hal
İçindekiler
Hâl
- “Hâl; insanın kendi derinliklerinde ötelerden gelen esintilerle yaşaması ve kalb ufkunda cereyan eden gece-gündüz, sabah-akşam farklılığının duyulup hissedilmesidir. Onu insanın cehd ve gayreti olmadan, insan kalbini saran sevinç-hüzün, kabz-bast şeklinde anlayanlar, bu oluş ve sezişin devam ve istikrarına ‘makam’, onun zeval bulup gitmesine de ‘nefsanîlik’ demişlerdir.
- “Hâl, Mutlak İrade’nin muradına uygun vakitlerde ara ara gelen tecellîler, bu tecellîlerin yayılma sahası kalb ufku, avlayıp bir kalıba ifrağ eden de his ve şuurdur. Bu itibarla makama, dalgaları dinmiş, istikrara ulaşmış bir pâye nazarıyla bakılmasına karşılık; hâl, yüksek takdirlere bağlı gel-gitlerin ağında, her zuhur bir evvelkisinden ayrı ve farklı kareler içinde, sürekli belirip-kaybolan ve tıpkı güneşten gelen değişik boy ve renklerdeki dalga paketlerine benzetilebilir.”2)
- Tasavvufta belli işaret kristalleri sayılan ‘hâl’ ve ‘makam’ rıza ve muhabbet yörüngeli Hak yolculuğunda, riyazâtla ulaşılan ve duyulan bir kısım ukbâ buudlu televvünlere ve televvünler ötesi tariflere sığmayan zevk-i ruhanî havuzlarıdır. Bu havuzlara ulaşabilme ve onlarda ruhun muhabbet ve rıza kanatlı ferah-fezâ dünyasını duyma, yaşama hep riyâzetin kolları arasında, nefsin terbiyesi ve ruhun tehzibi vadilerinde gerçekleşir.”3)
- “Hâlin, hak yolcusunun ilim ve idrakini bastırması, vecdin onun takatini aşması, keşfin himmetin üstüne çıkması durumunda sâlik yer yer ‘dehşet’ soluklar. Kur’ân okunurken, namaz kılınırken hudû ve huşû esas olmakla beraber, insanın iradesini aşan feveranla hudû ve huşûun delinmesi.. aşırı vecd u mevâcidin sâlikte, temkin ve muvazene keyfiyetini sarsmasından kalbin mânevî aritmiye girmesi, Hakk’ı talebin her zaman sadakat ve vefa istemesine karşılık, şuhûdun cazibesiyle, sâlikin aceleciliğe düşmesi.. gibi hususlar buna birer misal teşkil edebilirler.”4)
- “Sekir bir hâl ise, sahv bir makamdır ve sekre göre daha objektif, daha sıhhatli ve daha istikametli bir makamdır. Sekir, sübjektif Hak mülâhazasına istinad etmesine karşılık sahv, isimleriyle malum, sıfatlarıyla muhat, nâ kabil-i idrak Zât-ı Ecell ü A’lâ mülâhazasına dayanmaktadır. Diğer bir tabirle sekir, infisal televvünlü, sahv ise ittisal edalıdır. İlkinde az-çok ‘fenâ fillâh’ işareti, ikincisinde de ‘bekâ billâh’ remzi sezilir. O’nun bekâsıyla bir bekâ billâh ki, böyle bir hâl, ‘bekâ billâh- maallah’ sözcükleriyle ifade edilir.”5)
Ayrıca Bakınız
Dipnotlar
hal.txt · Son değiştirilme: 2024/05/03 16:19 Değiştiren: Editör