Kullanıcı Aletleri

Site Aletleri


seyr_fillah

Seyr Fillah

  • Sofiye, başlıca iki gruba ayrılır:
  • 1. İlim yörüngeli hareket edip, mârifet kanatlarıyla vuslat arayanlar.
  • 2. Mücerred zevk, vecd ve keşif yolunda gidenler.
  • Evvelkiler, ilim ve mârifet kanatlarıyla ‘seyr ilallah’, ‘seyr fillah’ ve ‘seyr anillah’ ufuklarında bitmeyen bir yolculuk yaşar ve ömürlerini ‘Lâ havle ve lâ kuvvete illâ billah’ın üveykleri olarak sürdürürler.. varlığın içinde müşâhede ettikleri her tebeddül, her tagayyür, her tekevvün onlara Hz. Kudret ve İrade’den yüzlerce mesaj sunar, her hâdise onlara ayrı ayrı dillerle çok farklı nağmeler fısıldar.”1)
  • Sâlikin ilk menzili, tâlibin ilk makamı tevbe, ikinci makamı ise inâbedir. Sofîler arasında, herhangi bir mürşide intisab etme merasiminde temsil edilen usûl, âdâb ve töreye de ‘inâbe’ denildiğini hatırlatıp geçelim… Tevbede, duygu, düşünce ve davranışların, muhalefetten muvafakata, muarazadan mutabakata yönlendirilmesine karşılık, inâbede mevcut mutabakat ve muvafakatın sorgulanması bahis mevzuudur. Tevbe, ‘seyr ilallah’ ufkunda bir seyahat ise, inâbeseyr fillah’, evbe de ‘seyr minallah’ kuşağında bir miraçtır.”2)
  • “İkinci mertebe; ‘seyr fillah’ mertebesidir ve yine bir hamle hazırlığı ihtiva ettiğinden dolayı da buna, ikinci yolculuk mânâsına ‘sefer-i sânî’ dendiği gibi ‘cem’ de denmiştir ki, –fâni, bâki gerçeği mahfuz– sâlikin beşerî sıfatlardan tecerrütle ilâhî sıfatlarla ittisaf etmesi, istidadı ölçüsünde esmâ-i ilâhiyeyi temsilen Kur’ân ahlâkıyla tahalluk ederek –buna Allah ahlâkı da diyebiliriz– ‘ufk-i a’lâ’ya ulaşmasıdır ki, bu yolculuğun son konağına erenlere büyük ölçüde varlığın perde arkası inkişaf eder ve onların gönüllerine ‘ilm-i ledün’ akmaya başlar; başlar ve hak yolcuları isimler, sıfatlar, zâtî şe’nler âlemlerine ait mârifet şuâları karşısında eriye eriye nisbet-i tâmmenin zuhuruna ererler ki, böyle bir mazhariyete de ‘bekâ billah’ denegelmiştir.”3)
  • “Yolculuk yapma, bir yerden bir yere intikal etme mânâlarına geliyor sefer. Sofiye onu, kayıtlı yaşamaktan kurtulup kayıtsızlığa erme, bedenî ve cismanî alâkalardan sıyrılarak, kalb ufkunda Allah’a teveccüh etme şeklinde yorumlar. Bu tarif çerçevesindeki seferi, seyr u sülûk-i ruhanîdeki ‘seyr ilallah’, ‘seyr fillah’, ‘seyr anillah’ ıstılahları ile kastedilen ruhanî yolculukla irtibatlandırmak da mümkündür.”4)
  • Hak yolcuları kalb ve ruh ufkunda ‘seyr ilallah’ unvanıyla kendi uzaklıklarını aşarak O’nun yakınlığını duymaya koşar; ‘seyr fillah’ mülâhazasıyla kendilerini aradan çıkarır ve her şeyi O’na bağlı götürmeye çalışır; ‘seyr maallah’ mazhariyetiyle O’nun maiyyetini kendi aşkınlığıyla zevk etmeye yönelir ve ‘seyr anillah’ zirvesinde de duyulanı duyurma, erilene erdirme, bilineni bildirme iştiyakıyla coşar; kesrete vahdet boyası çalar, o Ayanlardan Ayan’ı herkese beyan etmeye koşar ve oturur kalkar sürekli O’nu dillendirirler ki, bence hakikî insan olmadan gaye de bu olsa gerek…”5)
  • “Kalb ve ruhun hayat derecesine yükselme yerleri olan tekye ve zaviyelerde de bu tür uygulamalar olmuştur. Diyelim ki bu yola girmiş bir hak yolcusu, bir şeyhin gözetimi altında ‘seyr ilallah’ makamına ulaştı. Şayet şeyh, müridini ‘seyr fillah’, ‘seyr maallah’ veya ‘seyr anillah’ makamlarına taşıyamıyor, ona bu ufukları gösteremiyor, bu yolda ihtiyaç duyacağı zâd u zahireyi ona temin edemiyorsa çok rahatlıkla şunu demiştir: ‘Oğlum, bundan öte ben seni taşıyamam. Falan yerde mürşid-i kâmil bir zat var. Onun çilehanesine git ve rahle-i tedrisinin önünde diz çök.’”6)
  • “Sözlükte; âlim, Rabbe kulluk eden din adamı mânâsına gelen rabbânî kelimesi; tefsirlerde ârif-i billah, hikmet ve ilimle donatılmış hak erleri olarak tarif edilmiştir. Biraz daha açarak rabbânî ifadesini, Allah rızasını hedefleyen, metafizik mülâhazalara ve maneviyata açık yaşayan, hayvaniyet ve cismaniyeti bırakarak kalb ve ruhun derece-i hayatında seyr ü seyahatte bulunan hak eri şeklinde de tarif edebiliriz. Tasavvufta yer alan seyr ilallah, seyr fillah, seyr maallah ve seyr anillah gibi kavramlar da bir yönüyle bunu ifade eder. Farklı bir yaklaşımla rabbânî; inandığı dava uğruna kendi arzu ve isteklerinden vazgeçmiş, her şeyi Cenâb-ı Hakk’ın hesap ve plânlarına bağlamış, emre itaatteki inceliği kavramış ve hayatını bu istikamette sürdürmeye azm ü cehdetmiş mü’mine denir.”7)
  • “Mucize, Allah’ın yaratmasıyla peygamberin elinden sâdır olup, peygamberin peygamberlik davasını ispata matuf harikulâde hâl ve keyfiyettir.. ve her peygamberin mucizesi, insanların ilim ve irfan dünyasına yeni ufuklar açan birer işarettir. Peygamberler hem maddî hem de mânevî terakkide insanların rehberleri konumundadırlar ve insanlar onların arkalarından giderek bir yerlere varabileceklerdir. Meselâ bir tasavvuf ehli, ‘seyr ilallah’, ‘seyr fillah’, ‘seyr maallah’ ve ‘seyr anillah’ deyip bir yolculuğa çıkmakta ve bunu yaparken de kendisine peygamberi rehber edinmektedir. Miraç, harikalar kuşağında, böyle peygamberâne bir seyahatin unvanıdır.”8)

Ayrıca Bakınız

Dipnotlar

1)
M. Fethullah Gülen, Kalbin Zümrüt Tepeleri, İstanbul: Nil Yayınları, 2008, s. 47.
2)
A.g.e. s. 52.
3)
A.g.e. s. 422.
4)
A.g.e. s. 478.
5)
A.g.e. s. 816.
6)
M. Fethullah Gülen, İmtihanlar Kuşağı (Kırık Testi-18), New Jersey: Süreyya Yayınları, 2021, s. 134.
7)
M. Fethullah Gülen, Işık Karanlığı Boğarken (Kırık Testi-19), New Jersey: Süreyya Yayınları, 2022, s. 199.
8)
M. Fethullah Gülen, Yol Mülahazaları (Prizma-6), İstanbul: Nil Yayınları, 2007, s. 101–102.
seyr_fillah.txt · Son değiştirilme: 2024/05/31 18:03 Değiştiren: Editör