Kullanıcı Aletleri

Site Aletleri


berzah

Berzah

  • Perde, aralık, mesafe, engel. Dünya ile âhiret arasındaki âlem.
  • “Berzah, kelime itibarıyla, ‘iki şey arasındaki perde, set ve engel’ demektir. Istılahî olarak ise; ‘ölümden sonra ruhların kıyamete kadar kalacakları âlem, kabir âlemi, dünya ve âhiret arasındaki koridor, bir bekleme salonu’ mânâlarına kullanılmaktadır. Berzah, dünyayla âhiret arasında bir köprüdür.”1)
  • Berzah, herkesin buğulu bir cam arkasından akıbetini seyrettiği bir istasyon veya rıhtım(dır).”2)
  • “… elest bezminde de ruhlar Rab’le mukaveleye çağrıldılar. Cismaniyet berzahı arada olmadığı için, her şeyi ayan beyan gördüler ve ‘evet’ diyerek böyle bir mukaveleye imza attılar.”3)
  • “… berzah âleminin nuru durumundaki teheccüde kalkmak, uykunun en tatlı olduğu o anda, Rabb’e münacata koşmak, işlenen hata ve günahları en kısa zamanda temizleyici birer faktör olarak değerlendirilmelidir.”4)
  • İnsan ruhlar âleminden anne karnına, oradan dünya hayatına ve derken çocukluk, gençlik, orta yaşlılık ve ihtiyarlık devrelerini aşarak, kabre, berzah ve haşir âlemine, oradan da ebediyete intikal eden upuzun bir yolda sadece geçici birkaç günlüğüne dünyaya uğramaktadır.”5)
  • “Melâikenin ve âlem-i berzahtakilerin temessülü, onların, Allah’ın kendilerine talim buyurduğu bazı isimlerini okumaları sonucudur. Bununla birlikte, her istedikleri zaman temessül edip bize görünemez veya bizi göremezler. Bu da Allah’ın iznine bağlıdır.”6)
  • “Efendimiz (sallallâhu aleyhi ve sellem), cenazeler için ayağa kalk ardı. ‘Ölüye eziyet, aynen diriye eziyettir.’ buyururdu. Kabirler e hususî alâka gösterirdi. Bütün bunlardan kabir ve berzah âleminde ruhun cesetle münasebettar olduğunu anlıyoruz. Tabiî bu münasebeti, uyku hâlindeki münasebet gibi düşünmek de yanlıştır.”7)
  • İnsanın fizyonomik yapısını meydana getiren her uzuv, tek başına bir harika ve uzman araştırmacıları hayret ve dehşete düşürecek çapta bir sanat âbidesidir. Ama insan sadece fizyonomik yapıdan ibaret değildir. Onun bir ruhî yapısı; sır, hafî, ahfa gibi latîfeleri vardır ki, o, bu yönüyle ve fizyonomik yapısıyla, kıyas kabul etmeyecek ölçüde harikadır. Bu hususiyet sadece insanda vardır. Zira o, bünyesinde hem buraya hem de öteye ait mekanizmaları taşıyan tek berzahî varlıktır ve Allah’a halife olabilme mevkiinde yaratılmıştır.”8)
  • İnsanın berzah hayatının güzel olması ve orada güzel şeylerle karşılaşması ancak burada berzah hayatını güzel görmesi, güzel düşünmesi ve güzel yorumlamasıyla mümkündür. Zira insan berzahta dünyadaki düşüncelerini yaşar. Bu açıdan dünya hayatında berzah düşünceleri dar ve güdük olanlar, berzah âlemini de öyle görür ve yaşarlar. Demek ki berzah hayatı bir yönüyle insanın şuuraltının temsili gibi oluyor. Yalnız bunu dünyada iken hissetme ve anlatabilme ancak Hazreti Muhammed (sallallâhu aleyhi ve sellem) ve O’nun çizgisinde hayatını sürdüren insanlara hastır.”9)
  • “Bazı mutasavvifîne göre, her şeyin bir açık olan yanı vardır ki ona zâhir denir; bütünüyle bu âlem, işte o zâhirdir. Bir de kapalı yanı vardır ki, ona da bâtın denir; o da mânevî, uhrevî ve bütün metafizik dünyalardan ibarettir. Bunlardan başka bir de, bu iki cepheyi câmi ve âlem ile esmâ arasında, zuhurun butûndan, butûnun da zuhurdan ayrılma noktasında berzahî bir âlem vardır ki, o da insan-ı kâmil âlemidir.”10)
  • “Mücerred mahiyetler, haricî vücud atlasıyla berzahta tanışır ve daha sonraki âlemlere de bu rıhtım ve bu rampadaki donanımlarla yürürler. Zaten ona berzah denmesi de böyle bir ara âlem olması itibarıyladır.
  • Sözlüklerin berzaha yükledikleri; iki şey arasındaki hâil, iki denizi birbirinden ayıran dil, hâciz ve engel gibi mânâların yanında ona, dünya ile ahireti birbirine bağlayan özel koridor: Ölümle başlayıp kabir hayatıyla devam eden ve gidip haşr u neşre dayanan uhrevî vetire; âlem-i ervâh ve meânî-i mücerrede ile cismaniyet âleminin iltisak noktası; kalb ve ruh ufkuyla nefsanî hayat ortasındaki geçit diyenler de olmuştur. Evet, varlıklar, ‘taayyün-ü evvel’le başlayıp zâhirî kılıf ve haricî vücud yolunda ilerlerken, âdeta metamorfoz geçiriyor gibi farklı bir mahiyet ve farklı bir hüviyete sıçradıkları/sıçrayacakları her rampaya berzah dendiği gibi her şey ve her nesnenin –donanımına göre– ebediyete yürüme yolundaki o uzun menzile ve insanlar için kabirle başlayan hayata da berzah denmektedir.
  • Birinci mülâhaza itibarıyla o, ruh ve ceset arasında, mücerred ve müşahhas ortasında bir köprü; ikinci mülâhaza açısından da dünya ve ahiretin birleşik noktasında, gayb ve şehadet âlemi karışımı, ötelere açık rıhtımların başında bir intizar salonu gibidir. Herkes o köprüden gelip geçecek ve Hakk’ın diledikleri de gidip o intizar salonuna uğrayacak; sonra da donanım ve kazançlarına göre öbür âleme yürüyecektir ve yürümektedir.
  • Berzah dendiğinde bizim anladığımız mânâlar bunlardır. Bazı mutasavvıfîn ‘berzahu’l-câmi’ diye ayrı bir berzahtan daha bahsederler ki o bütün berzahların aslı, esası mânâsında istimal edilen bir tabirdir ve ‘tecellî-i vahidiyet’ ya da ‘taayyün-ü evvel’in başka bir unvanı olarak kullanılagelmiştir. Berzah-ı câmi, bazılarınca ‘berzah-ı evvel’, ‘berzah-ı âzam’, ‘berzah-ı ekber’ adlarıyla da yâd edilmektedir. Bu berzahın özü, esası, insanî ruh ve mânâ; çekirdeği ve meyvesi de Hakikat-i Ahmediye’dir (aleyhi ekmelüttehâyâ). Bediüzzaman’ın ifadesiyle O’nun nuru, kâinat kitabını yazan kalemin mürekkebi, varlık ağacının hem çekirdeği hem meyvesi, Cennetlerin anahtarı, Cehennem yollarının aşılmaz sûru, gönüllerdeki itminan hissinin kimya-i saadeti ve insanî kemalâtın da aldatmayan biricik rehberidir.”11)
  • “Rüyalar, gözün âlem-i şehadete kapanmasıyla nazarımıza arz edilen berzahî tablolardan ibarettir.”12)
  • İnsan çendan bütün esmâya mazhar ve bütün kemâlâta müstaiddir. Lâkin iktidarı cüz’î, ihtiyarı cüz’î, istidatı muhtelif, arzuları mütefâvit olduğu hâlde; binler perdeler, berzahlar içinde hakikati taharri eder. Onun için hakikatin keşfinde ve hakkın şuhudunda berzahlar ortaya düşüyor. Bazılar berzahtan geçemiyorlar.”13)
  • “Rüyâ misâlin zılli, misâl ise berzahın zılli olmuştur. Ondan onların düsturları birbirine benziyor.”14)
  • “Sonra pür-merak ve pür-iştiyak o misafir, âlem-i şehâdet ve cismânî ve maddî cihetinde mahsus tâifelerin dillerinden ve lisân-ı hâllerinden ders aldığından, âlem-i gayb ve âlem-i berzahta dahi mütâlaa ile bir seyahat ve bir taharri-i hakikat arzu ederken, her tâife-i insaniyede bulunan ve kâinatın meyvesi olan insanın çekirdeği hükmünde bulunan ve küçüklüğü ile beraber, mânen kâinat kadar inbisat edebilen müstakîm ve münevver akılların, selim ve nurânî kalblerin kapısı açıldı, baktı ki: Onlar, âlem-i gayb ve âlem-i şehâdet ortasında insanî berzahlardır ve iki âlemin birbiriyle temasları ve muameleleri, insana nisbeten o noktalarda oluyor.”15)
  • “Ben, sizi yazılarınızda ve hatırımdan çıkmayan hidemâtınızda günde müteaddit defalar görüyorum. Ve size olan iştiyakımı tatmin ediyorum. Siz de bu bîçâre kardeşinizi risalelerde görüp sohbet edebilirsiniz. Ehl-i hakikatin sohbetine zaman, mekân mâni olmaz; mânevî radyo hükmünde biri şarkta, biri garpta, biri dünyada, biri berzahta olsa da râbıtayı Kur’âniye ve imaniye onları birbiriyle konuşturur.”16)
  • “… o Zât’ın şefaatı altına girip ve nurundan istifâde etmenin ve zulümât-ı berzahiyeden kurtulmanın çaresi: Sünnet-i seniyyeye ittibâdır.”17)
  • “… bu dâr-ı dünya, dârü’l-hizmettir, dârü’l-ücret değil! Burada ücretini isteyenler; bâki, dâimî meyveleri, fâni ve muvakkat bir surete çevirmekle beraber, dünyadaki bekâ hoşuna geliyor, müştâkâne berzaha bakamıyor. Âdeta bir cihette dünya hayatını sever. Çünkü içinde bir nevi âhireti bulur.”18)
  • “… bu risalelerin ibarelerindeki işkâl ve iğlâkın, keyif için ihtiyârımdan çıkmış olduğunu zannetme. Çünkü bu risale, dehşetli bir zamanda nefsimin hücumuna karşı yapılan âni ve irticalî bir münakaşadır. Kelimeleri, o müthiş mücadele esnasında zihnimin eline geçen dikenli kelimelerdir. O ateşle nurun karıştıkları bir hengâmda, başım dönmeye başlıyordu. Kâh yerde, kâh gökte, kâh minarenin dibinde, kâh minarenin şerefesinde kendimi görüyordum. Çünkü takip ettiğim yol, akıl ile kalb arasında yeni açılan berzahî bir yoldur. Akıldan kalbe, kalbden akla inip çıkmaktan bîzar olmuştum. Bunun için, bir nur bulduğum zaman, hemen üstüne bir kelime bırakıyordum. Fakat o nurların üstüne bıraktığım kelime taşları, delâlet için değildi. Ancak kaybolmamak için birer nişan ve birer alâmet olarak bırakırdım. Sonra baktım ki o zulmetler içinde bana yardım eden o nurlar, Kur’ân güneşinden ilham edilen misbah ve kandillerdi.”19)
  • “İnkılâplar neticesinde, her iki taraf arasında geniş geniş dereler husûle geliyor. O dereler üstünde her iki âlemle münasebettar köprüler lâzımdır ki her iki âlem arasında gidiş geliş olsun. Lâkin o köprülerin inkılâbat cinslerine göre şekilleri, mahiyetleri mütebâyin; isimleri mütenevvi olur. Mesela uyku âlemi, yakaza ile âlem-i misal arasında bir köprüdür. Berzah, dünya ile âhiret arasında ayrı bir köprüdür. Ve misal, âlem-i cismanî ile âlem-i ruhâni arasında bir köprüdür. Bahar, kış ile yaz arasında ayrı bir nevi köprüdür. Kıyamette ise, inkılâp bir değildir. Pek çok ve büyük inkılâplar olacağından, köprüsü de pek garip, acîb olması lâzım gelir.”20)
  • Âlem-i gayb ve şehâdetin nokta-yı iltisakı ve berzahı ve iki âlemden birbirine gelen seyyaratın mültekası vicdan denilen fıtratzîşuurdur. Evet fıtrat ve vicdan akla bir penceredir. Tevhidin şuâını neşrederler.”21)

Ayrıca Bakınız

Dipnotlar

1)
M. Fethullah Gülen, Gurbet Ufukları (Kırık Testi-3), İstanbul: Nil Yayınları, 2011, s. 221.
2)
M. Fethullah Gülen, Örnekleri Kendinden Bir Hareket (Çağ ve Nesil-8), İstanbul: Nil Yayınları, 2011, s. 43.
3)
M. Fethullah Gülen, Asrın Getirdiği Tereddütler-1, İstanbul: Nil Yayınları, 2011, s. 147.
4)
M. Fethullah Gülen, Asrın Getirdiği Tereddütler-3, İstanbul: Nil Yayınları, 2011, s. 93.
5)
M. Fethullah Gülen, Asrın Getirdiği Tereddütler-3, İstanbul: Nil Yayınları, 2011, s. 179.
6)
M. Fethullah Gülen, Fasıldan Fasıla-1, İstanbul: Nil Yayınları, 2008, s. 370.
7)
M. Fethullah Gülen, Fasıldan Fasıla-2, İstanbul: Nil Yayınları, 2008, s. 83.
8)
A.g.e. s. 121.
9)
M. Fethullah Gülen, Fasıldan Fasıla-3, İstanbul: Nil Yayınları, 2011, s. 60.
10)
M. Fethullah Gülen, Kalbin Zümrüt Tepeleri, İstanbul: Nil Yayınları, 2008, s. 467.
11)
A.g.e. s. 536–537.
12)
M. Fethullah Gülen, Varlığın Metafizik Boyutu, İstanbul: Nil Yayınları, 2011, s. 117.
13)
Bediüzzaman Said Nursî, Sözler, İstanbul: Şahdamar Yayınları, 2010, s. 357.
14)
A.g.e. s. 782.
15)
Bediüzzaman Said Nursî, Şuâlar, İstanbul: Şahdamar Yayınları, 2010, s. 111.
16)
Bediüzzaman Said Nursî, Kastamonu Lâhikası, İstanbul: Şahdamar Yayınları, 2010, s. 7.
17)
Bediüzzaman Said Nursî, Lem’alar, İstanbul: Şahdamar Yayınları, 2010, s. 276.
18)
Bediüzzaman Said Nursî, Mektubat, İstanbul: Şahdamar Yayınları, 2010, s. 512.
19)
Bediüzzaman Said Nursî, Mesnevî-i Nûriye, İstanbul: Şahdamar Yayınları, 2007, s. 66.
20)
A.g.e. s. 209.
21)
A.g.e. s. 228.
berzah.txt · Son değiştirilme: 2023/12/19 15:35 Değiştiren: Editör