itminan
İtminan
- “… sâlik, Hak’tan gelen bu vâridlerin şuurunda ise ‘lütfun da hoş, kahrın da hoş’ mülâhazasıyla, sürekli rızâ soluklar, itminan içinde oturup kalkar ve teslimiyet, tevekkül, tefvîz vadilerinde ‘sika’ avlamaya çalışır… Hak’tan gelen bu esintileri, şart-ı âdi plânında, -hususiyle de irade ve ihtiyarın müdahalesi esas olan konularda kaçırılan fırsatlar gibi fevt edilmesi- ‘ebrâr’ ve ‘mukarrebîn’e göre hata sayılabilir ve kalbin Hak’la muamelesinde irtifa kaybetmesinden ötürü de herkesin derecesi ölçüsünde cezalandırılabilir; cezalandırılabilir, zira bu seviyedeki hak yolcusu zamanın en küçük parçalarını bile, behemehâl en rantabl şekilde değerlendirme, birleri binlere yükseltme gayreti ve niyeti içinde bulunma mecburiyetindedir. Aslında bundan dolayıdır ki tasavvuf ıstılahında sofîye ‘ibnü’l-vakt’ denilmiştir.”1)
- Bediüzzaman’ın ifadesiyle O’nun (sallallâhu aleyhi ve sellem) nuru, kâinat kitabını yazan kalemin mürekkebi, varlık ağacının hem çekirdeği hem meyvesi, Cennetlerin anahtarı, Cehennem yollarının aşılmaz sûru, gönüllerdeki itminan hissinin kimya-i saadeti ve insanî kemalâtın da aldatmayan biricik rehberidir.”2)
- “Hullet, içten samimi bir dostluk; hıllet ise, bir musâdaka ve kardeşliktir. Hullet’i, bir şeyin eczâsı içine nüfuz ederek onun mâhiyetini değiştirme, içten ve dıştan onu kuşatarak başkalaştırıp ikinci bir tabiata ulaştırma şeklinde de yorumlamışlardır. Her zaman itminan ufuklu yaşayan Hazreti İbrahim, ruhundaki hullet özüne Cenâb-ı Hak’tan fevkalâde tecellîler sayesinde, değişik istihâleler geçirerek duyguları, düşünceleri, himmeti, gayreti, sözü ve sohbetiyle kemâlâtının ufkuna erişmiş ve zamanla da farklı bir tabiatın sesi-soluğu hâline gelmiştir. Öyle ki, artık o oturup kalkıp her yerde Hakk’ı ilan etmekte, Hak da ona ‘Halîlim’ demektedir.”3)
- “Beden ve ceset insanının, bütün bir hayat boyu cismanî hazlarını takip edip, nefsanî isteklerin zebunu olarak yaşamasına rağmen bir türlü doygunluk ve itminana ulaşamamasına mukabil, mefkûre insanı hep huzurlu ve itminan içinde olmanın yanında, ilim ve irfanıyla insanlığa hâdim, cesaret ve şecaatiyle yeryüzünden zulüm ve haksızlığı kaldırmaya kararlı … bir ruh insanıdır.”4)
- “Onların, Yüce Yaratıcı’nın lütuflarına açık duyguları, emme-basma tulumbaları gibi her zaman onların ruhlarına itminan ve huzur pompalar. Yer yer hâdiseler, gönül diliyle, onlara hayatın mûsıkîsini duyurmak için bir mızrap gibi onların ses veren tellerine dokunur; dokunur ve onlara çok az kimseye nasip olmuş çocuk neşesi tadında ve âşık bir kalb gibi dolgun ne zevkler, ne lezzetler ilham eder!”5)
- “… mefkûre muhacirlerinin uğradığı hemen her yerde, insanlar arasında âdeta bir sevgi seli çağlamaya başladı bile. Hemen her bucakta duyulur, hissedilir şekilde iç içe huzur ve itminan esintileri var. Dahası, her yanda âhenk ve istikrarın sarsılmaz blokajları diyebileceğimiz sulh adaları oluşuyor.”6)
- “Din, güzel huylar adına açılmış en feyizli, en bereketli bir mekteptir. Bu yüce mektebin talebeleri de yediden yetmişe bütün insanlardır. Bu mektebe intisap eden herkes böyle bir intisapla er-geç huzura, emniyete ve itminana erer. Dışarıda kalanlar ise, özleri dahil, zamanla her şeylerini kaybetmeye mahkûmdurlar.”7)
- “… boşluklar, kulun tabiatının sadece fenalıklar tarafından çekilmesi ânında değil de olduğu gibi bırakılması hâlinde bile kendi aleyhine işlediğini, bu yüzden onu sürekli mârifetle yenilemesi, ihtimamla ele alması gerektiğini hatırlatması açısından da ayrı bir ehemmiyet arz eder. Buna karşı kul, Yunus Emre düşüncesiyle, ‘Allahım, ben Seni istiyorum, benim tabiatım Senin elinde, elimden tut ki, hayatımda hiç kopukluk olmasın, sürekli duyayım, doyayım ve hep bir itminan insanı olarak yaşayayım; yaşayayım da ağyâra ait bir damla bile bende yer bulamasın.’ demek suretiyle o boşlukları kapatabilir.”8)
- “Ribat; Allah ile irtibat demektir. Gözlerini açıp kapayıp her an O’nu duyma, O’nu görme, O’nu hissetme, O’nun gücü ve kudretini sezme ve daima O’nu arama, O’nu kollama… İşte bu mânâya işaret eden bir hadis-i şerifte Allah Resûlü (sallallâhu aleyhi ve sellem); zor şartlar altında abdest alma, uzak mescitleri tercihle namaza giderken çok adım atma ve namazı kıldıktan sonra diğer namaz vaktini beklemeyi zikreder ve ardından da üç defa: فَذٰلِكُمُ الرِّبَاطُ der. Evet işte sınır boylarında nöbet tutma seviyesinde kendini Hak’la irtibatlandırma budur. Çünkü ribat, aynı zamanda sınır karakolu demektir. Öyleyse وَرَبَطْنَا عَلٰى قُلُوبِهِمْ ‘Biz onların kalblerini ilâhî irtibatla teyit ettik.’ demektir. Elbette böylesi irtibat ve itminana ulaşan insanlar hakperest, cesur ve fütursuz olacaklardır.”10)
- “Cin ve şeytanların sultasından korunmak için, dilden dua eksik edilmemelidir. Kalb, Rabb’in zikriyle itminana ulaştırılırken, kafa da, hep ilâhî cilve ve tecellîleri düşünmeli.. girdaba düşmekten kaçınmalı.. ve insanın tek emeli, ‘başkalarını kurtarmak’ olmalı.. olmalı ve hep taze gül kokulu bir iklim ve bir atmosfer meydana getirmelidir.”11)
- “… ruhanî kalbin beslenme kaynağı iman, onun itminana ulaşma yolu da her zaman Allah’ı anmaktır; evet ‘Kalbler, ancak Allah’ı anma ve yâd etmekle oturaklaşır.’ huzura erer.. ve bu sayede ruhtaki bütün acılar diner.. stresler, hafakanlar aşılır.. ve his dünyamızda da sürekli itminan meltemleri esmeye başlar; başlar, zira, her şey Allah’la başlamıştır. O öyle bir ‘Mebde-i Evvel ’dir ki, zincirleme sürüp gidiyor gibi görünen bütün sebepler döner-dolaşır, nihayet O’nda sona erer. Bütün arzu, istek ve beklenti mülâhazaları gider O’nda noktalanır.”12)
- “Kur’ân, fıtrat-ı selîme cihetiyle musaddaktır. Eğer bir arıza ve bir maraz olmazsa her bir fıtrat-ı selîme onu tasdik eder. Çünkü itmînan-ı vicdan ve istirahat-i kalb, onun envârıyla olur. Demek fıtrat-ı selîme, vicdanın itmînanı şehâdetiyle onu tasdik ediyor. Evet fıtrat, lisân-ı hâliyle Kur’ân’a der: ‘Fıtratımızın kemâli sensiz olamaz.’”13)
- “Kalbin ihtiyacat sâikasıyla âlemin envâıyla, eczasıyla pek çok alâkaları vardır. Esmâyı hüsnânın bütün nurlarına ihtiyaçları vardır. Dünyayı dolduracak kadar o kalbin hem emelleri, hem de düşmanları vardır. Ancak, Ganiyy-i Mutlak ve Hâfız-ı Hakikî ile itmînan edebilir.”14)
Dipnotlar
1)
M. Fethullah Gülen, Kalbin Zümrüt Tepeleri, İstanbul: Nil Yayınları, 2008, s. 290.
2)
A.g.e. s. 537.
3)
A.g.e. s. 680.
4)
M. Fethullah Gülen, Zamanın Altın Dilimi (Çağ ve Nesil-4), İstanbul: Nil Yayınları, 2011, s. 22.
5)
M. Fethullah Gülen, Işığın Göründüğü Ufuk (Çağ ve Nesil-7), İstanbul: Nil Yayınları, 2011, s. 186.
6)
M. Fethullah Gülen, Örnekleri Kendinden Bir Hareket (Çağ ve Nesil-8), İstanbul: Nil Yayınları, 2011, s. 105.
7)
M. Fethullah Gülen, Enginliğiyle Bizim Dünyamız: İktisadî Mülâhazalar, İstanbul: Nil Yayınları, 2011, s. 54.
8)
M. Fethullah Gülen, Fikir Atlası (Fasıldan Fasıla-5), İstanbul: Nil Yayınları, 2011, s. 59–60.
9)
M. Fethullah Gülen, Kur’ân’dan İdrake Yansıyanlar, İstanbul: Nil Yayınları, 2011, s. 104.
10)
A.g.e. s. 238.
11)
M. Fethullah Gülen, Varlığın Metafizik Boyutu, İstanbul: Nil Yayınları, 2011, s. 301.
12)
M. Fethullah Gülen, Beyan, İstanbul: Nil Yayınları, 2011, s. 78.
13)
Bediüzzaman Said Nursî, Mektubat, İstanbul: Şahdamar Yayınları, 2010, s. 216.
14)
Bediüzzaman Said Nursî, Mesnevî-i Nûriye, İstanbul: Şahdamar Yayınları, 2007, s. 106.
itminan.txt · Son değiştirilme: 2024/12/03 19:35 Değiştiren: Editör