Kullanıcı Aletleri

Site Aletleri


giybet

Gıybet

  • Sözlükte “uzaklaşmak, gözden kaybolmak, gizli kalmak” gibi anlamlara gelen “gayb” kökünden isim olup aslında hem iyi hem de kötü sözlerle anmayı ifade etmekle birlikte terim olarak genellikle “kötü sözlerle anma” mânâsında kullanımı yaygınlık kazanmıştır.1)
  • “Hiç sizden biriniz ölmüş kardeşinin cesedini dişlemekten hoşlanır mı? İşte bundan hemen tiksindiniz! Öyleyse Allah'ın azabından korkun da bu çirkin işten kendinizi koruyun. Allah tevvabdır, rahîmdir (tevbeleri kabul eder, merhamet ve ihsanı boldur).” (Hucurat, 49/12).
  • “Ağzını gözünü eğerek şunu bunu kınayan insanların canı Cehennem’e!” (Hümeze, 104/1).
  • Gıybetten sakının! Çünkü gıybet zinadan daha şiddetlidir. Kişi zina eder, sonra tevbe ederse, Allah onun tevbesini kabul buyurur. Ancak gıybet eden, gıybet edilen affetmedikçe, mağfiret olunmaz.”2)
  • “Kardeşin duyduğu veya yüzüne söylendiği zaman şöyle böyle kendisini rahatsız edebilecek her söz gıybettir.”3)
  • “Bazılarımız yeme içme hususunda şüpheli olan şeylerden dahi kılı kırk yararcasına kaçınır. Bu, bir insanın mânevî hayatı adına güzel bir davranıştır ve hiç kimse tarafından da küçümsenemez. Ne var ki, aynı şahsın, haram olduğu Kitap ve Sünnet’le sabit kesin hükümler karşısında da aynı duyarlılığı göstermemesi insanı hayrete sevk ediyor. Mesela, bazı gıda maddelerini yiyip yememe hususuna o kadar dikkat eden bir insan, çok rahatlıkla gıybet edebiliyor, yalan söyleyebiliyor, haset edebiliyor. Hâlbuki biri şüpheli şey yemek, diğeri ise kardeşinin etini, hem de ölü iken dişlemektir.
  • Böyle düşünmek, şüpheli şeylerden kaçınmayalım mânâsına gelmez; bu, Allah’ın haram kıldığı şeylere karşı daha dikkatli ve daha duyarlı olalım demektir. Gıybet ki, hem ferdin amelini yer bitirir hem de toplumu içten içe çürütür. Diğer haramları da buna kıyas edebiliriz. Ama nedense halk arasında haramlar çok ucuza gidiyor. Oysaki ölçü, bizim heveslerimiz değil, Kitap ve Sünnet olmalıdır.”4)
  • “Bir insan hakkında söylenen, ‘Aval aval yüzüme baktı’ demek kadar da olsa, duyduğu zaman muhatabının hoşuna gitmeyecek her söz gıybettir ve haramdır. Yalan söylemek, zina etmek, hırsızlık yapmak ve namazı terk etmek gibi haramdır. Fakat ne tuhaf ve acıdır ki, bazı insanlar ‘dine ve millete hizmet’ diyor; ‘Burada bulunayım, bu arkadaşlarla oturup kalkayım da sevap kazanayım” diye düşünüyor; ama böyle çirkin bir günaha girmekten kendini korumuyor. Aslında bu tavır, dinin bir yanını kabul edip gereğini yapma; diğer bir yanını ise arkaya atma demektir. Kur’ân-ı Kerim, iman kalbinde oturaklaşmamış bazı insanlardan bahsederken ‘Bazısına inanıyor, bazısına inanmıyorlar’ demekte; onların dinin bir kısım emirlerini uygulayıp, diğer bir kısmını görmezlikten gelmelerini tenkit etmektedir.”5)
  • “… bizzat bizim vazifemiz değilse, başkalarının eksik ve hatalarını görmeye, onları dile dolayıp vazgeçirme tembihlerine girmeye hakkımız yoktur. Mesela, arkadaşlardan bazıları hasır ve kilimleri evlerinden toplayıp yerine lüks halılar sermiş olabilirler. Bazıları tahta kanepelerini atıp lüks koltuklar almış olabilirler. Aslında, bizim seviyemizde bir hayat sürenler için bunların hiçbiri haram değildir. Yani, halı sermek de, koltuk koymak da haram değildir. Hasırın üzerinde yatıp kalkma, başını bir tahtaya koyup uyuma, bir çeşit zühd olabilir. Hatta o insanın tabiatından kaynaklanmıyorsa, el âleme caka yapmaya ve riyaya sebep oluyorsa, o şahıs hakkında çok tehlikeli bir şey de olabilir. Şimdi hiç kimse kalkıp da ‘Ooo hocam! Sizin dediğiniz o insanlar eskide kaldı, o çamlar çoktan bardak oldu. Eskiden millet hasırlarda oturuyordu; şimdi kanepelerde, halılarda oturuyor’ falan diyemez. Hasırı, kanepeyi halı ve koltukla değiştiren adamın yaptığı iş haram değildir; fakat diğerinin yaptığı bu tenkit ve gıybet kat’î haramdır. Bu mesele karşısında ‘Artık halılarda oturuyor, kanepeleri de değiştirdi; o tefessüh etti’ demek gıybettir ve kat’iyen haramdır.”6)
  • “… gıybet, iftira, bühtan, töhmet ve benzeri günahlar, ferdî olmaktan çıkıp bir cemaat hakkında işlenirse, söz konusu cemaatin tek tek bütün fertlerinden helallik alınmadıkça bu günahlar affedilmezler. Meselâ Kadirîler veya Şazilîler hakkında onların bütününü itham edecek şekilde aleyhte konuşan bir insan koskocaman bir cemaat hakkında öyle korkunç bir gıybet etmiş olur ki, o şahsın affedilebilmesi için Abdülkadir Geylânî’den veya Hasan Şazilî’den günümüze kadar gelmiş geçmiş binlerce belki milyonlarca insanın bütününden helallik istenmesi gerekir. Biraz daha açacak olursak, bir cemaatin bütünü hakkında söz söyleyen insan şayet gidip teker teker o fertlerin hepsini bularak onlar hakkında her ne dediyse onu şerh edip, ‘Ben, senin de içinde bulunduğun cemaat hakkında şöyle dedim. Senin de bu işin içinde hakkın var. Hakkını bana helal et!’ diyemezse –hafizanallah– kurtulamaz. Nasıl ki dua külliyet kesbettiğinde kabul ediliyor. Aynen öyle de gıybet de külliyet kesbederek külli bir gıybet olduğunda, hak sahiplerinin tamamından helallik istenmeyince insanın o işin içinden sıyrılması mümkün değildir. Rabbim muhafaza buyursun, onca insanın vebalini alır, gıybet eden o şahsın sırtına yüklerler. Bu da, denilebilir ki, küfre denk bir günahtır.”7)
  • “Kur’ân-ı Kerim’in yürekleri hoplatacak bu ikazlarına rağmen, bu meret günah, bizim aramızda masumiyet kesbetmiş ve çok rahat meclislerimizde iltifat görmekte. Aynı şekilde bir arkadaşımızın gıyabında da çok rahat konuşabiliyoruz. Meselâ, ‘Bu arkadaş çalışmanın hakkını vermiyor’, ‘bu arkadaş tembel’, ‘bu arkadaş bu meseleyi anlamıyor’, ‘bu arkadaşın hakâik-i imaniyeye dair eserlerden nasibi yok’ ve benzeri ifadelerle çok rahat, birini gıyabında çekiştirebiliyoruz. İmana dair eserleri okumak çok güzel bir meziyettir. Bundan dolayı, ‘Bu arkadaşlar Risaleleri doğru dürüst okumuyorlar’ diyerek tahassürünüzü ifade etmiş olabilirsiniz. Fakat bu öyle bir gıybet ve öyle bir reziledir ki, imana dair eserleri okumanın insana kazandırdığı meziyeti elli defa alır götürür.”8)
  • “… bir topluluk veya cemaati temsil eden şahısların gıybetinin yapılması da bütün bir cemaatin gıybetinin yapılması gibidir. Meselâ birisi kalkıp, benim gibi basit ve sıradan bir insan için, ‘Bu adam şöyledir, böyledir’ deyip aleyhte konuşsa bu ifade ferdî bir gıybet olur. Ancak öyle zatlar vardır ki, onlar külliyet kesbetmişlerdir. Evet, onlar âdeta bir kutup gibi bütün bir cemaati temsil ederler. O zatların haysiyet ve şerefleri temsil ettikleri cemaatin haysiyet ve şerefiyle bütünleşmiştir. Siz onların adını andığınız zaman o çizgide düşünen insanların hepsi birden hatıra gelir. İşte bu gibi zatlar aleyhinde söz söylendiğinde bütün bir cemaatin gıybeti yapılmış olur. Meselâ birisi kalkıp böyle bir insan hakkında, ‘onun aklı ermiyor’ dese, bu mülâhazaya binaen –neuzu billah– zinadan daha şedit bir günah işlemiş olur.”9)
  • İnsanın tevhid çizgisini koruyamayıp, Hâlık-mahlûk, abd-Mâbud münasebetindeki inhirafı demek olan şirk en büyük zulüm; açıktan açığa hak-hukuk tanımama, başkalarına cevr ü cefada bulunma, onları aldatma, itibarlarıyla oynama, gıybet etme gibi hususlar ikinci derecede birer zulüm; Allah’ın emir ve yasaklarını dinlememe, haramlara karşı kat’î tavır alıp meşrû dairedeki zevklerle yetinmeme ise farklı bir zulümdür. Hangi çeşidi olursa olsun Kur’ân-ı Kerim adalet ve ubûdiyet üzerinde durduğu kadar zulüm ve haksızlığa da vurguda bulunur ve mü'minleri inhiraf, cevr, cefa ve gadrin her çeşidinden uzak durmaya çağırır.”10)
  • Gıybet, ehl-i adâvet ve haset ve inadın en çok istimâl ettikleri alçak bir silâhtır. İzzet-i nefis sahibi, bu pis silâha tenezzül edip istimâl etmez.”11)
  • “‘Gıybet, katl gibidir.’ demek, gıybette öyle bir fert bulunur ki katl gibi bir zehr-i katilden daha muzırdır.”12)
  • “Makam-ı zem ve zecirde binler misallerinden, meselâ اَيُحِبُّ اَحَدُكُمْ اَنْ يَاْكُلَ لَحْمَ اَخِيهِ مَيْتًا âyetinde zemmi altı derece zemmeder, gıybetten altı derece şiddetle zecreder. Şöyle ki: Malûmdur, âyetin başındaki hemze, sormak, ‘âyâ’ mânâsındadır. O sormak mânâsı, su gibi, âyetin bütün kelimelerine girer. İşte, birinci hemze ile der: Âyâ, sual ve cevap mahalli olan aklınız yok mu ki, bu derece çirkin bir şeyi anlamıyor? İkincisi: يُحِبُّ lâfzıyla der: Âyâ, sevmek, nefret etmek mahalli olan kalbiniz bozulmuş mu ki, en menfur bir işi sever? Üçüncüsü: اَحَدُكُمْ kelimesiyle der: Cemaatten hayatını alan hayat-ı içtimaiye ve medeniyetiniz ne olmuş ki, böyle hayatınızı zehirleyen bir ameli kabul eder? Dördüncüsü: اَنْ يَاْكُلَ لَحْمَ kelâmıyla der: İnsaniyetiniz ne olmuş ki, böyle canavarcasına arkadaşını dişle parçalamayı yapıyorsunuz? Beşincisi: اَخِيهِ kelimesiyle der: Hiç rikkat-i cinsiyeniz, hiç sıla-i rahminiz yok mu ki, böyle çok cihetlerle kardeşiniz olan bir mazlumun şahs-ı mânevîsini insafsızca dişliyorsunuz? Hiç aklınız yok mu ki, kendi âzânızı kendi dişinizle divane gibi ısırıyorsunuz? Altıncısı: مَيْتًا kelâmıyla der: Vicdanınız nerede? Fıtratınız bozulmuş mu ki, en muhterem bir halde bir kardeşine karşı, etini yemek gibi en müstekreh bir iş yapılıyor? Demek, zem ve gıybet, aklen, kalben ve insaniyeten ve vicdanen ve fıtraten ve asabiyeten ve milliyeten mezmumdur. İşte, bak, nasıl ki şu âyet îcazkârâne altı mertebe zemmi zemmetmekle, i’câzkârâne altı derece o cürümden zecreder.”13)

İlave Okuma

Dipnotlar

1)
İbn Manzur, Lisânü’l-Arab, Beyrut, (t. y.), gyb maddesi.
2)
Kenzu’l-ummâl, 3/1057.
3)
Müslim, Birr 70.
4)
M. Fethullah Gülen, Kırık Testi-1, İstanbul: Nil Yayınları, 2011, s. 122.
5)
A.g.e. s. 122.
6)
A.g.e. s. 122–123.
7)
M. Fethullah Gülen, Yaşatma İdeali (Kırık Testi-11), İstanbul: Nil Yayınları, 2012, s. 183.
8)
A.g.e. s. 183.
9)
A.g.e. s. 184.
10)
M. Fethullah Gülen, Kendi Dünyamıza Doğru (Ruhumuzun Heykelini Dikerken-2), İstanbul: Nil Yayınları, 2011, s. 232.
11)
Bediüzzaman Said Nursî, Mektubat, İstanbul: Şahdamar Yayınları, 2010, s. 313.
12)
Bediüzzaman Said Nursî, Sözler, İstanbul: Şahdamar Yayınları, 2010, s. 465.
13)
A.g.e. s. 510–511.
giybet.txt · Son değiştirilme: 2024/11/26 22:31 Değiştiren: Editör