Kullanıcı Aletleri

Site Aletleri


hukuk

Hukuk

  • “(Din) … ilâhî bir kanunlar mecmuası, ilâhî bir vaz’dır ve insanların dünyevî ve uhrevî saadetini tekeffül etmektedir. Buradaki huzur ve mutluluğumuz ona bağlıdır. Hukuk mefhumuna bağlı kalmak ancak onunla mümkündür. Ahirette de yine, Cennet’e ve Cemalullah’a erme onun sayesinde olacaktır.”1)
  • “Gerçek hürriyeti insanlığa ilk defa ilân eden, insanların hukuk ve adalette birbirine müsâvî olduklarını vicdanlara duyuran, üstünlüğü ahlâk, fazilet ve takvada arayan, zalime ve zalim düşünceye karşı hakikati haykırmayı ibadet sayan, Hazreti Muhammed (sallallâhu aleyhi ve sellem) olmuştur.”2)
  • İslâm’ın içtimaî yapısında korunması gereken şu beş esas çok önemlidir ve bunlar evrensel hukukun temel prensiplerini teşkil ederler: Din, nefis (can), nesil, mal ve akıl.”3)
  • “Bütün insanlar hukuk karşısında eşittir. Bizim içtimaî yapımızın ana esaslarından biri de işte bu müsavat prensibidir. Hiçbir kimsenin diğer bir kimseye üstünlüğü söz konusu değildir. Üstünlük takva iledir. Ne var ki, o da hukuku tatbikte bir ayırıcı özellik olarak kabul edilemez.”4)
  • “Hakikî bir Müslüman, ne zulmeden ne de zulme uğrayandır. İnsanlar arası münasebetlerde bu esas, çok önemli bir düsturdur.
  • Yine mü’min bir kişi, kendisine yapılan haksızlıklar karşısında her zaman, ‘Bu kardeşimin bana yaptığı şeyler karşısında, Allah ona azap edebilir; ne kadar hakkım varsa, hepsi helâl olsun.’ duygu ve düşüncesi içinde olmalıdır.
  • Ayrıca insanlara karşı yapılan zulümlerden, haksızlıklardan dolayı mutlaka helâllik dilenmesi de gerekir. Bu helâlliğin keyfiyeti de, mutlak bir helâllik olmayıp, yapılan şeylerin ayrı ayrı zikredilerek söylenmesi şeklinde olmasıdır. Ancak kul hakkıyla beraber, Allah hakkı da irtikâp edilmiş, O’na ait hak ve hukuka saygısızlık edilmişse, orada ilâhî hukuk da devreye girer ki, onun ‘Hakkım helâl olsun.’ demesi, çok fazla bir şey ifade etmeyebilir.”5)
  • “Cenâb-ı Hak bizi kendine bağlamakla bize hürriyet vermiştir. Hürriyet; insanın kendi hukukuna mâlik olması demektir. Kendini idare edecek bir hukuka mâlik olmayan insan esir ve köledir.”6)
  • “… dinin ruhuna vukuf.. mekârim-i ahlâka muvaffakiyet.. hukukullah ve hukuk-u ibâda olabildiğince riayet.. bildikleriyle amel ve bereket.. mârifette yakîn, amelde ihlâs, ibadet ve muamelâtta ihsan şuuru… gibi mânevî kerametler vardır ki; avamın görüp bilemediği, dolayısıyla da değer vermediği bu ilâhî ihsanlar, havassın ağlarını gerip avlamak istedikleri değerler üstü değerlerdir ve izharından kaçınılsa da, talebi Hakk’ı taleptir.. vilâyet-i kübrânın vârisleri de hep bu mazhariyetin kahramanları arasından çıkmıştır.”7)
  • “… hukuk vukuât üzerine müessestir, ihtimaller üzerine değil; vak’alar esas olmalıdır.”8)
  • “Devletin, anayasada belirtilen çok önemli bir özelliği de ‘hukuk devleti’ olmasıdır. Hukuk devleti, en kısa tarifiyle, güce ve kaba kuvvete değil, hukuka dayanan bir devlet demektir. Hukukçular onu, faaliyet alanını ferdî hak ve hürriyetler sınırında tutan, kanunların umumîliği esasına bağlı ve şahısların hem başkaları hem de devlet karşısında korunması için yargı organları bulunan devlet olarak tarif ederler.
  • Hukuk devletinin en mühim hususiyeti, bütün icraat ve işlerin anayasada belirlenen esaslara göre yapılmasıdır. Öyle bir devlette, yeni çıkarılacak olan yasalar da daha önce belirlenen esaslara göre yapılır ve kat’iyen anayasaya muhalif olamaz. İdare sadece yasalara değil genel hukuk kurallarına da bağlı kalır. Devletin her müeyyidesi mutlaka belli ölçülerle ortaya konur, uygulanmadan önce de herkese duyurulur. İdareciler de dâhil herkes adlî yargı kurumlarınca denetlenebilir. Bunlar hukukun temel prensipleridir ve İslâm Hukuku’nda da esastır.”9)
  • “İnsanların hak ve hukuklarının gözetildiği, hukuk sisteminin çok rahat işlediği bir ülke hukuk devletidir… öncelikle hakların iyi tespit edilmesi gerekir. Hakkın, hakikaten hak olması çok önemli bir meseledir. Bu noktada bütün hakların kaynağı ve her türlü hakkın önünde bulunan ‘Allah hakkı’ ihmal edilmemesi gereken önemli bir husustur. Aynı zamanda insanın uhrevî yanlarının, ebedî arzularının, ibadet ve Allah’la münasebet haklarının gözetilmesi ve onun ruh ve beden gibi iki ayrı yanıyla alâkalı büyük-küçük bütün haklarına riayet edilmesi de hukuk devletinin bir diğer hususiyetidir. Yani hukuk devletinde, insanların maddî ve dünyevî yanlarının yanı sıra onların metafizik yanları ve uhrevî ihtiyaçları da nazar-ı itibara alınmalıdır. Ayrıca hukukun sadece kuvvetlilere has bir imtiyaz hâline getirilmemesi, cezaî müeyyidelerin sırf zayıflara karşı kullanılmaması, hâsılı insanlar arasında hukuk noktasında müsavatın gözetilmesi de meselenin çok önemli bir diğer buududur.”10)
  • Hukuk sistemi açısından amme hakkı aynı zamanda Allah hakkıdır. Bu açıdan milletin hukukuna tecavüz aynı zamanda Allah hakkını da ihtiva eder. Bu sebeple rahatlıkla denilebilir ki, iftiraklarla bir milleti paramparça hâle getirenler, namaz kılsa, oruç tutsa, zekât verse ve hacca gitse de, umum millet hakkını helâl etmedikçe, onların Cennet’e girmeleri mümkün değildir.”11)
  • “Küfür, mahkeme-i kübraya kalır; Allah huzur-u kibriyasında onu cezalandırır; fakat zulüm umumun hukukuna tecavüz, masum insanların hukukuna tecavüz olduğundan dolayı er-geç dünyada cezasını bulur. Zulmedenler cezalarını bulurlar.”12)
  • İslâm Hukuk Metodolojisi (Fıkıh Usûlü), İslâm âlimlerinin Kur’ân ve Sünnet’i anlamada geliştirdikleri, dünyada benzeri olmayan ciddî bir ilim dalıdır. Bu metodoloji sayesinde, her asrın Müslümanları Kur’ân ve Sünnet ’in kendi zamanlarına bakan yanlarını alabilir ve geliştirebilirler.”13)
  • “Ölmüş yeri ihya edip yüz binler ölmüş tâifeleri ihya eden kimdir? Hak’tan başka ve bütün kâinatın Hâlıkından başka şu işi kim yapabilir? Elbette O yapar, O ihya eder. Madem Hak’tır, hukuku zayi’ etmeyecektir. Sizi bir mahkeme-i kübrâya gönderecektir. Yeri ihya ettiği gibi, sizi de ihya edecektir.”14)
  • “Nasıl ‘hukuk-u şahsiye’ ve bir nevi hukukullah sayılan ‘hukuk-u umumiye’ nâmıyla iki nevi hukuk var. Öyle de mesâil-i şer’iyede bir kısım mesâil, eşhâsa taalluk eder; bir kısım, umuma, umumiyet itibarıyla taalluk eder ki; onlara ‘şeâir-i İslâmiye’ tâbir edilir. Bu şeâirin umuma taalluk cihetiyle umum, onda hissedardır. Umumun rızası olmazsa onlara ilişmek, umumun hukukuna tecavüzdür. O şeâirin en cüz’îsi (sünnet kabilinden bir meselesi) en büyük bir mesele hükmünde nazar-ı ehemmiyettedir. Doğrudan doğruya, umum Âlem-i İslâm’a taalluk ettiği gibi; asr-ı saadetten şimdiye kadar bütün eâzım-ı İslâm’ın bağlandığı o nurâni zincirleri koparmaya, tahrip ve tahrif etmeye çalışanlar ve yardım edenler düşünsünler ki, ne kadar dehşetli bir hataya düşüyorlar. Ve zerre miktar şuurları varsa, titresinler!”15)
  • “Madem küfür hadsiz hukuka bir tecavüzdür, elbette hadsiz bir cinâyettir. Öyle ise hadsiz bir azaba müstehak eder.”16)
  • İmana ait bilgilerden sonra en lâzım ve en mühim a’mâl-i sâlihadır. Sâlih amel ise maddî ve mânevî hukuk-u ibada tecavüz etmemekle, hukukullahı da bihakkın îfa etmekten ibarettir. Ecnebilerden alınan maddî bilgiler, sanat ve terakkiyata ait ise lâzımdır; sefahete dair ise muzırdır.”17)

Ayrıca Bakınız

Dipnotlar

1)
M. Fethullah Gülen, Asrın Getirdiği Tereddütler-3, İstanbul: Nil Yayınları, 2011, s. 46.
2)
M. Fethullah Gülen, Ölçü veya Yoldaki Işıklar, İstanbul: Nil Yayınları, 2011, s. 39
3)
M. Fethullah Gülen, Enginliğiyle Bizim Dünyamız: İktisadî Mülâhazalar, İstanbul: Nil Yayınları, 2011, s. 53.
4)
A.g.e. s.118.
5)
M. Fethullah Gülen, Fasıldan Fasıla-3, İstanbul: Nil Yayınları, 2011, s. 44.
6)
M. Fethullah Gülen, Fatiha Üzerine Mülâhazalar, İstanbul: Nil Yayınları, 2010, s. 220.
7)
M. Fethullah Gülen, Kalbin Zümrüt Tepeleri, İstanbul: Nil Yayınları, 2008, s. 269.
8)
M. Fethullah Gülen, Ümit Burcu (Kırık Testi-4), İstanbul: Nil Yayınları, 2011, s. 293.
9)
M. Fethullah Gülen, İkindi Yağmurları (Kırık Testi-5), İstanbul: Nil Yayınları, 2011, s. 194–195.
10)
M. Fethullah Gülen, Kalb İbresi, (Kırık Testi-9), İstanbul: Nil Yayınları, 2011, s. 252.
11)
M. Fethullah Gülen, Cemre Beklentisi (Kırık Testi-10), İstanbul: Nil Yayınları, 2011, s. 263.
12)
M. Fethullah Gülen, Yolun Kaderi (Kırık Testi-15), İstanbul: Nil Yayınları, 2016, s. 171.
13)
M. Fethullah Gülen, Yol Mülahazaları (Prizma-6), İstanbul: Nil Yayınları, 2007, s. 154.
14)
Bediüzzaman Said Nursî, Sözler, İstanbul: Şahdamar Yayınları, 2010, s. 451.
15)
Bediüzzaman Said Nursî, Mektubat, İstanbul: Şahdamar Yayınları, 2010, s. 446.
16)
Bediüzzaman Said Nursî, Şuâlar, İstanbul: Şahdamar Yayınları, 2010, s. 218.
17)
Bediüzzaman Said Nursî, Mesnevî-i Nûriye, İstanbul: Şahdamar Yayınları, 2007, s. 104.
hukuk.txt · Son değiştirilme: 2024/05/04 17:42 Değiştiren: Editör