Kullanıcı Aletleri

Site Aletleri


mantik

Mantık

  • “Kanunî bir alettir ki ona uymak zihni, fikirde hata etmekten korur.”1)
  • “İslâm mantıkçıları, genellikle mantığı ‘bilinenden bilinmeyenin elde edilmesine vasıta olan ilim2); ‘kurallarına uyulduğunda zihni hataya düşmekten koruyan bir fen’3); ‘insanı fikrin sahihini fâsidinden ayırmaya muktedir kılacak kuralları veren alet ilmi’4) şeklinde tanımlamışlardır.”5)
  • “Mizan ilmi diye adlandırılır, çünkü onunla hüccetler ve burhânlar ölçülür. Ebû Ali İbn Sînâ, mantığı ilimlerin hizmetkârı olarak adlandırıyordu… Ebû Nasr el-Fârâbî ise mantığailimlerin reisi’ adını verir.
  • Mantık, düşüncede hata olmayacak şekilde bilinenlerden bilinmeyenlere gitmenin yollarını ve şartlarını bilmeyi sağlayan kuralların (kânun) bilgisidir.”6)
  • “… mantığın konusu tasavvurlar ve tasdiklerdir.”7)
  • “… mantıkçı yalnızca anlamları inceler. Lafız tarafının gözetilmesi ise dolaylıdır.”8)
  • “… mantığın gayesi sözlerde doğruluk ve yanlışlığın, fiillerde iyi ve kötünün, inançlarda hak ve bâtılın ayrıştırılmasıdır. Mantığın faydası, nazarî ve amelî ilimleri elde etme kudretidir.”9)
  • Mantık bilmeyenin ilmine güven olmaz.”10)
  • Mantık, aklı muhakeme ve buna bağlı zihnî süreçlerde yönlendirerek bu süreçlerde açıklık, tutarlılık ve geçerlilik sağlanmasını mümkün kılan bilim ve sanattır. Mantığın gayesi, fikirlerimizin ve diğer zihnî süreçlerimizin tanımlanması ve düzenlenmesinde açıklık, hükümlerimizde tutarlılık ve akıl yürütme süreçlerimizde geçerlilik sağlamaktır.”11)
  • “… artık maddî kılıç kınına girmiştir. Medenîlere galebe ikna iledir.12) Güç ve kuvvet ile insanları bir yere yönlendiremezsiniz. Süper gücünüzle gider bir yeri işgal eder, yakar yıkar, insanları öldürürsünüz; ama bütün dünyanın tepkisini alırsınız. Öte yandan akıl, mantık, muhakeme ile, evrensel insanî değerlerle girerseniz, gönüllere sultan olursunuz Allah’ın inayetiyle.”13)
  • “… zımnî yalan olan mübalağalara girmeden, akıl, mantık ve kalbin kabul edeceği, ruhanîlerin ve mele-i âlânın sakinlerinin ‘evet’ diyeceği, dinin ruhuna ve Kur’ân akliliğine uygun bir üslupla muhabbet ve sevgimizi dile getirip ortaya koymalıyız.”14)
  • “… eğer bir problem varsa, hissîliğe kapılmadan, akıl, mantık ve ikna metoduyla, yapılan yanlışlıklar giderilmeye çalışılmalıdır. Hâris el-Muhasibî Hazretleri’nin ifadeleriyle problemler, Kur’ân aklîliği ve Kur’ân mantıkîliği içinde ele alınıp çözüme kavuşturulmalıdır.”15)
  • “… şuuraltı müktesebatı, insanın hayatı boyunca karşılaştığı sıkıntı ve problemler karşısında bir can simidi gibidir. Zira insan hayatın değişik dönemlerinde akıl, mantık ve ilmî müktesebatıyla üstesinden gelemeyeceği meselelerle karşılaşabilir. İşte bu durumda, insanın bir dönem güvendiği ve kendisi için birer kanaat önderi konumunda bulunan annesi, babası veya hocasının daha önceden ona verdiği, kazandırdığı duygu ve düşünceler onun imdadına yetişir.”16)
  • “… aşk u şevkin uyarılmasının en önemli vesilelerinden biri ise insanlarda tefekkür mekanizmasının harekete geçirilmesi, düşünce sisteminin derinleştirilmesidir. Tefekkür kelimesi, tekellüf ifade eder. Dolayısıyla tefekkür, insanın şakaklarını zonklatırcasına temrinle kendisini düşünmeye alıştırması neticesinde kazanılacak bir ameliyedir. Tefekkür, insanın oturup kara kara düşünmesi veya görüp duydukları karşısında sathî ve küçük münasebetler kurması demek değildir. Bilâkis o, mebde ve müntehayı beraber değerlendirme; aklı, sebep-sonuç arasında âdeta bir mekik gibi getirip götürerek düşündüklerinden bir şeyler sağma, belki ruhuyla onları massetme, aynı zamanda düşündüklerini ihsaslarına mâl etme, hatta ihtisas imbikleriyle onlardan yeni bir şeyler çıkarmanın ad ve unvanıdır. Bu açıdan aşk u iştiyak kazandırma adına öncelikle insanları düşünmeye, mantıklarını işletmeye alıştırmak ve onları iyi ve kötüyü doğru görecek hâle getirmek gerekir.”17)
  • Fetanet, akılla aklı aşma demektir. Ona, peygamber mantığı da diyebileceğimizi arz etmiştim. Bu mantık; ruh, kalb, his ve letâifi bir araya getirip, mütalâa edilecek şeyi öyle mütalâa etmenin adıdır.”18)
  • İnsan mahiyetinde, suret de, can da kalb cevherinin terkisine bağlanmış birer arazdan ibarettir. Aslında suretin de, canın da haiz bulundukları kıymet tamamen kalbden kaynaklanır. Akıl, en kalıcı eserlerini hep kalb atmosferinde öregelmiştir ki; kalbin ilhamları dört bir yandan dimağı kuşatınca, mantık ve muhakemeye bağlı bütün yalancı mumlar söner, sadece ve sadece yağı, fitili öteden, o gönül çerağı par par yanmasını sürdürür.”19)
  • “… mevhibe de, vâridât da, göz ve kulakların tavassutu söz konusu olmadan, Hakk'ın mükerrem kullarının kalbine atılan öyle bir ilâhî armağan ve Hak teveccühüdür ki, hiçbir zaman onu akıl, mantık ve muhakeme ile kavramak mümkün değildir.”20)
  • Fetanet, akılla aklı aşma demektir. Ona, peygamber mantığı da diyebileceğimizi arz etmiştim. Bu mantık; ruh, kalb, his ve letâifi bir araya getirip, mütalâa edilecek şeyi öyle mütalâa etmenin adıdır.
  • Fetanet, asla kuru bir akıl ve mantık değildir. Onun içindir ki, İslâm’ı böyle bir akıl ve mantığa izafe edip, ‘İslâm akıl dinidir.’, ‘İslâm mantık dinidir.’ gibi laflar etmek, İslâm’ı bilmemenin de ötesinde büyük bir tahrife ilk adım sayılır. Hayır, İslâm, ne akıl ne de mantık dinidir; o, doğrudan doğruya bir vahiy dinidir.
  • İslâmî meselelerin akıl ile, mantık ile mütenakız düşmemesi, bir yönüyle onun İlm-i Muhit’ten gelip her meselesini akla da tasdik ettirmesinin, diğer yönden de, onu semavîliğe uygun yorumlayan peygamber mantığının şümul ve ihatasındandır. Yani peygamber ilhamı ve peygamber mantığıdır, başka değil… O mantık ki, vahyi telakkî edebilecek bir çapta yaratılmıştır. Ve yine o mantık ki, hisse, muhakemeye, kalbe, letâife ve hikemiyât mânâsına felsefeye de açıktır. O, mantık üstü bir mantıktır veya tek kelime ile Fetanet-i Âzam’dır.”21)
  • “Dupduru suyun derinliği neyse, Kur’ân’ın derinliği ve besâteti de odur. Kur’ân felsefî oyunlarla, diyalektikle, mantık cerbezeleri ile insanların zihinlerini ve kalblerini iğfal etmez. Onda her şey apaçıktır ve yine mantık oyunları yoktur. Doğrudan doğruya hakikatin ifadesi nümâyândır.”22)
  • “Mirasçının üçüncü vasfı; akıl, mantık ve şuur üçlüsüyle ilme yönelmek olacaktır. İnsanlığın, bir kısım karanlık faraziyeler arkasında sürüklendiği bir dönemde insanlardaki genel temayüle de bir cevap teşkil edecek olan bu yöneliş, topyekûn beşerin kurtuluşu adına ehemmiyetli bir adım olacaktır.”23)
  • “Soru: Hissiyat ile akıl ve mantığın arasındaki münasebet, iman ve imana hizmet açısından nasıl olmalıdır?
  • Cevap: Her şeyin bidayetinde önce hissîlik olur, akıl ve mantık sonra gelir. Eğer aklîlik de ta baştan olsa bile insan, gençliğinde tıpkı ihtiyar ve olgunlar gibi yaşar. Yani tabiat-ı beşerde hissîliğin olması normal bir şey. Şimdi insanın elinde bin bir maharet vardır. Ancak mümarese ve tecrübe olmazsa bu istidatlar ortaya çıkmaz.”24)
  • İslâmiyet hem akıl ve mantığa uygundur hem de teslimiyeti gerektirir. Zira akıl ve mantıkla teslimiyet birbirine zıt mânâya gelen kelimeler değildir. Bir şey hem mantıklı olur hem de teslimiyeti gerektirir. Yani hiç kimse, teslimiyet gerektiren bir husus karşısında, ‘Öyle ise bu mantıkî değildir.’ gibi bir hüküm veremez ve sağlam bir mantık böyle bir hükmü kabul etmez.”25)
  • “İnkılâpçı ruhlara muhtacız. Hava kadar, su kadar ihtiyacımız var inkılâpçı ruhlara. Kendini yenilemesini bilen ve bildiğini yeni yeni komprimeler hâlinde takdim etmeyi beceren insan yokluğudur ki, bugün fikir ve kültür hayatımızı iflasa sürüklemiştir.
  • Düşünün ki, asırlarca bizde tasavvurî mantık okutulmuştur. Bizim talebelik dönemimizde de aynı mantık okutulurdu. Hatta İsagoci ve Muğni’t-Tullab gibi mantık kitaplarını ben de birkaç kere okuttum. Hâlbuki bu dönem zarfında Batı’da, Bacon ve Russell gibi düşünür ve filozoflar değişik mantık süreçlerini aşarak tatbikî mantığa, hatta riyazî mantığa ulaşmışlardı. Gariptir biz, uzun zaman Yunan’dan kalma bir kısım eski şeyleri heceleyip durmuşuzdur.
  • İşte böyle bir dönemde Bediüzzaman gibi inkılâpçı bir ruh çıkıyor ve mantık adına Kızıl İ’caz adlı eserini yazıyor. Ve bu eserini, bazı tembel zihinleri düşündürmek için yazdığını söylüyor. Ne var ki, o dönemin tembel ruhları bir türlü bu inkılâpçı ruhun eserini kabullenemiyor; kabullenmek bir yana, Aristo mantığında takılıp kalmış bu ruhlar, farklı şeyler söylüyor diye Bediüzzaman’a cephe alıyorlar.”26)
  • Kâmil insanlar da hissiyat, kalb, akıl, mantık hep aynı ölçü ve aynı çizgi üzerinde birleşir. Yalnız bunların arasındaki bu ittihadın hakikî mânâda olup olmadığını çok iyi bilemeyeceğim. Evet, hissin kalb, kalbin akıl ve aklın mantık ile hep uyum içinde olduğunu görmek istiyorsanız kâmil insanlara bakmanız kâfidir. Hatta vicdanî tecrübelerle sabittir ki, böyleleri his tufanıyla yaşasa ve hisleri çağlayanlar gibi aksa, yine de akıl, mantık ve kalb dengesini koruyabilirler. Burada nefsin olumsuz müdahaleleri, şeytanın iğvası, şer güçlerin vesveseleri hep marjinal kuvvetler olarak kalır ve büyük ölçüde mağlûbiyet yaşarlar.”27)
  • “… mantık, aklın bir boyutudur. Bizler onu ilk defa tasavvurî yönüyle tanımışızdır ve tanırız. Bu bir ölçüde arkasında Yunan filozofu Aristo’nun bulunduğu yaklaşım demektir. Ne var ki, mantık telakkisi tarih boyunca hep değişkenlik arz etmiştir. Descartes, Bacon, Bernard Russel vb. Batılı düşünürler, Aristo’nun tasavvurî mantık anlayışından başka bir de tatbikî mantık, riyazî mantık gibi kavramlarla ifade edilen alternatif mantıklar üzerinde durmuşlardır. Bizim dünyamızda, Bediüzzaman Hazretleri Kızıl Îcaz kitabında tatbikî mantık ile riyazî mantık arası yeni bir anlayış ortaya koymuştur. Bana göre medreselerde hâlâ Aristo’nun tasavvurî mantığının kem küm edildiği bir dönemde, Üstad Hazretleri’nin, bunu aşarak yeni bir mantık anlayışı ortaya koyması, onun, çağının çok çok önünde olduğunu göstermektedir.”28)
  • “Her şeyden evvel bir kısım ilimlere, laboratuvarın araç ve gereçleriyle değil ancak akılla ulaşılabilir. Tecrübe sahasına girmeyen nice gerçekler vardır ki onların da kendilerine ait bir kısım kaideleri vardır ve ancak o kaidelerle onlara ulaşılır. Meselâ, Vâcibü’l-Vücud olan Allah, hatta melâike-i kiram, cin, şeytan vb. gibi fizikötesi varlıklar, fünûn-u müspete ile değil, vahiy, akıl, mantık, vicdan, kalb ve hisle anlaşılır. Zira bu mevzular, laboratuvarlara sokulacak cinsten konular olmadığı gibi mikroskop veya teleskop ile de görülemezler. Binaenaleyh ‘ilim’ tabirine vahiy, akıl, mantık, his ve vicdan yoluyla ispat edilen şeylerin hepsini idhal etmek icap edecektir.”29)
  • “… anlaşma ve uzlaşma, her şeyden evvel bir akıl ve mantık işidir. Akla ve mantığa dayalı bir vahdet ve gönül birliğidir ki, dayanabilir ve uzun ömürlü olur. Ne var ki, günümüzde daha çok hissî bir vahdet ve kardeşlik söz konusu. Bu ise zayıf, yetersiz ve kısa ömürlüdür.”30)
  • “İlm-i Mantıkça çendan ‘Kıyas-ı temsîlî, yakîn-i kat’î ifade etmiyor.’31) denilmiş. Fakat kıyas-ı temsilînin bir nev’i var ki; mantıkın yakînî bürhânından çok kuvvetlidir ve mantıkın birinci şeklinin birinci darbından daha yakînîdir. O kısım da şudur ki: Bir temsîl-i cüz’î vasıtasıyla bir hakikat-i küllînin ucunu gösterip, hükmü o hakikate bina ediyor. O hakikatin kanununu bir hususî maddede gösteriyor. Tâ o hakikat-i uzmâ bilinsin ve cüz’î maddeler, ona irca’ edilsin. Meselâ: ‘Güneş nuraniyet vasıtasıyla, bir tek zât iken her parlak şeyin yanında bulunuyor.’ temsîliyle bir kanun-u hakikat gösteriliyor ki, nur ve nurânî için kayıd olamaz. Uzak ve yakın bir olur. Az ve çok müsavi olur. Mekân onu zabtedemez.”32)

Ayrıca Bakınız

İlave Okuma

Dipnotlar

1)
Ali ibn Muhammed es-Seyyid eş-Şerif Cürcani, Tarifat: Arapça-Türkçe Terimler Sözlüğü, tercüme ve şerh: Arif Erkan, İstanbul: Bahar Yayınları, 1997, s. 224.
2)
Kutbüddin er-Râzî, Şerḥu’ş-Şemsiyye, s. 10.
3)
et-Ta’rîfât, “el-Mantık” md.; Ali b. Ömer el-Kazvînî, s. 3.
4)
Ali Sedad, Mîzânü’l-Ukûl, s. 6.
5)
İbrahim Emiroğlu, “Mantık”, TDV İslâm Ansiklopedisi.
6)
Tehânevî, Bilim ve Sanat Terimleri Ansiklopedisi, 1. Cilt, Haz. Ömer Türker, İstanbul: Ketebe, 2018, s. 78.
7)
A.g.e. s. 79.
8) , 9)
A.g.e. s. 80.
10)
Gazzâlî, El-Müstasfâ fî ilmi’l-usûl, Bulak 1324, I-II.
12)
Bediüzzaman Said Nursî, Tarihçe-i Hayat, İstanbul: Şahdamar Yayınları, 2010, s. 54.
13)
M. Fethullah Gülen, Gurbet Ufukları (Kırık Testi-3), İstanbul: Nil Yayınları, 2011, s. 68.
14)
M. Fethullah Gülen, Kalb İbresi, (Kırık Testi-9), İstanbul: Nil Yayınları, 2011, s. 275.
15)
M. Fethullah Gülen, Cemre Beklentisi (Kırık Testi-10), İstanbul: Nil Yayınları, 2011, s. 208.
16)
A.g.e. s. 288.
17)
M. Fethullah Gülen, Yenilenme Cehdi (Kırık Testi-12), İstanbul: Nil Yayınları, 2013, s. 229–230.
19)
M. Fethullah Gülen, Beyan, İstanbul: Nil Yayınları, 2011, s. 81.
20)
M. Fethullah Gülen, Kalbin Zümrüt Tepeleri, İstanbul: Nil Yayınları, 2008, s. 675.
21)
M. Fethullah Gülen, Sonsuz Nur, İstanbul: Nil Yayınları, 2008, s. 219–220.
22)
M. Fethullah Gülen, Kur’ân’ın Altın İkliminde, İstanbul: Nil Yayınları, 2010, s. 137.
23)
M. Fethullah Gülen, Ruhumuzun Heykelini Dikerken-1, İstanbul: Nil Yayınları, 2011, s. 42.
24)
M. Fethullah Gülen, Fasıldan Fasıla-1, İstanbul: Nil Yayınları, 2008, s. 195.
25)
M. Fethullah Gülen, Fasıldan Fasıla-2, İstanbul: Nil Yayınları, 2008, s. 116.
26)
A.g.e. s. 139.
27)
M. Fethullah Gülen, Fasıldan Fasıla-3, İstanbul: Nil Yayınları, 2011, s. 86.
28)
M. Fethullah Gülen, Prizma-3, İstanbul: Nil Yayınları, 2008, s. 81.
29)
M. Fethullah Gülen, Kur’ân’ın Altın İkliminde, İstanbul: Nil Yayınları, 2010, s. 409.
30)
M. Fethullah Gülen, Ölçü veya Yoldaki Işıklar, İstanbul: Nil Yayınları, 2011, s. 195.
31)
el-Cürcânî, Şerhu’l-Mevâkıf 2/18; Ahmed Hamdi Şirvânî, Muhtasar Mantık s. 56; Mehmed Hâlis, Mîzânü’l-ezhan s. 161.
32)
Bediüzzaman Said Nursî, Sözler, İstanbul: Şahdamar Yayınları, 2010, s. 669–670.
mantik.txt · Son değiştirilme: 2024/08/14 12:30 Değiştiren: Editör