afak
İçindekiler
Âfâk
- Haricî âlem. Mülk âlemi. Kâinat. Eşya ve hâdiseler.
- “Âfâk, ufkun; enfüs de nefsin çoğuludur. Ufuk, bize göre dağların zirveleri, güneşin doğup battığı yerlerdir. Diğer bir tabirle; zeminin, semanın etekleriyle birleştiği yere ufuk ve onun çoğuluna da âfâk denir. Dolayısıyla da bu sahadaki tefekküre âfâkî tefekkür diyoruz ki, bununla kastedilen de insanın dışındaki bütün dünya ve kâinatlardır.”1)
- “(Kur’ân-ı Kerim) değişik ilim dallarının inkişafıyla, âfâk ve enfüsün yani insan mahiyeti ve mekânların didik didik edileceğini, ilmî buluş ve tespitlerin, yeni yeni keşiflerin insanoğlunu inanmaya zorlayacağını ‘Biz onlara, ufuklarda ve kendi nefislerinde mucizelerimizi göstereceğiz ki, onun (Kur’ân ve Kur’ân’ın getirdikleri) gerçek olduğu onlara iyice belli olsun. Rabbinin her şeye şahit olması yetmez mi?” (Fussilet, 41/53) mucizevî beyanıyla ifade etmişti ki günümüzde süratle o noktaya doğru gidilmektedir.”4)
- “Yeni insan bir fatih ve kâşiftir. Her gün benliğinin derinliklerinde ve fezanın enginliklerinde yeni yeni burçlara bayrağını diker, âfâk ve enfüsün sırlı kapılarını zorlar. İmanı ve irfanı sayesinde eşyanın perde arkasına ulaştıkça daha da şahlanır.”6)
- “Genetik biliminin son yıllarda ulaştığı nokta, varlığın mülk yanında, Kur’ân’ın tabiriyle ‘âfâk’ta keşfedilen insanlık tarihinde önemli bir husustur. Ancak bu son nokta da demek değildir. Hatta insana bir bütün olarak baktığımızda bu tür buluşlar, yine Kur’ân’ın tabiriyle onun enfüsündeki inkişaflarıyla at başı gitmiyorsa, insanlar küstahlaşabilir ve kendilerine verilen halifelik unvanına yakışmayan tavırlar içine de girebilirler.”7)
- “… ef’âl-i ilâhiyeye ait hakaiktir ki, âfâk ve enfüste ilâhî isim ve sıfatların tasarruf alanı sayılan bu imkân âleminde her şeyi Cenâb-ı Hakk’a nisbet etmek ve O’na bağlamak şartıyla, tefekkür ve tedebbür adına gidilebildiği yere kadar gidilmeli, hatta mümkünse varlık ve eşya her gün birkaç kez hallaç edilmelidir.”10)
- “İnanan insanlar, sürekli tekâmül peşinde bulunmalı, kalbî ve ruhî hayatları itibarıyla hep “ diriliş”ler yaşamalı; fakat, aynı zamanda kendi öz değerlerine bağlı, değişme fantezisinden uzak ve durdukları yerde “ sabit-kadem” olmalıdırlar. Onlar, her gün yeni bir duyuş, yeni bir seziş, âfak ve enfüse ait yeni bir keşif ve yepyeni tahlil ü terkiplerle imanlarını bir kere daha derinden duymalı, Hak tevfîkine dayanarak inançlarını yeniden inşa etmeli ve sonra da irfanlarının derinliği ölçüsünde bir aksiyon sergilemelidirler.”11)
- “İlk Müslümanlar ilim, fen ve teknikle kalb ve kafalarını aydınlatıp, hem iç (enfüs), hem de dış dünyada (afak) derinleşmelerine karşılık şeriat-ı fıtriye ve dini emirleri birbirinden ayıranlar kendi fasit daire (kısır döngü) ve çıkmazları içinde bocalayıp durmuş ve âlem-i İslâm’ı da günümüzde olduğu gibi hep gerilerin gerisine götürmüşlerdir.”14)
- “Edipler ve şairler, iç ve dış dünyalarda (enfüs ve âfâk) görüp hissettikleri güzellikleri seslendiren birer neyzene benzerler. İnsanlar, onlar vasıtasıyla bu çok elemanlı korodan yükselen seslerin mânâ ve mahiyetini kavrar; yoksa duygular yoluyla gelip onların ruhlarını saran alevlerden habersiz kimselerin, neyi de, neyden yükselen feryadı da anlamalarına imkân yoktur.”15)
- “… o fidanlık Mesnevî, turuk-u hafiye gibi enfüsî ve dahilî cihetinde çalışmış; kalb ve ruh içinde yol açmaya muvaffak olmuş. Bahçesi olan Risale-i Nur, hem enfüsî hem ekseri cihetinde turuk-u cehriye gibi âfâkî ve haricî daireye bakıp mârifetullaha geniş ve her yerde yol açmış. Adeta Mûsâ (aleyhisselâm)’ın asâsı gibi nereye vurmuş ise su çıkarmış.”19)
- “O Zât (aleyhissalâtü vesselâm), delâil-i âfâkiye denilen haricî delillerle musaddak olduğu gibi delâil-i enfüsiye denilen zâtında ve nefsinde sabit delil ve işaretler ile dahi musaddaktır.”20)
- “Tefekkür, gafleti izale eder. Dikkat, teemmül; evham zulümatını dağıtıyor. Lâkin nefsinde, bâtınında, hususî ahvâlinde tefekkür ettiğin zaman derinden derine tafsilât ile tetkikat yap. Fakat âfâkî, haricî, umumî ahvâlâta teemmül ettiğin vakit sathî, icmalî düşün, tafsilâta geçme. Çünkü icmalde, fezlekede olan kıymet ve güzellik, tafsilâtında yoktur. Hem de âfâkî tefekkür, dipsiz denize benziyor, sahili yoktur. İçine dalma boğulursun.
- Arkadaş! Nefsî tefekkürde tafsilâtlı, âfâkî tefekkürde ise icmalî yaparsan, vahdete takarrub edersin. Aksini yaptığın takdirde kesret, fikrini dağıtır; evham seni havalandırır; enaniyetin kalınlaşır, gafletin kuvvet bulur, tabiata kalbeder. İşte dalâlete îsal eden kesret yolu budur.”22)
Ayrıca Bakınız
İlave Okuma
- M. Fethullah Gülen, “Âfâkî ve Enfüsî Tefekkür”
Dipnotlar
1)
M. Fethullah Gülen, Kendi Ruhumuzu Ararken (Prizma-9), İstanbul: Nil Yayınları, 2013, s. 254.
2)
M. Fethullah Gülen, Asrın Getirdiği Tereddütler-1, İstanbul: Nil Yayınları, 2011, s. 19.
3)
A.g.e. s. 22.
4)
A.g.e. s. 25–26.
5)
M. Fethullah Gülen, Bir İ’câz Hecelemesi, İstanbul: Nil Yayınları, 2014, s. 175.
6)
M. Fethullah Gülen, Zamanın Altın Dilimi (Çağ ve Nesil-4), İstanbul: Nil Yayınları, 2011, s. 172.
7)
M. Fethullah Gülen, Fikir Atlası (Fasıldan Fasıla-5), İstanbul: Nil Yayınları, 2011, s. 149.
8)
M. Fethullah Gülen, Kalbin Zümrüt Tepeleri, İstanbul: Nil Yayınları, 2008, s. 448.
9)
A.g.e. s. 449.
10)
A.g.e. s. 730.
11)
M. Fethullah Gülen, Vuslat Muştusu, (Kırık Testi-8), İstanbul: Nil Yayınları, 2011, s. 243.
12)
M. Fethullah Gülen, Kur’ân’dan İdrake Yansıyanlar, İstanbul: Nil Yayınları, 2011, s. 292.
13)
M. Fethullah Gülen, Kur’ân’ın Altın İkliminde, İstanbul: Nil Yayınları, 2010, s. 408.
14)
A.g.e. s. 415.
15)
M. Fethullah Gülen, Ölçü veya Yoldaki Işıklar, İstanbul: Nil Yayınları, 2011, s. 52.
16)
M. Fethullah Gülen, Kendi İklimimiz (Prizma-5), İstanbul: Nil Yayınları, 2007, s. 144.
17)
M. Fethullah Gülen, Kendi Dünyamıza Doğru (Ruhumuzun Heykelini Dikerken-2), İstanbul: Nil Yayınları, 2011, s. 24.
18)
A.g.e. s. 149.
19)
Bediüzzaman Said Nursî, Mesnevî-i Nûriye, İstanbul: Şahdamar Yayınları, 2007, s. 3.
20)
A.g.e. s. 18.
21)
A.g.e. s. 111.
22)
A.g.e. s. 113.
23)
A.g.e. s. 184.
afak.txt · Son değiştirilme: 2024/04/27 09:54 Değiştiren: Editör