Kullanıcı Aletleri

Site Aletleri


acz

Acz

  • “… vâsıta-yı rızk-ı helâl, iktidar ve ihtiyar ile olmadığını; belki, acz ve zaaf ile olduğunu anlamak için balıklar ile tilkileri, yavrular ile canavarları, ağaçlar ile hayvanları muvâzene etmek kâfidir.”1)
  • “… emr-i kün feyekûn’e mâlik bir Sultân-ı cihan’a, acz tezkeresiyle istinad eden bir adamın, ne pervâsı olabilir? … Evet, ârif-i billâh; aczden, mehâfetullahtan telezzüz eder. Evet, havfda lezzet vardır. Eğer, bir yaşındaki bir çocuğun aklı bulunsa ve ondan suâl edilse: ‘En lezîz ve en tatlı hâletin nedir?’ Belki diyecek: ‘Aczimi, zaafımı anlayıp, vâlidemin tatlı tokatından korkarak, yine vâlidemin şefkatli sinesine sığındığım hâlettir.’”2)
  • “İbadetin mânâsı şudur ki: Dergâh-ı ilâhîde abd, kendi kusurunu ve acz ve fakrını görüp kemâl-i rubûbiyetin ve kudret-i samedâniyenin ve rahmet-i ilâhiyenin önünde hayret ve muhabbetle secde etmektir.”3)
  • “Hulfü’l-vaad ise hem zillet, hem tezellüldür. Hiçbir cihetle celâl-i kudsiyetine yanaşamaz. Hulfü’l-vaîd ise ya aftan, ya aczden gelir. Hâlbuki küfür, cinâyet-i mutlakadır; affa kabil değil. Kadîr-i mutlak ise, aczden münezzeh ve mukaddestir.”4)
  • “Nasıl ki, açlığın dereceleri nisbetinde ve ihtiyâcın envâı miktarınca taamın lezzeti ve derecâtı ve çeşitleri anlaşılır; onun gibi sen de nihayetsiz aczin ve fakrınla, nihayetsiz kudret ve gınâ-yı ilâhiyenin derecâtını fehmetmelisin.”5)
  • “Hem insanı bütün hayvanâtın mâdûnuna düşüren hadsiz zaaf ve aczi, fakr ve ihtiyâcâtı.. ve bütün hayvanlardan daha bedbaht eden vâsıta-yı nakl-i hüzün ve elem ve gam olan aklı, o nur ile nurlandığı vakit; insan, bütün hayvanât, bütün mahlûkat üstüne çıkar. O nurlanmış acz, fakr, akıl ile, niyaz ile nazenin bir sultan.. ve fîzar ile nazdar bir halife-i zemin olur.”6)
  • “… insan, nihayetsiz acziyle nihayetsiz beliyyâta maruz ve hadsiz âdânın hücumuna müptelâ.. ve nihayetsiz fakrıyla beraber nihayetsiz hâcâta giriftar ve nihayetsiz metâlibe muhtaç olduğundan; vazife-i asliye-i fıtriyesi, imandan sonra duadır. Dua ise, esâs-ı ubûdiyettir.”7)
  • “… Fâtır-ı Hakîm, insanın mahiyet-i mâneviyesinde nihayetsiz azîm bir acz ve hadsiz cesîm bir fakr dercetmiştir. Tâ ki, kudreti nihayetsiz bir Kadîr-i Rahîm ve gınâsı nihayetsiz bir Ganiyy-i Kerîm bir Zât’ın hadsiz tecelliyâtına câmi geniş bir ayna olsun.”8)
  • İnsan şu kâinat içinde pek nazik ve nâzenin bir çocuğa benzer. Zaafında büyük bir kuvvet ve aczinde büyük bir kudret vardır. Çünkü o zaafın kuvvetiyle ve aczin kudretiyledir ki, şu mevcudât ona musahhar olmuş.”9)
  • Acz, elini nefisten çekse, doğrudan doğruya Kadîr-i Zülcelâl’e verir. Hâlbuki en keskin tarîk olan aşk, nefisten elini çeker, fakat mâşuk-u mecâzîye yapışır. Onun zevalini bulduktan sonra Mahbub-u Hakikî’ye gider.”10)
  • “Madem o kudret-i ilâhî lâzıme-i Zâtî olur, o Zât-ı Ezeliye, hem zarûre-i nâşie; onda zıddı olamaz, acz tahallül edemez.”12)
  • “… acz u fakr şuuruyla bezeli bir mü’min için, Cenâb-ı Hakk’ın öyle teveccühleri olur ki, bakarsınız Allah (celle celâluhu), hiç olmayacak şeyleri ona yaptırtır. Her şey öyle yerli yerindedir ki, dehrin hâdiseleri karşısında birilerinin onu kurtarmak için müdahale edip by-pass yapmasına ihtiyaç kalmaz. Bu durumu gören fert, olup bitenler karşısında ‘Ümitsizlik ve yeise düşecek ne var?’ diyerek şevkle hareket eder. ‘Niçin şükür duyguları içinde O’nun yolunda koşturup durmayayım ki!’ der, şevkle şahlanır. Daha sonra da sağanak sağanak başından aşağıya yağan nimetler karşısında sürekli tahdis-i nimet mülâhazasıyla gerilime geçer ve bir ömür boyu hız kesmeksizin yoluna devam eder. İşte Üstad Hazretlerinin, insanı şevk-i mutlak ve şükr-ü mutlaka ulaştıran acz u fakr mülâhazası budur. Yoksa buradaki fakirlik ve acziyetten kasıt, maddî fakirlik, insanın dünya adına hiçbir şeye malik olmaması demek değildir. Evet, Hz. Pîr’in ortaya koyup anlatmak istediği acziyet ve fakirlik, insanın, insanî realiteler içinde neye malik olduğunu ve ne kadar aciz olduğunu görüp idrak etmesi demektir. İşte bu yapılabildiği takdirde kalbdeki nokta-i istinat ve nokta-i istimdat tam duyulup hissedilecek ve böylece insan, kendini Hakk’a ulaştıran, Allah’la münasebetini derinleştiren kestirme bir yola girmiş bulacaktır.”13)

Acz-i Mutlak

  • “… en âlâ ve en yüksek tarîk olan tarîk-i ubûdiyet ve mahbubiyetin dört esasından en büyük esası şükürdür ki, o dört esas şöyle tâbir edilmiş: ‘Der tarîk-i acz-mendî lâzım âmed çâr çiz: Acz-i mutlak, fakr-ı mutlak, şevk-i mutlak, şükr-ü mutlak, ey aziz!’”14)

Ayrıca Bakınız

İlave Okuma

Dış Bağlantılar

Diğer Diller

Dipnotlar

1)
Bediüzzaman Said Nursî, Sözler, İstanbul: Şahdamar Yayınları, 2010, s. 23.
2)
A.g.e. s. 32.
3)
A.g.e. s. 43.
4)
A.g.e. s. 87.
5)
A.g.e. s. 136.
6)
A.g.e. s. 250.
7)
A.g.e. s. 337.
8)
A.g.e. s. 342.
9)
A.g.e. s. 348.
10)
A.g.e. s. 520.
11)
A.g.e. s. 691.
12)
A.g.e. s. 786.
14)
Bediüzzaman Said Nursî, Mektubat, İstanbul: Şahdamar Yayınları, 2010, s. 414.
acz.txt · Son değiştirilme: 2023/12/18 11:47 Değiştiren: Editör