Kullanıcı Aletleri

Site Aletleri


sukur

Şükür

  • “Görülen herhangi bir iyiliğe karşı gösterilen memnuniyet ve minnettarlık mânâlarına gelen şükür; ıstılahta, insana bahşedilen duygu, düşünce, âzâ ve cevarihi yaratılış gayeleri istikametinde kullanmaya denir ki; kalble, lisanla ifa edilebileceği gibi bütün uzuvlarla da yerine getirilebilir.”1)
  • “… lisanın şükrünü evrâd ü ezkâr, kalbin şükrünü yakîn ve istikamet, cevârihin şükrünü de ibadet ü taat şeklinde yorumlayanlar olmuştur. Onun böyle bütün bir iman ve ibadete taallukundan ötürüdür ki, büyükler ona imanın yarısı nazarıyla bakmış, kendi şümûlü içinde sabırla müşterek mütalâa etmişlerdir.”2)
  • Şükür, ihsan edeni, ihsanını zikretmekle övmektir.”3)
  • Halvetten maksat, kalb evini Allah’tan başkasından arındırmak ve Hakk’ın sayısız nimetlerini düşünmek ve ona şükretmektir. Yani tefekkür, tezekkür ve şükürdür.”4)
  • “Bütün dünya; azıyla çoğuyla, acısıyla tatlısıyla, başıyla sonuyla, her şey, ama her şey, Allah’ın kulu imtihan etmesi içindir. Bütün bu deneme ve imtihan vesileleri iki noktada toplanır. Sabır ve şükür. Kul ya nimete şükreder ya da musibete sabreder.”5)
  • “Ebu Osman (Mağribi) şöyle der: ‘Şükür, şükürden aciz olduğunu bilmektir.’ Cüneyd şöyle der: ‘Şükür, kendini nimete ehil görmemendir.’ ‘Şükür, boyun eğerek nimeti sahibine nispet etmektir.’ ‘Şükür, mevcudu (şükür yoluyla) bağlamak ve (böylelikle) elde olmayanı da avlamaktır (çünkü şükretmek nimeti artırır).”6)
  • Şükür, nimet verenin nimetlerini O’nu överek itiraf etmektir. Şükür; kalble itiraf, dille sena ve bedenle amel cinsinden yapılan bir şeydir.”7)
  • “Mün’im-i Hakiki, bizden o kıymettar nimetlere, mallara bedel istediği fiyat ise; üç şeydir: Biri zikir, biri şükür, biri fikirdir. Başta ‘Bismillâh’ zikirdir. Âhirde ‘Elhamdülillâh’ şükürdür. Ortada, ‘Bu kıymettar harika-yı sanat olan nimetler; Ehad-i Samed’in mucize-i kudreti ve hediye-i rahmeti olduğunu düşünmek ve derk etmek’ fikirdir.”8)
  • “Namazın mânâsı; Cenâb-ı Hakk’ı tesbih ve ta’zim ve şükürdür. Yâni, celâline karşı, kavlen ve fiilen ‘Sübhânallah’ deyip takdis etmek… Hem, kemâline karşı, lafzen ve amelen ‘Allahu Ekber’ deyip ta’zim etmek… Hem, cemâline karşı, kalben ve lisânen ve bedenen ‘Elhamdülillâh’ deyip şükretmektir.”9)
  • “Ey ahali! Şu kasrın meliki olan Seyyidimiz, … şu görünen in’âm ve ikramlar ile size şefkatini ve merhametini gösteriyor. Siz dahi şükür ile ona hürmet ediniz.”10)
  • “Senin bir cüz-ü ihtiyârın bulunmakla, o nimetlerin kıymetlerini fahrin ile tenkis ediyorsun, gururunla tahrip ediyorsun ve küfrânınla ibtal ediyorsun ve temellükle gasbediyorsun. Senin vazifen fahir değil, şükürdür. Sana lâyık olan şöhret değil, tevâzûdur, hacâlettir. Senin hakkın medih değil istiğfardır, nedâmettir. Senin kemâlin hodbinlik değil, hüdâbînliktedir.”11)
  • “… bütün nimetlere ve meyvelere, zâtları için muhabbet edilse, yalnız maddî lezzetleriyle gafilâne telezzüz etse, o muhabbet nefsanîdir. O lezzetler de geçici ve elemlidir. Eğer Cenâb-ı Hakk’ın iltifâtât-ı rahmeti ve ihsanatının meyveleri cihetiyle sevse ve o ihsan ve iltifâtâtın derece-i lütuflarını takdir etmek sûretinde kemâl-i iştiha ile lezzet alsa; hem mânevî bir şükür, hem elemsiz bir lezzettir.”12)
  • “Hâlık-ı Rahmân’ın, ibâdından istediği en mühim iş şükürdür. Furkan-ı Hakîm’de gayet ehemmiyetle şükre davet eder ve şükretmemekliği, nimetleri tekzip ve inkâr suretinde gösterir… Evet Kur’ân-ı Hakîm, nasıl ki şükrü netice-i hilkat gösteriyor. Öyle de kur’ân-ı kebîr olan şu kâinat dahi gösteriyor ki, netice-i hilkat-i âlemin en mühimi şükürdür. Çünkü kâinata dikkat edilse görünüyor ki, kâinatın teşkilâtı şükrü intâc edecek bir surette, her bir şey bir derece şükre bakıyor ve ona müteveccih oluyor. Güya şu şecere-i hilkatin en mühim meyvesi şükürdür ve şu kâinat fabrikasının çıkardığı mahsûlâtın en âlâsı şükürdür.”14)
  • “Şimdi, görüyoruz ki; her şey nasıl ki rızkın etrafında toplanmış, ona bakıyor. Öyle de rızık dahi bütün envâıyla, mânen ve maddeten, hâlen ve kâlen şükürle kaimdir, şükürle oluyor, şükrü yetiştiriyor, şükrü gösteriyor. Çünkü rızka iştah ve iştiyak, bir nevi şükr-ü fıtrîdir ve telezzüz ve zevk dahi gayr-i şuurî bir şükürdür ki, bütün hayvanâtta bu şükür vardır. Yalnız insan, dalâlet ve küfürle o fıtrî şükrün mahiyetini değiştiriyor, şükürden şirke giriyor.”15)
  • Şükrün mikyası, kanaattir ve iktisattır ve rızadır ve memnuniyettir. Şükürsüzlüğün mizanı, hırstır ve israftır, hürmetsizliktir; haram-helâl demeyip, rast geleni yemektir. Evet hırs, şükürsüzlük olduğu gibi; hem sebeb-i mahrumiyettir, hem vâsıta-yı zillettir.”16)

Şükr-ü Mutlak

  • İnsanı, bu câmiiyete göre en âlâ bir mevki olan ahsen-i takvime çıkarmak vâsıtası, şükürdür. Şükür olmazsa esfel-i sâfilîne düşer, bir zulm-ü azîmi irtikâp eder. Elhâsıl, en âlâ ve en yüksek tarîk olan tarîk-i ubûdiyet ve mahbubiyetin dört esasından en büyük esası şükürdür ki, o dört esas şöyle tâbir edilmiş: ‘Der tarîk-i acz-mendî lâzım âmed çâr çiz: Acz-i mutlak, fakr-ı mutlak, şevk-i mutlak, şükr-ü mutlak, ey aziz!’”17)
  • “… acz u fakr şuuruyla bezeli bir mü’min için, Cenâb-ı Hakk’ın öyle teveccühleri olur ki, bakarsınız Allah (celle celâluhu), hiç olmayacak şeyleri ona yaptırtır. Her şey öyle yerli yerindedir ki, dehrin hâdiseleri karşısında birilerinin onu kurtarmak için müdahale edip by-pass yapmasına ihtiyaç kalmaz. Bu durumu gören fert, olup bitenler karşısında ‘Ümitsizlik ve yeise düşecek ne var?’ diyerek şevkle hareket eder. ‘Niçin şükür duyguları içinde O’nun yolunda koşturup durmayayım ki!’ der, şevkle şahlanır. Daha sonra da sağanak sağanak başından aşağıya yağan nimetler karşısında sürekli tahdis-i nimet mülâhazasıyla gerilime geçer ve bir ömür boyu hız kesmeksizin yoluna devam eder. İşte Üstad Hazretlerinin, insanı şevk-i mutlak ve şükr-ü mutlaka ulaştıran acz u fakr mülâhazası budur. Yoksa buradaki fakirlik ve acziyetten kasıt, maddî fakirlik, insanın dünya adına hiçbir şeye malik olmaması demek değildir. Evet, Hz. Pîr’in ortaya koyup anlatmak istediği acziyet ve fakirlik, insanın, insanî realiteler içinde neye malik olduğunu ve ne kadar aciz olduğunu görüp idrak etmesi demektir. İşte bu yapılabildiği takdirde kalbdeki nokta-i istinat ve nokta-i istimdat tam duyulup hissedilecek ve böylece insan, kendini Hakk’a ulaştıran, Allah’la münasebetini derinleştiren kestirme bir yola girmiş bulacaktır.”18)

Ayrıca Bakınız

İlave Okuma

Dış Bağlantılar

Diğer Diller

Dipnotlar

1)
M. Fethullah Gülen, Kalbin Zümrüt Tepeleri, İstanbul: Nil Yayınları, 2008, s. 142.
2)
A.g.e. s. 143.
3)
Ali ibn Muhammed es-Seyyid eş-Şerif Cürcani, Tarifat: Arapça-Türkçe Terimler Sözlüğü, tercüme ve şerh: Arif Erkan, İstanbul: Bahar Yayınları, 1997, s. 130.
4)
A.g.e. s. 102.
5)
Ebu Abdullah el-Hâris b. Esed el-Muhâsibî, Adabü’n-Nüfus, Bed’ü men enâbe ilallah, nşr. Mecdî Fethî es-Seyyid, Kahire, 1991, s. 82.
6)
Ebu’l-Kasım Abdülkerim b. Hevazin el-Kuşeyri, Er-Risaletü’l-Kuşeyriyye fi İlmi’t-Tasavvuf, Mısır, 1379/1959; Tasavvuf İlmine Dair Kuşeyri Risalesi, haz. Süleyman Uludağ, İstanbul: Dergah Yayınları, 1991, s. 88.
7)
Yusuf b. İsmail en-Nebhanî, Câmi’u Kerâmâti’l-Evliyâ, I, Mısır, 1329/1911, s. 313.
8)
Bediüzzaman Said Nursî, Sözler, İstanbul: Şahdamar Yayınları, 2010, s. 6.
9)
A.g.e. s. 42.
10)
A.g.e. s. 129.
11)
A.g.e. s. 243.
12)
A.g.e. s. 699.
13)
Bediüzzaman Said Nursî, Lem’alar, İstanbul: Şahdamar Yayınları, 2010, s. 335.
14)
Bediüzzaman Said Nursî, Mektubat, İstanbul: Şahdamar Yayınları, 2010, s. 411.
15)
A.g.e. s. 412.
16)
A.g.e. s. 413.
17)
A.g.e. s. 414.
sukur.txt · Son değiştirilme: 2024/02/27 16:24 Değiştiren: Editör