Kullanıcı Aletleri

Site Aletleri


imtihan

İmtihan

  • “‘Allah aramızdan bula bula bunları mı lütfuna lâyık gördü?’ demeleri için, onların bir kısmını diğer bir kısmıyla işte böyle imtihan ettik. Şükredenleri en iyi bilen Allah değil midir?” (En’am, 6/53).
  • “Görmüyorlar mı ki, her sene birkaç defa imtihan mahiyetinde çeşitli belâ ve musibetlerle karşı karşıya geliyorlar. Buna rağmen ne tevbe ediyorlar ne de düşünüp ibret alıyorlar!” (Tevbe, 9/126).
  • İmtihan unsurlarından en önemlisi –bana göre– Kur’ân’ın, ‘Bazınızı bazınız ile imtihan ediyoruz.’ (En’âm, 6/53) âyetinde ifade buyurduğu, dine, imana hizmet edenlerin kendi aralarında imtihan olmalarıdır. Böyle bir imtihan, imtihanların en korkuncu ve kazanma kuşağında kaybetmeye en yakın olanıdır.”1)
  • “Yeryüzünde karışıklık, kargaşa, fitne ve fesat, insanoğlu yaratıldığı günden bu yana her zaman var olmuş ve kıyamete kadar da var olacaktır. Bazen sulh erlerinin karşı koymasıyla duraklayacak, bazen Cenâb-ı Hakk’ın ekstra inayetleriyle engellenecek, ama her zaman yeniden zaaflarımızın, ihtiraslarımızın bağrında boy atıp gelişecektir. Bugüne kadar hep böyle oldu; bundan sonra da böyle olacağa benzer.”2)
  • “İnsanın dünyada karşılaştığı pek çok musibet ve ahirette defterini alacağı âna kadar yoluna çıkan akabeler, zâhirde onun aleyhinde gibi gözükse de hakikatte bunlar onu alıp firdevslere uçuran birer merdiven hükmündedirler. Beled sûresindeki ‘Biz insanı meşakkat, imtihan ve çile ile içli dışlı yarattık.’ (Beled, 90/4) âyeti insanın bu çileli hayatını ne güzel resmeder.”3)
  • “… hakikate âşina bir gönül için her imtihan, insanı gökler ötesi âlemlere uçuran bir kanat ve imtihanda görülen her sıkıntı da ona güç ve canlılık kazandıran bir iksirdir.”4)
  • “… istiğna sadece maddî ücretlerle alâkalı bir mesele değildir. Cenâb-ı Hakk’ın insana bahşettiği akıl, zekâ, mantık ve muhakeme kabiliyeti, sevk ve idaredeki yüksek performans gibi donanımlar da bir imtihan vesilesidir. İşte bu tür mazhariyetler sonucunda elde edilebilecek maddî-mânevî makam ve mansıplar, ad ve unvanlar, nam u nişan, teveccüh ve iltifatlar mevzuunda da insan beklentiye girmemeli ve hep istiğna ruhuyla hareket etmelidir. Üstad Hazretleri bir yerde sebeb-i mesuliyet ve hatar olan metbuiyete, tâbiiyetin tercih edilmesi gerektiğini hatırlatıyor. Yani varsın, önümüze başkaları geçsin, başkaları imam olsun. Meselâ, mihraba geçtik ve insanlar da arkamızda saf bağladı. Tam o esnada gördük ki, arkamızda imamet vazifesini yapacak birisi var. Hemen geriye çekilmesini bilmeli ve onun imamete geçmesini temin etmeliyiz. Ve yine diyelim ki, yirmi-otuz sene değişik yerlerde hak ve hakikate hizmet ettik, işin tabiî seyri içerisinde insanların imreneceği, teveccüh göstereceği bir konumu bize emanet ettiler. İşte bu noktada her zaman kendimizi diken üstünde duruyor gibi görmeli ve acaba bana ne zaman ‘Gel!’ diyecekler; diyecek de beni bu vebalden kurtaracaklar mülâhazasını taşımalıyız. Evet, çok rahatlıkla, bir dönem önünde yürüdüğümüz insanların arkasına geçebilmeli ve onları takip edebilecek kıvamda olmalıyız.”5)
  • İnsan, dünyada kendisine verilen her şeyle imtihan olur, meselâ, aile de, imkân da, çocuk da böyle birer imtihan unsurudur. Kur’ân-ı Kerim’in beyânına göre, Hz. İbrahim ve Hz. Zekeriya’da çocuk sahibi olma arzusu vardı. Hz. İbrahim’ın (as) ve zevcesinin böyle bir arzu taşıdığını, meleğin gelip de kendilerine çocuk müjdesi verdiği zaman gösterdikleri sevinçten anlıyoruz. Hz. Zekeriya (as) ise, bu arzusunu açıktan izhar buyurmuştu. Neticede, hem Hz. İbrahim (as), hem de Hz. Zekeriya (as) çocuklarıyla imtihana tâbî tutuldular. Hz. İbrahim (as), isteğini içinde tuttuğu için, çocuğunu kesme emriyle imtihan olundu. Hz. Zekeriya (as) açıktan istekte bulunduğu içindir ki, hem kendisi, hem de oğlu Hz. Yahya (as) Yahudiler tarafından kesilmekle imtihana tâbi tutuldu. Herkesin imtihanı, kendi seviyesine göredir, mukarrebinin tâbi tutulduğu imtihan, herkesinkinden daha çetindir.”6)
  • İnsan her seviye ve mertebede imtihan hâlindedir. Mesela: Risâle-i Nur Külliyatı iyi bir ameliyat-ı fikriyle yapmaya vesiledir. Herkes kendi seviyesine göre okursa ve hele sürekli okursa ondan çok çok istifade edebilir. Çünkü bu eserler Kur’ân’dan mülhem pırıltılardır. Öyle olması da bir imtihandır. Eserlerde kullanılan ifade tarzı da bir imtihan. Bediüzzaman’ın ekrad içinde neşeti de ayrı bir imtihandır. Bazıları işte bu noktalara takılıp kalabilir ve o bereketli zat ve eserlerinden yararlanmayabilirler. Bunun için, insan; Allah’tan (cc) devamlı olarak istikamet istemeli. Nasıl ki gündüz yaptığı ibadetten dolayı yorulan bir insan, uyuduğu zaman da ibadet yapmış gibi sevap alır. Öyle de hayatının her saniyesinde istikamet arzusuyla dopdolu yaşayan bir insana da Allah (cc) bir gün bunu lütfedebilir.”7)
  • “Bu dünya bir meydan-ı tecrübe ve imtihandır ve dâr-ı teklif ve mücâhededir. İmtihan ve teklif, iktizâ ederler ki, hakikatler perdeli kalıp, tâ müsâbaka ve mücâhede ile Ebûbekir’ler, âlâ-yı illiyyîne çıksınlar ve Ebûcehil’ler, esfel-i sâfilîne girsinler. Eğer masumlar, böyle musibetlerde sağlam kalsaydılar, Ebûcehil’ler, aynen Ebûbekir’ler gibi teslim olup, mücâhede ile mânevî terakki kapısı kapanacaktı ve sırr-ı teklif bozulacaktı.”8)
  • “Hakîm-i Ezelî, inâyet-i sermediye ve hikmet-i ezeliyenin iktizası ile şu dünyayı, tecrübeye mahal ve imtihana meydan ve esmâ-yı hüsnâsına ayna ve kalem-i kader ve kudretine sayfa olmak için yaratmış. Ve tecrübe ve imtihan ise neşv ü nemaya sebeptir. O neşv ü nema ise, istidatların inkişafına sebeptir. O inkişaf ise, kabiliyetlerin tezahürüne sebeptir. O kabiliyetlerin tezahürü ise, hakâik-i nisbiyenin zuhuruna sebeptir. Hakâik-i nisbiyenin zuhuru ise, Sâni-i Zülcelâl’in esmâ-yı hüsnâsının nukuş-u tecelliyâtını göstermesine ve kâinatı mektûbât-ı Samedâniye suretine çevirmesine sebeptir. İşte şu sırr-ı imtihan ve sırr-ı teklif iledir ki; ervâh-ı âliyenin elmas gibi cevherleri, ervâh-ı sâfilenin kömür gibi maddelerinden tasaffi eder, ayrılır.”9)
  • “Şu dâr-ı dünya, meydan-ı imtihandır ve dâr-ı hizmettir. Lezzet ve ücret ve mükâfât yeri değildir. Madem dâr-ı hizmettir ve mahall-i ubûdiyettir. Hastalıklar ve musîbetler, dinî olmamak ve sabretmek şartıyla o hizmete ve o ubûdiyete çok muvâfık oluyor ve kuvvet veriyor. Ve her bir saati, bir gün ibâdet hükmüne getirdiğinden şekvâ değil, şükretmek gerektir.”10)
  • “… sırr-ı teklif olan imtihan ve tecrübe muktezasıyla, elbette bedâhet derecesinde ve ister istemez tasdike mecbur kalacak derecede mucize olmazdı. Çünkü sırr-ı imtihan ve hikmet-i teklif iktiza eder ki, akla kapı açılsın ve aklın ihtiyârı elinden alınmasın. Eğer gayet bedihî bir surette olsa, o vakit aklın ihtiyârı kalmaz, Ebûcehil de Ebûbekir (radiyallâhu anh) gibi tasdik eder, imtihan ve teklifin faydası kalmaz, kömürle elmas bir seviyede kalırdı.”11)
  • “İşte bu meselemizde elmaslar şişelerden, sıddık fedakârlar mütereddit sebatsızlardan ve hâlis muhlisler, benlik ve menfaatini bırakmayanlardan ayrılmak için bu şiddetli imtihana girmemizin iki sebebi var: Birisi: Ehl-i dünya ve siyasetin evhamlarına dokunan kuvvetli bir tesanüd ve ihlâsla fevkalâde hizmet-i diniyedir. Zulm-ü beşer buna baktı. İkincisi: Herkes kendi başına bu kudsî hizmete tam ihlâs ve tam tesanütle tam liyakat göstermediğimizden, kader dahi buna baktı. Şimdi kader-i İlâhî, ayn-ı adalet içinde hakkımızda ayn-ı merhamettir ki, birbirine müştak kardeşleri bir meclise getirdi, zahmetleri ibadete ve zayiatları sadakaya çevirdi. Ve yazdıkları risaleleri her taraftan nazar-ı dikkati celb etmek ve dünyanın mal ve evlâdı ve istirahati pek muvakkat ve geçici ve herhalde bir gün onları bırakıp toprağa girecek olmasından, onların yüzünden âhiretini zedelememek ve sabır ve tahammüle alışmak ve istikbaldeki ehl-i imana kahramanâne bir nümune-i imtisâl, belki imamları olmak gibi çok cihetle ayn-ı merhamettir. Fakat yalnız bir cihet var ki, beni düşündürüyor. Nasıl bir parmak yaralansa göz, akıl, kalb ehemmiyetli vazifelerini bırakıp onunla meşgul oluyorlar. Öyle de, bu derece zarurete giren sıkıntılı hayatımız, yarasıyla kalb ve ruhumuzu kendiyle meşgul eder.”12)
  • “Ubûdiyette ancak teslimiyet vardır. Tecrübe, imtihan yoktur. Çünkü seyyid, efendi; abdini, hizmetkârını tecrübe ve imtihan edebilir. Fakat abd seyyidini imtihan etmek selâhiyetinde değildir. Ve keza insan Rabb’ini, Hâlık’ını tecrübe edemez.”13)

Ayrıca Bakınız

İlave Okuma

Dipnotlar

1)
M. Fethullah Gülen, Prizma-3, İstanbul: Nil Yayınları, 2008, s. 56.
2)
M. Fethullah Gülen, Kendi Dünyamıza Doğru (Ruhumuzun Heykelini Dikerken-2), İstanbul: Nil Yayınları, 2011, s. 56.
3)
M. Fethullah Gülen, Fikir Atlası (Fasıldan Fasıla-5), İstanbul: Nil Yayınları, 2011, s. 45.
4)
M. Fethullah Gülen, Buhranlar Anaforunda İnsan (Çağ ve Nesil-2), İstanbul: Nil Yayınları, 2011, s. 38.
5)
M. Fethullah Gülen, Yaşatma İdeali (Kırık Testi-11), İstanbul: Nil Yayınları, 2012, s. 119.
6)
M. Fethullah Gülen, Fasıldan Fasıla-1, İstanbul: Nil Yayınları, 2008, s. 26.
7)
A.g.e. s. 124.
8)
Bediüzzaman Said Nursî, Sözler, İstanbul: Şahdamar Yayınları, 2010, s. 183.
9)
A.g.e. s. 579.
10)
Bediüzzaman Said Nursî, Lem’alar, İstanbul: Şahdamar Yayınları, 2010, s. 11.
11)
Bediüzzaman Said Nursî, Mektubat, İstanbul: Şahdamar Yayınları, 2010, s. 99–100.
12)
Bediüzzaman Said Nursî, Şuâlar, İstanbul: Şahdamar Yayınları, 2010, s. 398–399.
13)
Bediüzzaman Said Nursî, Mesnevî-i Nûriye, İstanbul: Şahdamar Yayınları, 2007, s. 134.
imtihan.txt · Son değiştirilme: 2024/02/27 16:23 Değiştiren: Editör