Kullanıcı Aletleri

Site Aletleri


izan

İz’an

  • Sâlik terakki edip, zâhir ve bâtınını, iz’an ve şuurunu hakikatin mârifetiyle nurlandıracağı mertebeye yükselince, artık her şeyin kimin elinde olduğunu apaçık müşâhede etmeye başlar; başlar ve günebakan çiçekler gibi varlığını, bekâsını elinde bulunduran o Zât’a yönelir.”2)
  • Latîfe-i rabbâniyenin, zâhir yönü, mülk ciheti, fizikî yanı sayılan, bizim sine dediğimiz ‘sadır’ onun, bâtınî ve melekûtî derinliklerine, ceberûtî televvünlerine bir mahfaza ve mânânın maddedeki resmi mahiyetindedir. Bu mahfaza içinde kalb; gönül dünyasının dışa bakan ve içi rasat etme konumunda bulunan değişik tecellî dalga boyundaki feyizlere bir ‘beyt-i lâhut”, ‘fuâd’ da diyeceğimiz latîfe-i rabbâniye ise, bilkuvve (potansiyel olarak) ilâhî isim ve sıfatların mücellâ bir aynası, âlem-i ceberûtun –inkişafı ölçüsünde– bir müşahid-i hâssı, iman nuru ve iz’an ziyasının mahall-i tecellîsi, kamer-i irfanın matla’ı, keşf ü ilhamın âhizesi ve ilâhî vâridâtın da mahzeni ve nâkilesidir. Böyle bir konum ve misyonu itibarıyla onun ‘şağaf’ dediğimiz derinliği, her zaman iştiyak ateşiyle alev alev yanan, âdeta bir fırın ve ocak gibidir ki, çevresinde sürekli aşk u vuslat çatırtıları duyulur. ‘Sır’ ise, o ihata edilmez fevkânîliğiyle her zaman latîfe-i rabbâniyenin omuzlarında, ona dayalı, daire-i ulûhiyete müteveccih lâhûtî bir dürbün veya mücellâ bir aynadır ki, her zaman nüzûl unvanıyla bir kasr-ı tecellî kabul edilegelmiştir; mâsivâ kirlerinden pak olduğu sürece her dem misafiri bulunan bir kasr-ı tecellî.. evet, böyle bir tecellînin vukû ve temadîsi için şuur, idrak ve ihsas ufkunun cismaniyete ait isten-pastan pak olması şarttır.”3)
  • “Bilindiği üzere insanın bir mülk bir de melekût yanı vardır. Yani onun fiziğe ait bir yanı olduğu gibi fizik ötesine açık bir mahiyeti de vardır. Evet onun, bir taraftan behîmî hisler, şehvetler, gazaplar, kinler, nefretlerden ibaret hayvanî bir yanı, diğer taraftan da iz’an, irfan, mârifet, muhabbet, kulluk ve tevazu gibi melekî bir cenahı söz konusudur. İşte insanın, potansiyel insanlıktan hakikî insan olma ufkuna yükselmesi, mahiyetinde bulunan bu meleklik yönünü inkişaf ettirmesiyle mümkün olacaktır.”4)
  • “Tahayyül-ü küfür, küfür olmadığı gibi; tevehhüm-ü küfür dahi, küfür değildir. Tasavvur-u dalâlet dalâlet olmadığı gibi; tefekkür-ü dalâlet dahi, dalâlet değildir. Çünkü hem tahayyül, hem tevehhüm, hem tasavvur, hem tefekkür; tasdik-ı aklîden ve iz’ân-ı kalbîden ayrıdırlar, başkadırlar. Onlar bir derece serbesttirler. Cüz-ü ihtiyâriyeyi pek dinlemiyorlar. Teklif-i dinî altına çok giremiyorlar. Tasdik ve iz’an, öyle değiller. Bir mîzâna tabidirler. Hem tahayyül, tevehhüm, tasavvur, tefekkür, nasıl ki tasdik ve iz’an değiller. Öyle de şüphe ve tereddüt sayılmazlar. Fakat eğer lüzumsuz tekrar ede ede müstakar bir hâle gelse, o vakit hakikî bir nevi şüphe, ondan tevellüd edebilir.”5)
  • Dimağda merâtib var; birbiriyle mültebis, ahkâmları muhtelif. Evvel tahayyül olur, sonra tasavvur gelir.
  • Sonra gelir taakkul, sonra tasdik ediyor, sonra iz’an oluyor, sonra gelir iltizam, sonra itikat gelir.
  • İtikadın başkadır, iltizamın başkadır. Her birinden çıkar bir hâlet: Salâbet itikattan,
  • Taassub iltizamdan, imtisâl iz’andan, tasdikten iltizam, taakkulde bîtaraf, bîbehre tasavvurda.
  • Tahayyülde safsata hâsıl olur, mezcine eğer olmaz muktedir. Bâtıl şeyleri güzel tasvir etmek, her demde sâfi olan zihinleri cerhdir, hem idlâli.”6)
  • “… yazılan Sözler tasavvur değil, tasdiktir.. teslim değil, imandır.. mârifet değil, şehâdettir, şuhûddur.. taklit değil, tahkiktir.. iltizam değil, iz’andır.. tasavvuf değil, hakikattir.. dâvâ değil, dâvâ içinde burhandır.”7)
  • “Gördüm ve hissettim ve hakkalyakîn zevk ettim ki; bekâmın lezzet ve saadeti, aynen ve daha mükemmel bir tarzda Bâki-i Zülkemâl’in bekâsına.. ve benim Rabb’im ve İlah’ım olduğuna imanımda ve iz’anımda ve îkanımda vardır. Çünkü onun bekâsıyla benim için lâyemût bir hakikat tahakkuk eder. Zira benim mahiyetim; hem bâki, hem sermedî bir ismin gölgesi olur, daha ölmez diye şuur-u imanî ile takarrur eder.”8)

Dipnotlar

1)
M. Fethullah Gülen, Kalbin Zümrüt Tepeleri, İstanbul: Nil Yayınları, 2008, s. 174.
2)
A.g.e. s. 343.
3)
A.g.e. s. 621–622.
4)
M. Fethullah Gülen, Kalb İbresi, (Kırık Testi-9), İstanbul: Nil Yayınları, 2011, s. 210.
5)
Bediüzzaman Said Nursî, Sözler, İstanbul: Şahdamar Yayınları, 2010, s. 295.
6)
A.g.e. s. 769.
7)
Bediüzzaman Said Nursî, Mektubat, İstanbul: Şahdamar Yayınları, 2010, s. 424.
8)
Bediüzzaman Said Nursî, Şuâlar, İstanbul: Şahdamar Yayınları, 2010, s. 71.
9)
A.g.e. s. 90.
izan.txt · Son değiştirilme: 2024/08/07 16:38 Değiştiren: Editör