nefs-i_levvame
İçindekiler
Nefs-i Levvâme
- “İşlediği hata ve günahlardan dolayı vicdan azabı duyan, kendini kınayan nefis.”1)
- “Hayır hayır, kasem ederim sürekli kendini kınayan o nefse!” (Kıyamet, 75/2).
- “Nefs-i levvâme mertebesi sadece yapılan kötülük ve günahlar karşısında pişmanlıkla kıvranıp kendini levmetme, istiğfarda bulunma demek değildir; o, aynı zamanda yapılan en güzel amelleri dahi yeterli bulmama, en güzel davranışlarda bile bir bit yeniği olabileceği mülâhazasıyla yapıp ettiklerini beğenmeme ruh hâlidir.” 3)
- “Levvâme, levm eden, kınayan nefis demektir. Bu mertebedeki insan ise, işlediği günahlar karşısında, iç dünyası itibariyle devamlı kendini sorgulama içindedir. Bu itibarla da, düşer-kalkar ama yerinde tevbe eder ve nefsine karşı metafizik gerilime geçmeye çalışır.”4)
- “… insan, yer yer nefsini kınamalı, kendini yeniden ayarlamalı, sık sık vaziyet değerlendirmesi yapmalı ve ileriye matuf bütün iş ve davranışlarını, geçmiş hayatını da nazara alarak ayarlamalıdır. Ayrıca bir kul, kendisine verilen lütuflar karşısında devamlı surette, Alvar İmamı’nın ifadesiyle; ‘Değildir bu bana lâyık bu bende / Bana bu lütf ile ihsan nedendir?’ duygu ve düşüncesi içinde olmalıdır.
- Evet insan, nefsini kınamalıdır; ancak bununla birlikte şu hususları da unutulmamalıdır:
- 1. Kınama, insanı ümitsizliğe götürecek, Allah’ın rahmetinden ümidini kestirecek ve muvazene bozukluğuna sevk edecek şekilde olmamalıdır.
- 2. İnsan, ellerini kaldırıp Rabbinden bir şey istediği zaman mümkün mertebe bu muhakemeyi (kendini levm edip kınamayı) yapmamalı, sadece O’nun rahmetine teveccüh edip rahmetini düşünerek istekte bulunmalıdır.
- Hâsılı, nefsini kınama, tenkit etme ve daima onun kötülüğünü telkin etme hususu mutlaka böyle ayrı ayrı mülâhazalarla ele alınarak bir değerlendirmeye tâbi tutulmalıdır.”5)
- “… nefsini beğenen ve nefsine itimad eden, bedbahttır. Nefsinin ayıbını gören, bahtiyardır. Öyle ise sen bahtiyarsın. Fakat bazan olur ki, nefs-i emmâre, ya levvâmeye veya mutmainneye inkılâp eder, fakat silâhlarını ve cihâzâtını âsâba devreder. Âsab ve damarlar ise, o vazifeyi âhir ömre kadar görür. Nefs-i emmâre çoktan öldüğü halde, onun âsârı yine görünür. Çok büyük asfiya ve evliya var ki, nüfusları mutmainne iken, nefs-i emmâreden şekvâ etmişler. Kalbleri gayet selim ve münevver iken, emrâz-ı kalbden vâveylâ etmişler. İşte bu zatlardaki, nefs-i emmâre değil, belki âsâba devredilen nefs-i emmârenin vazifesidir. Maraz ise, kalbî değil, belki maraz-ı hayalîdir. İnşaallah, aziz kardeşim, size hücum eden nefsiniz ve emrâz-ı kalbiniz değil, belki mücahedenin devamı için beşeriyet itibarıylas âsâba intikal eden ve terakkiyât-ı daimîye sebebiyet veren, dediğimiz gibi bir hâlettir.”6)
Ayrıca Bakınız
Dipnotlar
1)
M. Fethullah Gülen, Asrın Getirdiği Tereddütler-1, İstanbul: Nil Yayınları, 2011, s. 41.
2)
Ali ibn Muhammed es-Seyyid eş-Şerif Cürcani, Tarifat: Arapça-Türkçe Terimler Sözlüğü, tercüme ve şerh: Arif Erkan, İstanbul: Bahar Yayınları, 1997, s. 239.
3)
M. Fethullah Gülen, Kalb İbresi, (Kırık Testi-9), İstanbul: Nil Yayınları, 2011, s. 117.
4)
M. Fethullah Gülen, Kendi Ruhumuzu Ararken (Prizma-9), İstanbul: Nil Yayınları, 2013, s. 171.
5)
A.g.e. s. 179.
6)
Bediüzzaman Said Nursî, Mektubat, İstanbul: Şahdamar Yayınları, 2010, s. 372–373.
nefs-i_levvame.txt · Son değiştirilme: 2023/12/23 09:57 Değiştiren: Editör