billâh ki, böyle bir hâl, ‘bekâ billâh-maallah’ sözcükleriyle ifade edilir.
  • Bazıları, sekri sahva tercih etmiş ise de, bu, ya hâle mağlup olmuş mestlerin mülâhazasıdır veya sülûkun televvün vadilerinde cereyan etmesinden kaynaklanmaktadır; zira sekirde gaybet, sahvda huzur vardır. Sekrin hâle mağlubiyeti, sahvin ihsas ve şuura merbut bulunması, sekrin televvün, sahvin temekkün ifade etmesi, sekrin, bazı velilerin yolu, sahvin Enbiya ve asfiyânın mesleği olması gibi hususlar, sahvin birkaç kadem önde olduğunu göstermektedir ve وَاعْبُدْ رَبَّكَ حَتَّى يَأْتِيَكَ الْيَقِينُ ‘Gelmesi muhakkak yakîn gelinceye dek Rabbine ibadet et!’ (Hicr, 15/99) diğer bir yaklaşımla; gözlerin ölümle iman rükünlerinin hakikatine uyanacağı âna kadar, seyr u sülûk-i ruhânîyi devam ettir; ettir, zira nâmütenâhîye müteveccih seyahat de nâmütenâhîdir.”4)
  • “… sahv, hayat mülâhazasıyla da sımsıkı irtibatlı ve cem-i irade hâlidir. Sekirde ‘cem-i vücûd’ ve ‘cem-i şuhûd’ mülâhazalarının yer yer iradeyi baskı altına almalarına karşılık, sahvde:فَبِيَ يَسْمَعُ وَبِيَ يُبْصِرُ وَبِيَ يَبْطِشُ وَبِيَ يَمْشِي ‘Benimle duyar, Benimle görür, Benimle tutar ve Benimle yürür.’ gibi Allah maiyyetinin tezahür ve tecellîleri sayılan bir hususî inâyet, hususî riayet ve hususî medet söz konusudur.”5)

Ayrıca Bakınız

Dipnotlar

1)
M. Fethullah Gülen, Kalbin Zümrüt Tepeleri, İstanbul: Nil Yayınları, 2008, s. 321.
2)
A.g.e. s. 322.
3)
A.g.e. s. 324.
4)
A.g.e. s. 324–325.
5)
A.g.e. s. 325.
sahv.txt · Son değiştirilme: 2024/01/16 18:14 Değiştiren: Editör