Kullanıcı Aletleri

Site Aletleri


istihsan

İstihsan

  • “İyileştirme” veya “güzel görme” anlamına gelen istihsan, İslam hukukunda, bir mesele için mevcut olan delillerle (Kur’ân, Sünnet, icmâ ve kıyas gibi) çözüm bulunamadığı veya bulunan bir çözümün, adalet veya maslahat (çıkar, yarar) açısından uygun görülmediği durumlarda kullanılır.
  • “Dünyevî-uhrevî insanlara fayda sağlayacak, uzun soluklu, sağlam ve kalıcı bir aksiyon ortaya koymak isteyen her fert, yapacağı bütün işleri belli kıstaslara bağlılık içinde, belli bir plan ve programa bağlı götürmelidir. İnanan bir insan için bu kıstaslar; edille-i asliye dediğimiz, Kitap, Sünnet, icma-ı ümmet ve kıyas-ı fukahadır. Bunun yanında bir de edille-i tâliye veya edille-i zamaniye diyebileceğimiz, maslahat, istihsan, örf gibi hususlar vardır. Bunlara bağlı içtihat ve istinbatlar olur. Fakat bilinmesi gerekir ki, bütün bu içtihat ve istinbatlar, aslî kaynaklarda bırakılan uçlar değerlendirilerek gerçekleştirilir. Yoksa müctehidin-i kiram efendilerimiz ‘min indi enfusihim’ kafalarına estiği gibi hüküm çıkarmamışlardır. Meseleyi usûl-i fıkıh ıstılahıyla ifade edecek olursak, onlar bir ‘makîsun aleyh’e dayanarak bir kıyasa gitmiş veya bir içtihatta bulunmuşlardır. Bu arada şunu da ifade etmeliyiz ki, bu çok zor ve çetin işi o büyük kametler, kılı kırk yararcasına bir hassasiyetle yerine getirmişlerdir.”1)
  • “Bizim duygu ve düşüncemizi içinde okuyabileceğimiz kültürümüzün temel kaynakları başta Kur’an, Sünnet, icmâ ve kıyastan oluşan edille-i şer’iyye-i asliyye; sonra da örf, âdet, maslahat, istihsan gibi delillerden oluşan edille-i şer’iyye-i fer’iyyedir. İşte bu kaynakları öğrenmeden, onlardaki muhkemâtı tespit etmeden başka kaynaklara açılmak, çok defa kafa karışıklıklarını da beraberinde getirir.”2)
  • “Tasavvuf erbabına göre heyman, âşık u sâlikin, yol esnasında kalbini saran sürpriz tecellî ve ilâhî mevhibelerle, taaccüp, istihsan ve ruhanî zevklere dalıp kendinden geçmesi ve iradesine hâkim olamaması demektir. Kur’ân-ı Kerim ve Sünnet-i Sahiha’da heymanla alâkalı açık bir beyan olmadığından, çoğu ehl-i hakikat, ‘dehşet’ gibi onu da makamlardan herhangi bir makam görme yerine bir hâl ve televvün şeklinde anlamışlardır.”3)
  • “Hüsün ve cemâl, görmek ve görünmek ister. Görmek ve görünmek ise; müştâk seyirci, mütehayyir istihsan edicilerin vücudunu ister. Hüsün ve cemâl; ebedî, sermedî olduğundan, müştâkların devâm-ı vücutlarını ister. Çünkü dâimî bir cemâl ise, zâil bir müştâka razı olamaz.”4)
  • “Kâinatı had ve hesaba gelmeyen tezyinât ve mehâsin ve nukûş ile süslendirip tezyin etmesi; bilbedâhe, mütefekkir istihsan edici ve mütehayyir takdir edicilerin enzârını ister. Evet, hüsün elbette bir âşık ister. Taam ise, aç olana verilir.”5)
  • “Ehl-i ilmin bir kısmında, bir enâniyet-i ilmiye bulunur. Kendi mütevazi de olsa, o cihette enâniyetlidir. Çabuk enâniyetini bırakmaz. Kalbi, aklı ne kadar yapışsa da nefsi, o ilmî enâniyeti cihetinde imtiyaz ister, kendini satmak ister, hatta yazılan risalelere karşı muâraza ister. Kalbi risaleleri sevdiği ve aklı istihsan ettiği ve yüksek bulduğu hâlde; nefsi ise, enâniyet-i ilmiyeden gelen kıskançlık cihetinde zımnî bir adâvet besler gibi, Sözler’in kıymetlerinin tenzilini arzu eder, tâ ki kendi mahsûlât-ı fikriyesi onlara yetişsin, onlar gibi satılsın.”6)

Ayrıca Bakınız

Dipnotlar

1)
M. Fethullah Gülen, Yaşatma İdeali (Kırık Testi-11), İstanbul: Nil Yayınları, 2012, s. 117.
2)
M. Fethullah Gülen, Yenilenme Cehdi (Kırık Testi-12), İstanbul: Nil Yayınları, 2013, s. 246–247.
3)
M. Fethullah Gülen, Kalbin Zümrüt Tepeleri, İstanbul: Nil Yayınları, 2008, s. 248.
4)
Bediüzzaman Said Nursî, Sözler, İstanbul: Şahdamar Yayınları, 2010, s. 73.
5)
A.g.e. s. 187.
6)
Bediüzzaman Said Nursî, Mektubat, İstanbul: Şahdamar Yayınları, 2010, s. 491.
istihsan.txt · Son değiştirilme: 2024/04/15 11:19 Değiştiren: Editör