Kullanıcı Aletleri

Site Aletleri


fitrat

Fıtrat

  • Yaratılış, tabiat, mahiyet, aslî hâl.
  • Fıtrat, “Allah Teâlâ’nın mahlûkatını kendisini bilip tanıyacak ve idrak edecek bir hâl, bir kabiliyet üzere yaratmasıdır.”1)
  • Fıtrat, yani yaratılış ve mahiyet itibarıyla her insan, lekesiz, tertemiz ve iman ve İslâm’a en müsait bir hüviyettedir; evet, doğuşunda insan lekesiz, bembeyaz, üzerine her şey yazılabilecek bir kâğıt veya üzerine hiç ses kaydedilmemiş bir bant, her şekle müsait bir macun, kalıplara dökülmeyi bekleyen maden cevheri veya eğilmeye müsait bir rüşeym, bir fidan gibidir.”2)
  • “İnsanda fıtrat çok önemlidir. Bununla birlikte insan, Bazı huylarımı değiştiremiyorum diyor ve bunda da kendisini haklı görüyorsa, o halde bu kadar nebi, bu kadar rasûl gönderilmesinin mânâsı ne? Öyleyse, fıtratı Allah ve Rasûlü’nün istediği yöne çevirmek lazım. Hazreti Suheyb hakkında Hz. Peygamber (sallallâhu aleyhi ve sellem), ‘Suheyb ne güzel kuldur. Allah’tan korkmamış olsaydı, yine de günah işlemezdi.’ buyururlar. Hazreti Suheyb’in fıtratı günah işlemeğe müsait değil. Fakat kim, yani, fıtratı günaha müsait olmayan mı, yoksa müsait olduğu halde iradesinin kavgasını vererek günah işlemeyen mi daha makbul onu Allah bilir.”3)
  • “Tek bir şuada güneşi, damlada deryayı, cümlede kitapları, zerrede bütün kâinatı ve tabiî bunların verasında Hazreti Hakikat’ı görebilme, kadimden beri birçok İslâm mütefekkirinin beyan buyurduğu gibi, mârifet ufkuna ulaşabilme adına önemli bir hamledir. Evet, fıtratın gâyesi, hilkatın neticesi Allah’a inanmak, mârifetullah ufkunda her gün biraz daha derinleşmek, zevk-i rûhâniye ermek, Yunus’un diliyle ballar balını’ bulmak demektir.”4)
  • İbadet ü taat, insanda ikinci bir fıtrat meydana getirir ve işte bu ikinci fıtrat, insanın gerçek kimliğini oluşturur. Günümüzde eksikliği ciddî şekilde hissedilen bu durum, çok yaygın olarak kimlik arayışı veya kimlik bunalımı şeklinde kendini hissettirmektedir. Zannediyorum bizler, gerçek kimliğin ne olduğunu da bilmemekteyiz. Bir mü’min için kimlik, akide ile alâkalı manzumeyi olduğu gibi kabul etmek, ibadet ü taatla bütünleşmek ve muamelatını da tarihten gelen sâbit şekliyle yerine getirmektir.”5)
  • “Sen ey riyâkâr nefsim! ‘Dine hizmet ettim.’ diye gururlanma. اِنَّ اللهَ لَيُؤَيِّدُ هٰذَا الدِّينَ بِالرَّجُلِ الْفَاجِرِ 6) sırrınca; müzekkâ olmadığın için, belki sen kendini o racül-ü fâcir bilmelisin. Hizmetini, ubûdiyetini; geçen nimetlerin şükrü ve vazife-i fıtrat ve farîza-yı hilkat ve netice-i sanat bil, ucub ve riyâdan kurtul!”7)
  • “İnsanın fıtrat-ı zîşûuru olan vicdanı, saadet-i ebediyeye bakar, gösterir. Evet, kim kendi uyanık vicdanını dinlerse ‘Ebed! Ebed!’ sesini işitecektir. Bütün kâinat o vicdana verilse, ebede karşı olan ihtiyacının yerini dolduramaz. Demek o vicdan, o ebed için mahluktur. Demek bu vicdanî olan incizâb ve cezbe, bir gaye-i hakikiyenin ve bir hakikat-ı câzibedârın yalnız cezbi ile olabilir.”8)
  • “… insanın mahiyeti ulviye, fıtratı câmia olduğundan, binler envâ-ı hâcât ile binbir esmâ-i İlâhiyeye, herbir ismin çok mertebelerine fıtraten muhtaçtır. Muzaaf ihtiyaç, iştiyaktır. Muzaaf iştiyak, muhabbettir. Muzaaf muhabbet dahi aşktır. Ruhun tekemmülâtına göre, merâtib-i muhabbet, merâtib-i esmâya göre inkişaf eder. Bütün esmâya muhabbet dahi, çünkü o esmâ Zât-ı Zülcelâlin ünvanları ve cilveleri olduğundan, muhabbet-i zâtiyeye döner.”9)
  • “Vicdan, Cezbesi ile Allah’ı Tanır: Vicdanda mündemiçtir, bir incizâb ve cezbe. Bir câzibin cezbiyle daim olur incizâb. Cezbe düşer zîşuur, ger Zülcemâl görünse. Etse tecelli daim pür-şâşaa bîhicâb. Bir Vâcibü’l-Vücûd’a, Sahib-i Celâl ve Cemâl; şu fıtrat-ı zîşuur kat’î şehâdet-meab. Bir şâhidi o cezbe, hem diğeri incizâb.”10)
  • Fıtrat yalan söylemez. Meselâ, Bir çekirdekteki meyelân-ı nümüvv der ki: ‘Sümbülleneceğim, meyve vereceğim.’ Doğru söyler. Meselâ, yumurtada bir meyelân-ı hayat var. Der: ‘Piliç olacağım.’ Biiznillâh olur. Doğru söyler. Meselâ, bir avuç su incimad ile meyelân-ı inbisatı der: ‘Fazla yer tutacağım.’ Metin demir onu yalan çıkaramaz; sözünün doğruluğu, demiri parçalar. İşte şu meyelânlar, irade-i İlâhiyeden gelen evâmir-i tekviniyenin tecellîleridir, cilveleridir.”11)
  • Fıtrat-ı insaniyenin garip bir hâli, gaflet zamanında letâif ile havâssın hükümlerini, iltibas ile birbirine benzetir, tefrik edemez. Mesela el ile gözü birbirine benzetip hizmetlerini ve vazifelerini tefrik edemeyen bir mecnun, yüksekte gözüyle gördüğü bir şeyi almak için elini uzatıyor. El gözün komşusu olduğu münasebetle, onun yaptığı işi, el de yapabilir zanneder. Kezalik insan-ı gafil, kendi şahsına ait ednâ, cüz’î bir tanzimden âciz olduğu hâlde gururuyla, hayaliyle Cenâb-ı Hakk’ın ef’âline tahakküm ile el uzatıyor.”12)

Dipnotlar

1)
İbn Manzur, Lisânü’l-Arab, Beyrut, (t. y.), V, 55.
2)
M. Fethullah Gülen, İnancın Gölgesinde-1, İstanbul: Nil Yayınları, 2011, s. 209.
3)
M. Fethullah Gülen, Fasıldan Fasıla-1, İstanbul: Nil Yayınları, 2008, s. 297.
4)
M. Fethullah Gülen, Fasıldan Fasıla-4, İstanbul: Nil Yayınları, 2011, s. 66.
5)
A.g.e. s. 86.
6)
“Muhakkak ki Allah bu dini, günahkâr biriyle de güçlendirir.” (Buhârî, Cihâd, 182.
7)
Bediüzzaman Said Nursî, Sözler, İstanbul: Şahdamar Yayınları, 2010, s. 516.
8)
A.g.e. s. 568.
9)
A.g.e. s. 700.
10)
A.g.e. s. 762.
11)
Bediüzzaman Said Nursî, Mektubat, İstanbul: Şahdamar Yayınları, 2010, s. 528.
12)
Bediüzzaman Said Nursî, Mesnevî-i Nûriye, İstanbul: Şahdamar Yayınları, 2007, s. 116.
fitrat.txt · Son değiştirilme: 2024/03/20 11:22 Değiştiren: Editör