Kullanıcı Aletleri

Site Aletleri


ridvan

Rıdvan

  • Rıdvan, rızayı elde etme adına bu dünyada gösterilen cehd ü gayretlerin ahiretteki karşılığıdır. Zaten bilindiği üzere burada eda edilen ibadet ü taatların her biri, ahirette farklı bir Cennet nimeti olarak insanların karşısına çıkacaktır. Hazreti Pîr’in ifadesiyle burada ‘Sübhanallah’ diyen bir insan, orada bir Cennet meyvesi yiyecektir. Burada oruç tuttuğu için aç susuz kalan bir insan orada Reyyan’a nail olacak, yani insan içtiği zaman artık bir daha susamayacağı bir kaynağın başına ulaşacaktır. Kısacası insanın buradaki inanç ve davranışları öbür tarafta farklı mânâlara bürünecek; bazen gözle görülür, elle tutulur bir nimet olarak bazen de bir iç inşirahı ya da hoşnutluk esintileri meydana getirecek dalgalar hâlinde onun karşısına çıkacaktır.
  • Dolayısıyla rıdvan bu açıdan rızadan farklıdır. Rıza, dünyada insanın iradesinin hakkını vermesiyle mazhar olduğu bir lütuf ve ihsan ise; rıdvan öte dünyada Cenab-ı Hakk’ın tecessüm ettirip mü’min kullarına sunduğu sonsuz bir lütuf ve ihsandır. Başka bir ifadeyle rıdvan, ebedî saadet yurdunda ruhlara işleyip onlarda bir zevk-i ruhanî hâsıl edecek şekilde Cenab-ı Hakk’ın kullarına ihsan edeceği, tasavvurları aşkın bir nimettir. Hem öyle bir nimet ki, ona nail olan mü’minler Cennet nimetlerini dahi unutacak şekilde mânevî bir haz ile dolacaklardır.”1)
  • “Netice itibarıyla rıza ve rıdvan, dünya ve ahirete bakan yönleri itibarıyla farklı birer hakikat olsa da birbiriyle irtibatlıdır. Bu irtibat, sebep-sonuç veya illet-malûl irtibatı gibi bir münasebete benzetilebilir. Siz, dünyada cüz’î iradenizin hakkını vererek bu konudaki talebinizi ortaya koyar, gayret gösterirsiniz, Cenab-ı Hak da bu gayretinizin mükâfatı olarak sizi rıdvanla şereflendirir.”2)
  • Rıza ve rıdvanı elde etmenin vesilelerine gelince, insanı bu hedefe ulaştıran en kestirme yollardan, en büyük vesilelerden biri i’lâ-yı kelimetullahtır. Evet, Nâm-ı Celîl-i İlâhî’yi dünyanın bütün karanlık noktalarına kadar götürüp duyurma, ruh-ı revân-ı Muhammedî’nin dünyanın dört bir yanında şehbal açması istikametinde yorulma bilmeden küheylan gibi koşma, insanı Cenab-ı Hakk’ın rızasına en hızlı götüren vesilelerden biridir. Bu açıdan esasında her ne kadar i’lâ-yı kelimetullah (Allah’ın adının yüceltilmesi), rızaya erme adına bir vesile olarak tarif edilse de, onun gaye ölçüsünde bir vesile olduğu da söylenebilir.”3)
  • Ahirette rıdvana nail olmanın en önemli yollarından biri de işte bu ölçüdeki bir ihlâs mülâhazasıdır. Bu açıdan denilebilir ki, insan ihlas ve samimiyette ne kadar derinleşirse, rıdvana da o ölçüde hızlı ulaşacaktır. Belki de böyle biri, kabrin dehşetini hiç görmeyecek, berzah zahmetini hiç çekmeyecektir. O, kendisi için açılmış çukura konulduğu andan itibaren ‘vücud-u mevhibe-i rabbâniye’si ile dikey bir sıçrayışla yükselecek, o ufukta salına salına gezinmeye başlayacaktır. O hâlde her mü’min, hem i’lâ-yı kelimetullah vazifesine talip olmalı hem de bu vazifeyi yerine getirirken ihlâsı yakalama ve onu muhafaza adına olabildiğince hassas davranmalıdır.”4)
  • “Hayatlarını başkalarına diriliş üflemekle canlı tutanlar ise, herkesin yapraklar gibi hazanla savrulduğu yerlerde bile gezer, çevrelerine hayat iksiri sunarlar.. ve işte bunlar, her zaman dünya ve ukbayı içine alacak olan çok yönlü bir maratonun rıdvana namzet kahramanlarıdırlar.”5)
  • “… iman, dünyevî-uhrevî mutluluğun bir sihirli anahtarıdır ve ömrünü onun gölgesinde geçiren herkese hayırla çene kapama vaad eder.. apaydın bir berzah hayatı sözü verir.. yumuşak ve ılık bir mahşer muştusunda bulunur.. ruhlarımıza sevindiren bir Mizan serencâmesi fısıldar.. ümit ve temkin derinlikli Sırat maceramızı gönüllerimize duyurur.. Cennet, rıdvan ve rü’yet unvanlarıyla tasavvurları aşkın değişik sürprizlere kapılar aralar ve en sıkıntılı, en ızdıraplı anlarımızı bile unutturacak ölçüde Tûbâ-i Cennet’ten neler ve neler sunar bize!”6)
  • İnsanı Hakk’a ulaştırmada en aldanmaz vesileler den biri kalbdir ve kalbin en büyük ameli de ihsandır. İhsan, ihlâs yamaçlarına açılmanın en emin yolu, rıdvan tepelerine ulaşmanın en sıhhatli vasıtası ve Şâhid-i Ezelî’ye karşı da bir temkin şuuru dur.”7)
  • “Cismaniyetten kurtulma, bedenin baskısından sıyrılma, kalb ve ruhun derece-i hayatına yükselme, derecesine göre herkes için söz konusu olabilir. İnsanın, üzerine terettüp eden kulluk vazifelerini yerine getirmesi ve bu arada i’lâ-yı kelimetullah istikametinde, O’nun nâm-ı celîlinin her yerde şehbal açması için gayret göstermesi, cismaniyetin üzerine dökülmüş kezzap gibidir. İnsan, bu sayede, kestirmeden ruhun derece-i hayatına girerek, mânevî terakkî adına Cenâb-ı Hakk’ın rıza ve rıdvanına ulaşabilir.”8)
  • “… asıl önemli olan, zikrin hangi keyfiyet ve derinlikte icra edildiğidir. Evet, zikrullah içten ve samimî bir şekilde gerçekleştirildiğinde bu durum diğer fertlere de sirayet eder. Oradaki insanları yaşadığımız üç buudlu âlemden alır ve ayrı bir âleme götürür. Onlar hiç farkına varmaksızın Cennet sokaklarında geziyor, Firdevs yamaçlarında tenezzühte bulunuyor, Cuma tepelerinde Cenâb-ı Hakk’ı müşâhede ediyor ve ‘Ben sizden razıyım.’ sözüyle ifade edilen rıdvan-ı ekbere mazhar olduklarını hissediyor gibi olurlar.”9)
  • “… her insanın ruhu bir mânâda melekûta açıktır ve ona bakmaktadır ki, erbabı bu zaviyeden bir bakış, duyuş ve sezişe ‘feth-i karîb’ demişler; sıfât-ı sübhaniye ve âlem-i ceberûta nâzır kalbin ihsas ve imtisaslarına ‘feth-i mübîn’ unvanı vermişler; âlem-i lâhuta müteveccih bulunan sırrın müşâhedelerini de ‘feth-i mutlak’ pâye-i mübecceli ile yâd edegelmişlerdir. İnsan Cennet’e de ebediyete de, Cennet’te rü’yet ve rıdvana da bu latîfeleriyle namzettir.”10)
  • “… lütuflara ermek için insan, dünyada imanının, iz’anının derinleşmesine çalışmalıdır ki, zâhiren bunlar iradenin neticesidir. Diğer yönüyle de mârifet ve muhabbetini derinleştirme gayreti içinde bulunmalıdır ki, gidip tâ rü’yet ü rıdvan ufkuna ulaşıp Cennet nimetlerine erişebilsin.”11)
  • “Vâkıa her Cennet’e girene Allah’ın hoşnutluğu söz konusudur ama, bütün Cennet nimetlerinin en büyüğü sayılan ‘rıdvân-ı ekber’ hususî bir enginlik, her şeyden müstağni kılan öyle bir zenginliktir ki, o da, olsa olsa serkâr-ı hamdiyle meşbû Makam-ı Mahmud ’un sahibi Hz. Muhammed’in ümmetine müyesser olur. Nâm-ı Celîli hamd ü senanın merkez-i nakşı O zâtın, Livâu’l-Hamd’le yürümesi, övülme ve övgüye mazhar olma makamına ulaşması, duyduğu ve duyurduğu her şeyin hamd ü senâ olması, Firdevslik ümmetinin, rıdvân-ı ekberle teşrif ve tekrim edilmesiyle tam uyum içindedir.”12)
  • “Bazı hadislerde, Cennet muhafızlarının başında bulunan meleğe ‘Hâzin’ bazı hadislerde de ‘Rıdvan’ denilmektedir. Rıdvan, Cenâb-ı Hakk’ın insanlara verdiği nimetlerin ufuk noktasıdır.”13)

Ayrıca Bakınız

Dipnotlar

1)
M. Fethullah Gülen, Buhranlı Günler ve Ümit Atlasımız (Kırık Testi-14), İstanbul: Nil Yayınları, 2015, s. 26–27.
2)
A.g.e. s. 28.
3)
A.g.e. s. 29.
4)
A.g.e. s. 30.
5)
M. Fethullah Gülen, Işığın Göründüğü Ufuk (Çağ ve Nesil-7), İstanbul: Nil Yayınları, 2011, s. 210.
6)
A.g.e. s. 259–260.
7)
M. Fethullah Gülen, Fasıldan Fasıla-1, İstanbul: Nil Yayınları, 2008, s. 73.
8)
M. Fethullah Gülen, Fasıldan Fasıla-4, İstanbul: Nil Yayınları, 2011, s. 108.
9)
M. Fethullah Gülen, Yenilenme Cehdi (Kırık Testi-12), İstanbul: Nil Yayınları, 2013, s. 146.
10)
M. Fethullah Gülen, Kalbin Zümrüt Tepeleri, İstanbul: Nil Yayınları, 2008, s. 615.
11)
M. Fethullah Gülen, Bir İ’câz Hecelemesi, İstanbul: Nil Yayınları, 2014, s. 448.
12)
M. Fethullah Gülen, Kur’ân’dan İdrake Yansıyanlar, İstanbul: Nil Yayınları, 2011, s. 193.
13)
M. Fethullah Gülen, Varlığın Metafizik Boyutu, İstanbul: Nil Yayınları, 2011, s. 192.
ridvan.txt · Son değiştirilme: 2024/05/03 19:18 Değiştiren: Editör