Kullanıcı Aletleri

Site Aletleri


illiyet

İlliyet

  • Kozalite, sebep ve sonuç ilişkisi.
  • “Kudret; melekûtiyet-i eşyaya taalluk eder. Evet, kâinatın âyine gibi iki yüzü var. Biri mülk ciheti ki, âyinenin renkli yüzüne benzer. Diğeri melekûtiyet ciheti ki âyinenin parlak yüzüne benzer. Mülk ciheti ise, zıtların cevelângâhıdır. Güzel-çirkin, hayır-şer, küçük-büyük, ağır-kolay gibi emirlerin mahall-i vürududur. İşte, şunun içindir ki, Sâni-i Zülcelâl, esbab-ı zâhirîyi tasarrufât-ı kudretine perde etmiştir tâ, dest-i kudret, zâhir akla göre hasis ve nâlâyık emirlerle bizzat mübaşereti görünmesin. Çünkü azamet ve izzet öyle ister. Fakat o vesait ve esbaba hakikî tesir vermemiştir. Çünkü vahdet-i ehadiyet öyle ister. Melekûtiyet ciheti ise, her şeyde parlaktır, temizdir. Teşahhusâtın renkleri, muzahrafatları ona karışmaz. O cihet, vasıtasız, kendi Hâlıkına müteveccihtir. Onda terettüb-ü esbab, teselsül-ü ilel yoktur. Ona illiyet, mâlûliyet giremez. Eğri büğrüsü yoktur. Mâniler müdahale edemezler. Zerre, şemse kardeş olur.”1)
  • “… fiziğin sarsılmaz kanunlarından ‘tenasüb-ü illiyet’ prensibine göre, sebeple netice arasında makul bir münasebetin bulunması şarttır. Buna göre, meselâ; yer kürenin hayata müsait hâle gelmesinden, insanın düşünür bir varlık olmasına kadar, her şeye bir sebep bulmak, hem de makul ve o neticeyi hâsıl etmeye gücü yetebilecek bir sebep bulmak lâzım gelir.”2)
  • İlim dünyasında ehemmiyeti müsellem illiyet (kozalite) kanununun iyi kavranması sayesinde … akıl, Allah’ın âyetlerinden, O’nun varlığına, birliğine ve rahmetinin enginliğine dünya kadar deliller, şahitler çıkarabileceği gibi, konumu, sorumluluğu ve akıbeti hakkında da bir kısım ipuçları elde edebilir.”3)
  • “Allâme Hamdi Yazır tefsirinde, mucizeyi kabul etmeyen düşünür ve filozoflara karşı oldukça ciddî bir müdafaa serdettikten sonra özetle şu tespitte bulunur: ‘Bizim bilgilerimizin en sağlam esası sayılan ‘illiyet ıttırad’ları (sebep-sonuç çerçevesinde hâdiselerin bidüziye cereyanı) hakkındaki malumatımız ne tam ne de mutlaktır. Aksine, bizim bu konuyla alâkalı bütün bilgilerimiz cüz’î ve nisbîdir. Bu itibarla da, bilmediğimiz bir kısım illet ve âdât-ı ilâhiyeye ait kuvveleri inkâra hakkımız olmamakla beraber, bunları birer küllî esas kabul ederek ‘Falan şey asla olmaz.’ demeye ve Mutlak Kudret’e acz isnat etmeye de hakkımız yoktur.”4)
  • Rıza ve rıdvan arasındaki ‘sebep-sonuç’, ‘illet-malûl’ münasebeti maddî âlemdeki tenâsüb-ü illiyet yani belli sebeplerin belli sonuçları doğurması prensibine uygun değildir. Zira siz, âdeta burada bir damla atıyorsunuz; daha sonra o damla birdenbire buharlaşıyor, büyüyor, ötede büyük bir derya hâlinde karşınıza çıkıyor. Hâlbuki tenâsüb-ü illiyet açısından bir damla bir deryayı netice vermez. Ancak sonsuz lütuf ve engin rahmetiyle Cenab-ı Hak, sizin burada bir damla mahiyetinde Kendisinden hoşnut olmanızı, ahirette bir okyanus şeklinde karşınıza çıkarmaktadır.”5)

Ayrıca Bakınız

Dipnotlar

1)
Bediüzzaman Said Nursî, Sözler, İstanbul: Şahdamar Yayınları, 2010, s. 573–574.
2)
M. Fethullah Gülen, Asrın Getirdiği Tereddütler-1, İstanbul: Nil Yayınları, 2011, s. 46.
3)
M. Fethullah Gülen, Kalbin Zümrüt Tepeleri, İstanbul: Nil Yayınları, 2008, s. 636.
4)
A.g.e. s. 653.
5)
M. Fethullah Gülen, Buhranlı Günler ve Ümit Atlasımız (Kırık Testi-14), İstanbul: Nil Yayınları, 2015, s. 14.
illiyet.txt · Son değiştirilme: 2024/05/03 19:22 Değiştiren: Editör