Kullanıcı Aletleri

Site Aletleri


reca

Recâ

  • “İyi bir şeyi bekleme ve elde edebilme ümidi.. Allah’ın lütuf ve ihsanlarını umma hissi.. gelecek adına emellerle dopdolu olma ve arzu edilen şeylerin elde edilebileceği mülâhazasıyla yaşama mânâlarına gelen recâ, sofîlerce: ‘Gönülden istenen bir şeyin tahakkuk etmesi inancıyla, onun meydana geleceğini ümit etme ve bekleme’ şeklinde tarif edilmiştir. Bu itibarla, hasenât adına bir şeyi işleyip kabulünü beklemek, kezâ ma’siyetten tevbe edip hüsn-ü kabul göreceği mülâhazasıyla ümitlenmek birer recâdır.
  • Hata, günah ve seyyiâtın şahsa yüklenmesi, hasenâtın ise, Allah’ın rahmetine atfedilmesi esasına dayanan recâ, sâlikin, bir kısım yanlışlıkların, kötülüklerin ve yakışıksız şeylerin ağına düşmemesi, iyilikler ve güzelliklerle de şımarıp küstahlaşmaması için, istiğfar ve dua kanatlarıyla sürekli ‘seyr ilallah’ ufkunda seyahatla şerlerden kaçınıp hayırlara sığınması; inâbe ve tazarru lisânıyla da devamlı ‘seyr maallah’ ikliminde Hak kapısının tokmağına dokunmasından ibaret sayılmıştır. Böyle bir denge kurulabildiği takdirde, ne havfta inkıtâ ve yeis, ne de recâda gevşeklik ve şatahat olur.
  • Evet, günahlardan kaçınıp Allah’tan inâyet beklemek; yarışırcasına hayrât ve hasenât yolunda koşup sonra da Allah rahmetinin enginliği mülâhazasıyla o kapıya yönelmek, sadık bir recâdır ve sadıkların ümit ufkudur. Aksine, amelsiz hasenât beklemek veya ömrünü günah vadilerinde geçirdiği halde, Allah’ı kendi hesaplarıyla bir şeylere -estağfirullah- icbar ediyor gibi ‘bühbühe-i cennet’ten dem vurmak, yalancı bir recâ ve Hazret-i Rahmânü’r-Rahîm’e karşı da bir saygısızlıktır.”1)
  • Recâ, bir temennî değildir; temennî, herhangi bir tasavvur ve beklentinin meydana gelmesi mevzuunda kat’iyet bulunmayan, dolayısıyla da ümit vaad etmeyen kuru bir intizar olmasına mukabil, recâ; matluba ulaştıracak bütün vesileleri değerlendirip, rahmeti ihtizâza getirme yolunda peygamberâne bir basîret ve şuurla bütün ilticâ kapılarını zorlamanın ad ve unvanıdır.
  • Bir diğer ifade ile recâ; ilim, kudret ve irade sıfatları gibi, rahmet ve affediciliğin de ihâta ve şümûlüne inanıp, ehadiyet dalga boyunda bir kısım teveccühlere muntazır olmak demektir. Kur’ân-ı Kerîm’in rahmetin her şeyi aştığını; bir kudsî hadisin de, ilâhî rahmetin her zaman gazabın önünde bulunduğunu ifade etmesi, zannediyorum işte bu gerçeği hatırlatmaktadır. Aksine, şeytanların bile ümit ve beklentiye kapılacağı böyle engin bir rahmete karşı lâkayt kalmak, hatta o rahmetin mevcudiyetini inkâr mânâsına gelen recâ hissini yitirip ye’se kapılmak affedilmeyen bir günahtır.
  • Recâ, ‘Kerem kıl kesme Sultanım keremin bînevâlerden / Keremkâne yakışır mı kerem kesmek gedâlerden’ (M. Lütfi Efendi) deyip kalben Kerîm ü Vedûd’un cömertliği etrafında pervâz ederek O’na sığınma yollarını araştırmaktır.”2)

Ayrıca Bakınız

Dipnotlar

1)
M. Fethullah Gülen, Kalbin Zümrüt Tepeleri, İstanbul: Nil Yayınları, 2008, s. 86.
2)
A.g.e. s. 87.
reca.txt · Son değiştirilme: 2023/11/26 20:09 Değiştiren: Editör