Kullanıcı Aletleri

Site Aletleri


kainat

Kâinat

  • “Kudret; melekûtiyet-i eşyaya taalluk eder. Evet, kâinatın âyine gibi iki yüzü var. Biri mülk ciheti ki, âyinenin renkli yüzüne benzer. Diğeri melekûtiyet ciheti ki âyinenin parlak yüzüne benzer. Mülk ciheti ise, zıtların cevelângâhıdır. Güzel-çirkin, hayır-şer, küçük-büyük, ağır-kolay gibi emirlerin mahall-i vürududur. İşte, şunun içindir ki, Sâni-i Zülcelâl, esbab-ı zâhirîyi tasarrufât-ı kudretine perde etmiştir tâ, dest-i kudret, zâhir akla göre hasis ve nâlâyık emirlerle bizzat mübaşereti görünmesin. Çünkü azamet ve izzet öyle ister. Fakat o vesait ve esbaba hakikî tesir vermemiştir. Çünkü vahdet-i ehadiyet öyle ister. Melekûtiyet ciheti ise, her şeyde parlaktır, temizdir. Teşahhusâtın renkleri, muzahrafatları ona karışmaz. O cihet, vasıtasız, kendi Hâlıkına müteveccihtir. Onda terettüb-ü esbab, teselsül-ü ilel yoktur. Ona illiyet, mâlûliyet giremez. Eğri büğrüsü yoktur. Mâniler müdahale edemezler. Zerre, şemse kardeş olur.”1)
  • Ene, künûz-u mahfiye olan esmâ-yı ilâhiyenin anahtarı olduğu gibi, kâinatın tılsım-ı muğlakının dahi anahtarı olarak bir muamma-yı müşkül-küşâdır, bir tılsım-ı hayretfezâdır. O ene, mahiyetinin bilinmesiyle o garib muamma, o acib tılsım olan ene, açılır ve kâinat tılsımını ve âlem-i vücûbun künûzunu dahi açar.2)
  • “… âlemin miftahı insanın elindedir ve nefsine takılmıştır. Kâinat kapıları zâhiren açık görünürken, hakikaten kapalıdır. Cenâb-ı Hak, emanet cihetiyle insana ene nâmında öyle bir miftah vermiş ki; âlemin bütün kapılarını açar ve öyle tılsımlı bir enâniyet vermiş ki; Hallâk-ı kâinatın künûz-u mahfiyesini onun ile keşfeder.”3)
  • Hayat, şu kâinatın en ehemmiyetli gayesi… Hem en büyük neticesi… Hem en parlak nuru… Hem en latîf mâyesi… Hem gayet süzülmüş bir hulâsası… Hem en mükemmel meyvesi… Hem en yüksek kemâli… Hem en güzel cemâli… Hem en güzel zîneti… Hem sırr-ı vahdeti… Hem râbıta-yı ittihâdı… Hem kemâlâtının menşei… Hem sanat ve mâhiyetçe en hârika bir zîrûhu… Hem en küçük bir mahlûku bir kâinat hükmüne getiren mucizekâr bir hakikati… Hem güyâ kâinatın küçük bir zîhayatta yerleşmesine vesîle oluyor gibi; koca kâinatın bir nevi fihristesini o zîhayatta göstermekle beraber, o zihayatı ekser mevcûdâtla münâsebettar ve küçük bir kâinat hükmüne getiren en hârika bir mucize-i kudrettir.”4)
  • “… şu kâinatta insan bir fihriste-i câmia olduğundan, insanın kalbi binler âlemin harita-yı mâneviyesi hükmündedir. Evet insanın kafasındaki dimağı; hadsiz telsiz, telgraf ve telefonların santral denilen merkezi misillü, kâinatın bir nevi merkez-i mânevîsi olduğunu gösteren hadsiz fünûn ve ulûm-u beşeriye olduğu gibi; insanın mahiyetindeki kalbi dahi hadsiz hakâik-i kâinatın mazharı, medarı, çekirdeği olduğunu hadd ve hesaba gelmeyen ehl-i velâyetin yazdıkları milyonlarla nurâni kitaplar gösteriyorlar.”5)
  • İnsan, şu kâinat ağacının en son ve en cemiyetli meyvesi(dir).”6)
  • “… bizim vazifemiz de, bu engin varlık çağlayanı içinde kendi yerimizi, kendi sorumluluklarımızı, kâinat ve kâinat ötesi münasebetlerimizi düşünmek ve ruhî mantığımızı, varlığın perde arkası değerlerini araştıran bir hikmet kaynağı hâline getirmemizdir. Bunu yapabildiğimiz takdirde, kendimizi daha farklı duyacak, daha farklı görecek, daha derin hissedecek, derken bütün varlık ve hâdiselerin dilinin çözüldüğüne, bize bir şeyler anlattıklarına ve bizimle diyaloğa geçtiklerine şahit olacağız.”7)
  • “Bugün, ilim veya bilim adına kullandığımız esaslar, hayat, kâinat ve varlık felsefemiz, başkaları tarafından daha önce ortaya atılmış nazariyelerdir.. ve bunların nüveleri de kat’iyen bizim mantığımız, bizim muhakememiz, bizim sancılarımız ve bizim gayretlerimizin ürünleri değildir. Bizim ızdıraplarımızın, bizim fikir çilelerimizin, bizim ilhamlarımızın ve bizim hafakanlarımızın doğurmadığı şeylerden istifade etmeye kalkmak –hele doğrudan doğruya olursa– ruh velûdiyetimizi öldürmek ve düşünce hayatımızı kısırlaştırmak demektir.”8)
  • İnsan, … kâinat, eşya ve hâdiseleri okuyabildiği takdirde zamanla, uzak-yakın çevresindeki her şeyin dili çözülüverir; her nesne ona kendi konum ve mânâsıyla alâkalı çeşit çeşit kasideler sunmaya başlar; içini döker, Yaratan’a işaretlerde bulunur ve arkasındaki engin mânâlarla onun ufkuna ışıklar, gönlüne de inşirahlar salar.”9)
  • Kâinat kitabının, insanın duygularına hitap eden yönleri vardır. Meselâ insan, kâinat kitabını tetkik ettiğinde, bu koca ağacın çekirdeğinden köküne, dalına-budağına, çiçeğinden meyvesine kadar ilâhî ‘Kudret’ ve ‘İrade’nin yazdığı o muhteşem kitaptan aldığı mânâ usâreleriyle bir arı gibi petekler oluşturacak ve onları kalb ve dimağına emanet edecektir. Kalb ve dimağ ise bu mânâları analiz ederek onların verâsında anlatılmak istenenleri kavramaya çalışacaklardır. Ne var ki, herhangi bir mürşid olmadığında, onların bu mânâları anlayıp kavramada âciz kalmaları da kaçınılmazdı.”10)
  • “… insan kâinata bakarken enfüs dürbünüyle bakmalı, yani enfüsü gez-göz-arpacık hâline getirmeli ve o adeseden kâinata bakmalıdır. Çünkü enfüste cereyan eden kanunları, âfâkta da görmek mümkündür. İşte bu silsileyi takip edebildiği takdirde insan, önce enfüste derinleşebilecek, enfüsteki bütün sistemlerin, O’nun nâmütenâhî kudretiyle cereyan ettiğini müşâhede edecek, daha sonra kâinat kitabında da aynı kanunların işlediğini görecek ve böylece küllî bir nazarla âfâkı okuyabilecektir.”11)

Ayrıca Bakınız

Dipnotlar

1)
Bediüzzaman Said Nursî, Sözler, İstanbul: Şahdamar Yayınları, 2010, s. 573–574.
2)
A.g.e. s. 583.
3)
A.g.e. s. 584.
4)
Bediüzzaman Said Nursî, Lem’alar, İstanbul: Şahdamar Yayınları, 2010, s. 408.
5)
Bediüzzaman Said Nursî, Mektubat, İstanbul: Şahdamar Yayınları, 2010, s. 499.
6)
Bediüzzaman Said Nursî, Şuâlar, İstanbul: Şahdamar Yayınları, 2010, s. 205.
7)
M. Fethullah Gülen, Işığın Göründüğü Ufuk (Çağ ve Nesil-7), İstanbul: Nil Yayınları, 2011, s. 20–21.
8)
A.g.e. s. 81.
9)
M. Fethullah Gülen, Sükûtun Çığlıkları (Çağ ve Nesil-9), İstanbul: Nil Yayınları, 2011, s. 53.
10)
M. Fethullah Gülen, Kur’ân’ın Altın İkliminde, İstanbul: Nil Yayınları, 2010, s. 32.
11)
M. Fethullah Gülen, Mefkûre Yolculuğu (Kırık Testi-13), İstanbul: Nil Yayınları, 2014, s. 105.
kainat.txt · Son değiştirilme: 2024/05/02 16:55 Değiştiren: Editör