Kullanıcı Aletleri

Site Aletleri


tecrid

Tecrid

  • “Soymak, soyulmak, yalnız bırakmak ve her şeyden el-etek çekmek mânâlarına gelen tecrid; enfüsî olarak cismanî ve bedenî arzulardan bütün bütün sıyrılmak, afâkî olarak da kalben, Allah’tan gayrı (mâsivâ) her şeyden yüz çevirip, sadece ve sadece O’na yönelme; yönelip zahirini mal ve menaldan, bâtınını da O’ndan başkasına gönül verme dağınıklığından, O’na gönül verirken de karşılık bekleme gibi garazlardan-ivazlardan pâk tutmaktır ki işte bu mülâhazaların kahramanına da ‘ehl-i tecrid’ denir.
  • Ehl-i hakikat tecridi, Tâhâ sûre-i celilesindeki فَاخْلَعْ نَعْلَيْكَ ‘Şimdi çıkar nalınlarını.’ (Tâhâ, 20/12) meâlindeki âyetle işârî olarak irtibatlandırıp, “beyt-i Hüdâ” dedikleri gönüllerini dünyevî ve uhrevî mülâhazalardan temizleyerek Hazreti Sultan'ın nüzûlüne -bu da bir müteşabih- müsait hâle getirme şeklinde anlamışlar. Bir kadem daha ötede diğer bir zümre ise onu, sâlikin, kalbî görüş, kalbî duyuş ve kalbî sezişleriyle bütün bütün Hazreti Nûru’l-Envar’a yönelip ve duygu dünyasında O’ndan başka her şeyi -tabiî istidadı ölçüsünde- ifnâ ederek sadece ve sadece O’nunla kalma hâlinden ibaret görmüşlerdir. Diğer bir açıdan tecrid, enfüsî olarak nefis, beden ve cismaniyete; afakî olarak da dünya ve içindekilere karşı tavır alma şeklinde yorumlanmıştır ki, bu dört şeyden tecerrüdle tecride ermeyen hak yolcusu, hakikî halvete ve halvetteki zevk-i ruhaniye de ulaşamaz.”1)
  • “Seyyid Şerif’in ifadesiyle, kalb ve sırdan mâsivâ paslarını silmenin bir unvanı olan tecrid, müşahede erbabının zevken ve hâlen görüp duydukları her şeyden sıyrılarak, Hazreti Şâhid-i Ezelî’nin envar-ı vücûduyla müstağrak yaşamaktan ibarettir ve bunun âsâr-ı feyzi, duyuluş ve hissedilişi de sâlikin istidat ve kâbiliyetine göre farklı farklıdır.”2)
  • “Aralarında televvün benzerliği bulunan tefridle tecrid birbirinden farklı mansıb ve zevk hâllerini ifade ederler: Tecrid, ağyârdan tamamen kat-ı alâka edip yâr ile hemdem olma hâli; tefrid ise sâlikin, kendiyle alâkalı ahvâli duyup hissetme yerine, vicdan ve tabiat ibresinin her zaman Hakk’ı gösteriyor olma mazhariyetidir. Tecridde, Hak hedefli kulluk neşvesi; tefridde ise, yol boyu mâbûdiyet mülâhazası hâkimdir. Böyle bir mülâhazanın derinliği de, herkesin istidadına vâbestedir ve duyulup hissedilen şeyler itibarıyla da derece derecedir.”3)
  • “Tevhid; mebdede, Allah’ın zâtını, كُلَّمَا خَطَرَ بِبَالِكَ فَاللهُ تَعَالى غَيْرُ ذلِكَ 4) fehvâsınca, aklen tasavvur edilebilecek her şeyden tecrid; müntehâda da, zevk u hâlin vüs’at ve derinliği ölçüsünde mâsivâyı (Allah’tan başka her şey) kalben bütün bütün unutup O’na tahsis-i nazar etmektir.” 5)

Ayrıca Bakınız

Dipnotlar

1)
M. Fethullah Gülen, Kalbin Zümrüt Tepeleri, İstanbul: Nil Yayınları, 2008, s. 374.
2)
A.g.e. s. 375.
3)
A.g.e. s. 377.
4)
Allah, senin aklına gelen her şeyin verâsındadır. Bkz.: El-Herevî, er-Raddü alel-Kâilîn bi Vahdeti’l-Vücûd 1/16, 90.
5)
A.g.e. s. 390.
tecrid.txt · Son değiştirilme: 2024/03/16 17:52 Değiştiren: Editör