Kullanıcı Aletleri

Site Aletleri


maslahat

Maslahat

  • “Bir şeyin maksada uygun hususiyette olması, fesadın zıddı, iyi, elverişli, faydalı.”1).
  • Maslahat, genel bir ifadeyle, insanların faydasına olan, iyiye yol açan, fayda sağlayan, öteye bakan olumlu sonuç mânâlarına gelir. Mesela, Allah içki içmeyi yasaklamıştır. Fakat Cenâb-ı Hak anlatmamış olsaydı da içki içmemenin bir maslahatı olduğu açıktır; hatta o maslahatın zıddı mefsedet ifade etmektedir. Aklın zâyi olmaması, insanın alkolik olmaması ve tababetin ortaya koyduğu üzere nesillerin çürümemesi gibi maslahatlar bu meyanda sayılabilir.”2)
  • “… fukaha-i kiramdan bazıları da hakkında açık hükm-i şer’î olmayan meselelerde maslahata binaen hüküm vermişlerdir. İmam Malik, dinin insanların maslahatlarını korumak, onları zararlı şeylerden uzak tutmak gayesinden hareketle bazı şartlara bağlı olarak mesâlih-i mürseleyi müstakil şer’î bir delil kabul etmiştir.”3)
  • Kitap ve Sünnet’ten açık şer’î bir nas olmayan konularda bazı fakihler, tâli edille-i şer’iyeden sayılan maslahata göre hüküm vermişlerdir.”4)
  • “Muhakkak maslahatın mevhum mazarrata feda edilemeyeceğini bir misal ile müşahhaslaştırmanın yerinde olacağı kanaatindeyim. Mesela, günümüzde alkolde bir fayda olduğu söylenmektedir. Hatta insan vücudunun alkole ihtiyacı olduğu da söylenmektedir; ne var ki, işin aslına bakılacak olursa insan yediği portakal, limon ve benzeri yiyeceklerle de bu alkolü alabilir. Cenâb-ı Hak, kâinatta kullarına ihsan ettiği nimetlerin içine koyduğu alkolü aynı zamanda nötr etmiş, âdeta onun yanına başka bir nimet koymuş; böylece alkol de menfî tesirini icra edememiştir. Binaenaleyh insanın normal gıdalarla zararlı şeylerden tecrid edilmiş alkolü aldığını söylemek söz konusudur. Dikkatle bakılırsa alkolü terk etmedeki mevhum mazarrata mukabil, onu terk etmede muhakkak maslahatın olduğu açıktır. Binaenaleyh alkolü terk etmek, mutlak maslahattır. Zira o, hem nesilleri hem de aklımızı bozmaktadır. Ayrıca insanın, muvakkaten dahi olsa, kendinden geçmesi ve aklını kaybederek bir deli gibi yaşaması, mâhiyetinde saklı olan Rabbine ait çizgileri okuyamaması ve sukût etmesi mazarratın ta kendisidir ve insan kat’iyen buna tenezzül etmemelidir. Mutlak ve muhakkak maslahatı netice verecek alkolü terk etmenin muhakkak bir menfaati olmasına mukabil aynı zamanda kat’i bir zararının olduğu da açıktır. Binaenaleyh muhakkak menfaat, mevhum mazarrata kesinlikle feda edilmemelidir.”5)
  • Maslahat, ‘hâl’in icabı karşısında İslâm’ın temel esaslarından ayrılmaksızın gerekli olanın yapılması; Âkif’in ifadesiyle, ‘Asrın idrakiyle Kur’ân’ın söyletilmesi’ hakikatidir. Mutlak İlim Sahibi Yüce Yaratıcı, insanoğlunun ne olup olmadığını en iyi bilendir. Vaz’ettiği ahkâmda, bildiğimiz veya bilemediğimiz binlerce maslahat gizlidir.
  • Bu maslahatları düşünüp araştırıp bulmak, İslâm’ın daha iyi anlaşılması bakımından oldukça önemlidir. Ancak bu meselede de bir tefrit noktası söz konusudur ki, o da maslahatın gaye gibi gösterilmesidir. Bence, dikkat edip bu hataya düşmemelidir. Asla unutulmamalıdır ki, biz İslâm’ın emirlerini, bu emirlerin ihtiva ettiği maslahatlardan dolayı değil, sadece ve sadece Cenâb-ı Hakk’ın emri olduğu için yerine getirir; maslahatları ise, ilâhî bir lütuf ve ikram olarak kabul ederiz.”6)
  • Mecelle’deki ‘Ezmanın tağayyuru ile ahkâm tagayyür eder.’ (Zamanın değişmesiyle hükümler değişir) prensibi örf, maslahat ve içtihat kaynaklı şeylerdedir. Yoksa nassda değişme söz konusu değildir.”7)
  • “… zamanın getirdiği yenilikler de göz ardı edilmemelidir. Biz ne sahabe ne tâbiin ne de tebe-i tâbiin döneminde yaşıyoruz. Yaşadığımız dönemin kendine mahsus bir kısım şartları var. Biz, kendi zamanımızın çocuklarıyız. Bu açıdan yol ve yönümüzü tayin ederken mutlaka konjonktürü göz önünde bulundurmalıyız. Zamanın bizden istediklerini çok iyi anlamalı, yorum gerektiren şeyleri ona göre yorumlamalıyız.
  • Esasen belli şartlar dâhilinde örf ve maslahatın fakihler tarafından hüküm çıkarmada önemli birer kaynak olarak kullanılması da bu kaziyeyi destekler. Asr-ı saadetten günümüze kadar fakihler onlar vasıtasıyla birçok probleme çözüm üretmiş ve birçok hukukî boşluğu onlarla doldurmuşlardır. İslâm, girdiği toplumlarda cari olan örf, âdet ve teamüllere toptan karşı çıkmamıştır. Fakihler dinin muhkem hükümlerinin filtresinden geçirdikten sonra bunlara vize vermişler; geçemeyenleri ise dışarıda bırakmışlardır.
  • Bu sebeple irşat ekseninde hareket eden insanlar, yapacakları faaliyetlerde ve atacakları adımlarda yukarıda bahsedilen temel kaynaklara ve bunlardan çıkarılan hükümlere bağlı kalmanın yanında; mutlaka kendi dönemlerindeki örf ve âdetleri de hesaba katmalı ve neyin maslahat olup olmadığını çok iyi tayin etmelidirler. Farklı bir tabirle onların alacakları kararlar hem Cenâb-ı Hakk’ın maksatlarına hem de toplum maslahatlarına uygun olmalıdır.”8)
  • “Dünyevî-uhrevî insanlara fayda sağlayacak, uzun soluklu, sağlam ve kalıcı bir aksiyon ortaya koymak isteyen her fert, yapacağı bütün işleri belli kıstaslara bağlılık içinde, belli bir plan ve programa bağlı götürmelidir. İnanan bir insan için bu kıstaslar; edille-i asliye dediğimiz, Kitap, Sünnet, icma-ı ümmet ve kıyas-ı fukahadır. Bunun yanında bir de edille-i tâliye veya edille-i zamaniye diyebileceğimiz, maslahat, istihsan, örf gibi hususlar vardır. Bunlara bağlı içtihat ve istinbatlar olur. Fakat bilinmesi gerekir ki, bütün bu içtihat ve istinbatlar, aslî kaynaklarda bırakılan uçlar değerlendirilerek gerçekleştirilir. Yoksa müctehidin-i kiram efendilerimiz ‘min indi enfusihim’ kafalarına estiği gibi hüküm çıkarmamışlardır. Meseleyi usûl-i fıkıh ıstılahıyla ifade edecek olursak, onlar bir ‘makîsun aleyh’e dayanarak bir kıyasa gitmiş veya bir içtihatta bulunmuşlardır. Bu arada şunu da ifade etmeliyiz ki, bu çok zor ve çetin işi o büyük kametler, kılı kırk yararcasına bir hassasiyetle yerine getirmişlerdir.”9)
  • “… bizim duygu ve düşüncemizi içinde okuyabileceğimiz kültürümüzün temel kaynakları başta Kur’an, Sünnet, icmâ ve kıyastan oluşan edille-i şer’iyye-i asliyye; sonra da örf, âdet, maslahat, istihsan gibi delillerden oluşan edille-i şer’iyye-i fer’iyyedir. İşte bu kaynakları öğrenmeden, onlardaki muhkemâtı tespit etmeden başka kaynaklara açılmak, çok defa kafa karışıklıklarını da beraberinde getirir.”10)
  • “Fonksiyon itibarıyla kuvve-i akliye, belli ölçüde de olsa hakikatleri görüp bilmenin, iyi-kötü her işin neticesini idrak etmenin, maslahat ve mefsedetleri birbirinden ayırmanın önemli bir esası; kuvve-i şeheviye, arzu, istek, iştiha, lezzet ve cismânî hazların ana unsuru; kuvve-i gadabiye ise, kin, nefret, hınç, hiddet, dargınlık, kızgınlık ve atılganlığın biricik kaynağı kabul edilmiştir.”11)
  • İlim, irfan, fıkıh, felsefe, sebeplerin ruhunu kavrama, eşyanın perde önü ve perde arkasına ıttıla, kâinat kitabı ve dinin özündeki fayda, maslahat ve gayelere vukuf gibi pek çok mânâlara gelen hikmet; hakikat ulemasınca, daha çok faydalı ilim ve salih amel beraberliği şeklinde yorumlanmıştır ki bunlardan biri diğerinin iradî sonucu, beriki de bir kısım yeni mevhibelerin başlangıcı ve mukaddimesidir.”12)
  • “… Kur’ân öyle bir kitap ki, bir yönüyle bizim maslahatımızı yani bütün beşerî maslahatları gösteriyor, diğer yönüyle de kendi kendine hüccet oluyor; evet o, hücceti de, delilleri de içinde bir kitab-ı muciz-beyandır.”13)

Ayrıca Bakınız

Dipnotlar

1)
Lisânü’l-Arab, “slḥ” md.; Tâcü’l-ʿarûs, “ṣlḥ” md.; Tûfî, Şerḥu’l-Erbaʿîn, s. 18–19
2)
M. Fethullah Gülen, Kendi Ruhumuzu Ararken (Prizma-9), İstanbul: Nil Yayınları, 2013, s. 273.
3)
A.g.e. s. 274.
4) , 5)
A.g.e. s. 275.
6)
M. Fethullah Gülen, Fikir Atlası (Fasıldan Fasıla-5), İstanbul: Nil Yayınları, 2011, s. 91.
7)
M. Fethullah Gülen, Fasıldan Fasıla-1, İstanbul: Nil Yayınları, 2008, s. 326.
8)
M. Fethullah Gülen, Dert Musikisi (Kırık Testi-16), New Jersey: Süreyya Yayınları, 2019, s. 127.
9)
M. Fethullah Gülen, Yaşatma İdeali (Kırık Testi-11), İstanbul: Nil Yayınları, 2012, s. 85.
10)
M. Fethullah Gülen, Yenilenme Cehdi (Kırık Testi-12), İstanbul: Nil Yayınları, 2013, s. 246–247.
11)
M. Fethullah Gülen, Kendi Dünyamıza Doğru (Ruhumuzun Heykelini Dikerken-2), İstanbul: Nil Yayınları, 2011, s. 218–219.
12)
M. Fethullah Gülen, Kalbin Zümrüt Tepeleri, İstanbul: Nil Yayınları, 2008, s. 237.
13)
M. Fethullah Gülen, Bir İ’câz Hecelemesi, İstanbul: Nil Yayınları, 2014, s. 408.
maslahat.txt · Son değiştirilme: 2024/08/15 13:51 Değiştiren: Editör