Kullanıcı Aletleri

Site Aletleri


incizap

İncizap

  • Cezbe, insanın özüyle irtibatlı ‘ile'l-merkez=merkez çek’ bir kuvve-i kudsiye tarafından, yine onun yaratılış gâyesine ve mahiyet ibresinin gösterdiği ufka doğru bir çekme ve cezbetme ise; incizap, ruha vârid bu davete, onun karşı koymadan ‘severek, isteyerek geldim’ demesidir.”1)
  • “Her şeyden evvel cezbe bir istidat ve bir ilk mevhibedir. Allah’ın bu ilk cebrî atâsı olmadığı takdirde, hak yolcusu, mücerred riyâzet, ibadet ve tasfiye ile ne o cezbeyi elde edebilir, ne incizaba erebilir ne de ‘ism-i Vedûd’dan süzülüp gelen ışıkla, kâinat çehresindeki cezb ü incizap dalgalanmalarını görüp anlayabilir.. ve böyle birisine, “hiçbir şey değil” denmesi doğru olmasa bile, ciddi bir şey olduğunu söylemek de oldukça zordur.”2)
  • Aşk yolu, acz-fakr yoluna biraz muhalif gibidir. İnsan, perde hâlinde açılan menfezden Allah’a bakabilir. Aşkta, acz ü fakrın insan ruhuna kazandırdığı ‘hiç olma’ hâletini kaybetme söz konusu olabilir. Aşkta ikilik vardır fakat, varlığı nefyetme yoktur. Tabiî ki bütün bunlar, vicdanlarında Allah’a kurbiyete erememişler için tantanalı sözler. Bence insan, Allah’a aşk, şevk, cezb ü incizap ve acz ü fakr gibi yüzlerce yolla ulaşabilir. Bazıları vicdanında duyarlar ama, bunu ifade edemezler. Zira o, hâldir ve o hâli kelimenin dar kalıpları istiap edemez.”3)
  • “Mü’min her gün kendi kendine, ‘Ben Allah’ı şu kadar biliyorum; fakat bu yetmez bana; O’nu öyle bilmeliyim ki, imanım, mârifetim, Allah’a karşı alâkam, –bazen aşk, bazen muhabbet, bazen iştiyak, bazen Cenâb-ı Hakk’ın inayeti mânâsına da gelen cezb ve bazen de o inayete kendini salma mânâsında incizap şeklinde tecellî eden alâkam– daha da kuvvetlensin ve mertebe katetsin.’ demelidir.”4)
  • “Biz varlığa, varlığın kaynağına, Kitap ve Sünnet adesesiyle bakacak, Yaratan’a karşı gönüllerimizde tutuşturduğumuz sevgiyi, aşk u hummayı, O’ndan ötürü, bütün varlığa karşı duyduğumuz alâkayı bu iki kaynağın dengeleyici prensiplerine ve metafiziğe açık enginliklerine sığınarak gerçekleştireceğiz. Zira insanın menşei, kâinattaki yeri, var olmasının hedefi, takip edeceği yol ve bu yolun sonu, bu iki kaynakta, insan düşüncesi, insan hissi, insan şuuru ve insan beklentileriyle o denli uyum içindedir ki onu hissedip de hayret etmemek ve hayranlık duymamak mümkün değildir. Bu iki ak kaynak, gönül erleri için birer aşk u şevk fevvâresi, birer cezb u incizap madenidir.”5)
  • Sahabelerin kurbiyet-i ilâhiye noktasındaki makamlarına velâyet ayağıyla yetişilmez. Çünkü; Cenâb-ı Hak, bize akrebdir ve her şeyden daha ziyade yakındır. Biz ise, O’ndan nihayetsiz uzağız. O’nun kurbiyetini kazanmak iki suretle olur.
  • Birisi: Akrebiyetin inkişafıyladır ki, nübüvvetteki kurbiyet ona bakar ve nübüvvet verâseti ve sohbeti cihetiyle sahabeler o sırra mazhardırlar.
  • İkinci suret: Bu’diyetimiz noktasında kat’-ı merâtib edip bir derece kurbiyete müşerref olmaktır ki, ekser seyr u sülûk-u velâyet ona göre ve seyr-i enfüsî ve seyr-i âfâkî bu suretle cereyan ediyor. İşte, birinci suret sırf vehbîdir, kesbî değil. İncizaptır, cezb-i Rahmânî’dir ve mahbubiyettir. Yol kısadır, fakat çok metin ve çok yüksektir ve çok hâlistir ve gölgesizdir. Diğeri kesbîdir, uzundur, gölgelidir. Acaib hârikaları çok ise de kıymetçe, kurbiyetçe evvelkisine yetişemez.”6)
  • “Ey insan! Bilir misin nereye gidiyorsun ve nereye sevk olunuyorsun? Otuz İkinci Söz’ün âhirinde denildiği gibi; dünyanın bin sene mesûdâne hayatı, bir saat hayatına mukabil gelmeyen Cennet hayatının, o Cennet hayatının dahi bin senesi, bir saat rü’yet-i cemâline mukabil gelmeyen bir Cemîl-i Zülcelâl’in daire-i rahmetine ve mertebe-i huzuruna gidiyorsun. Müptelâ ve meftun ve müştak olduğunuz mecazî mahbublarda ve bütün mevcudât-ı dünyeviyedeki hüsün ve cemâl, O’nun cilve-i cemâlinin ve hüsn-ü esmâsının bir nevi gölgesi ve bütün Cennet, bütün letâifiyle bir cilve-i rahmeti ve bütün iştiyaklar ve muhabbetler ve incizaplar ve cazibeler, bir lem’a-yı muhabbeti olan bir Mâbud-u Lemyezel’in, bir Mahbub-u Lâyezâl’in daire-i huzuruna gidiyorsunuz ve ziyafetgâh-ı ebedîsi olan Cennet’e çağrılıyorsunuz. Öyle ise kabir kapısına ağlayarak değil, gülerek giriniz!”7)
  • “Ve keza kâinat yüzünde hüsn-ü zâtîyi gösteren bir hüsn-ü arazî ve bir cemâl-i mücerredi gösteren bir cemâl-i hazîn ve mahbub-u hakikîye işaret eden bir aşk-ı sadık ve bütün esrarı cezbeden bir hakikat-i cazibeye işaret eden bir cezbe ve bir incizap vardır.”8)
  • Akıl tatil-i eşgal etse de, nazarını ihmal etse, vicdan Sâni’i unutamaz. Kendi nefsini inkâr etse de; O’nu görür, O’nu düşünür, O’na müteveccihtir. Hads ki şimşek gibi sürat-i intikaldir, daima onu tahrik eder. Hadsin muzaafı olan ilham, onu daima tenvir eder. Meyelânın muzaafı olan arzu ve onun muzaafı olan iştiyak ve onun muzaafı olan aşk-ı ilâhî, onu daima mârifet-i Zülcelâl’e sevk eder. Şu fıtrattaki incizap ve cezbe, bir hakikat-i cazibedarın cezbiyledir.”9)

Ayrıca Bakınız

Dipnotlar

1)
M. Fethullah Gülen, Kalbin Zümrüt Tepeleri, İstanbul: Nil Yayınları, 2008, s. 207.
2)
A.g.e. s. 208.
3)
((M. Fethullah Gülen, Beyan, İstanbul: Nil Yayınları, 2011, s. 62–63.
4)
M. Fethullah Gülen, Ümit Burcu (Kırık Testi-4), İstanbul: Nil Yayınları, 2011, s. 333.
5)
M. Fethullah Gülen, Ruhumuzun Heykelini Dikerken-1, İstanbul: Nil Yayınları, 2011, s. 41.
6)
Bediüzzaman Said Nursî, Sözler, İstanbul: Şahdamar Yayınları, 2010, s. 535.
7)
Bediüzzaman Said Nursî, Mektubat, İstanbul: Şahdamar Yayınları, 2010, s. 260.
8)
Bediüzzaman Said Nursî, Mesnevî-i Nûriye, İstanbul: Şahdamar Yayınları, 2007, s. 53.
9)
A.g.e. s. 236.
incizap.txt · Son değiştirilme: 2024/03/21 11:16 Değiştiren: Editör