Kullanıcı Aletleri

Site Aletleri


resha

Reşha

  • Sızıntı.1) Kendini göstermeyip kendinde aksedene en parlak şekilde ayna olan.
  • “… şu her şeyi doğrudan doğruya Cenâb-ı Hak’tan bilir, esbâbı bir perde telâkki eder fakir adam, o da ‘Reşha’ olsun. Öyle bir ‘Reşha’ ki; kendi zâtında fakirdir. Hiçbir şeyi yok ki; ona dayanıp ‘Zühre’ gibi kendine güvensin. Hiçbir rengi yok ki; onunla görünsün. Başka şeyleri de tanımıyor ki, ona teveccüh etsin. Hâlis bir safveti var ki; doğrudan doğruya güneşin timsâlini göz bebeğinde saklıyor.”2)
  • “İşte Reşha-misâl üçüncü arkadaşınız ki, hem fâkirdir, hem renksizdir. Güneş’in hararetiyle çabuk tebahhur eder, enâniyetini bırakır, buhara biner, havaya çıkar. İçindeki madde-i kesife; nâr-ı aşk ile ateş alır, ziyâ ile nura döner. O ziyânın cilvelerinden gelen bir şuaa yapışır, yanaşır. Ey Reşha-misâl! Madem doğrudan doğruya güneşe aynadarlık ediyorsun, sen hangi mertebede bulunsan bulun, ayn-ı şemse karşı aynelyakîn bir tarzda, sâfi bakılacak bir delik, bir pencere bulursun. Hem o şemsin âsâr-ı acîbesini ona vermekte müşkülat çekmeyeceksin. Ona lâyık haşmetli evsafını tereddütsüz verebilirsin. Saltanat-ı zâtiyesinin dehşetli âsârını ona vermekte, hiçbir şey senin elinden tutup ondan vazgeçiremez. Seni ne berzahların darlığı, ne kabiliyetlerin kaydı, ne aynaların küçüklüğü seni şaşırtmaz; hilâf-ı hakikate sevk etmez. Çünkü sen, sâfi, hâlis, doğrudan doğruya ona baktığın için anlamışsın ki, mazharlarda görünen ve aynalarda müşâhede olunan güneş değil, belki bir nevi cilveleridir, bir çeşit renkli akisleridir. Çendan o akisler onun unvanlarıdır. Fakat bütün âsâr-ı haşmetini gösteremiyorlar.”3)
  • “… her bir insan, o Hâlık-ı Zülcelâl’e karşı hadsiz bir muhabbete müstaid olduğu gibi, o Hâlık dahi herkesten ziyâde cemâl ve kemâl ve ihsânına karşı hadsiz bir mahbûbiyete müstehaktır. Hattâ insan-ı müminde, hayatına ve bekâsına ve vücuduna ve dünyasına ve nefsine ve mevcûdâta karşı türlü türlü muhabbetleri ve şedid alâkaları, o istidâdmuhabbet-i ilâhiyenin tereşşuhâtıdır. Hattâ insanın mütenevvi hissiyât-ı şedîdesi, o istidâdmuhabbetin istihâleleridir ve başka şekillere girmiş reşhalarıdır.”4)
  • “… mesela, sizde kemâl mertebede manevî derinliğe götürecek bir his kabiliyeti var. Ancak bunu pratik ile takviye etmeniz lâzım ki bir işe yarasın. Evet, sizi uzun boylu kapıda tutmadan postta ya da sedirde oturtmazlar. Kaldı ki, sedir de istidadınıza göre olur. Evet, katre iseniz katre, reşha iseniz reşha, zühre iseniz zühre makamına oturtulursunuz. Yani tamamen kalbî de olsa hissiyatlar pratik ve tecrübe ile bütünleşmelidir. Bu da iman ve İslâm’a hizmet ve bunların pratiğe dökülmesiyle mümkün olur.”5)
  • “Bir de ilmî keramet vardır ki, o da, bilginin bilinmesi, değerlendirilmesi, değerlendirilip yararlı olması adına Cenâb-ı Hakk’ın bahşettiği keramettir. İmam Gazzâlî, İmam Rabbânî, Mevlâna Halid, Şah Veliyyullah Dehlevî, Bediüzzaman gibi âlimler bu keramete mazhardırlar. Allah onlara öyle bir keramet-i ilmiye nasip etmiştir ki, ilkler diye ifadelendirdiğimiz Hz. Ebû Bekir’ler, Ömer’ler, Osman’lar, Ali’lerin hakikî varisleri sayılırlar. Evet, aynen onlar gibi olamazlar; çünkü onların durumları özeldir. Hususî bir rahle-i tedristen ders almış ve vahyin nüzulüne bizzat şahit olmuşlardır. Onların o saf ve temiz ruhları, başka akımların tesirinde kalmadığı için, Efendimiz’i (sallallâhu aleyhi ve sellem) arızasız temsil etmeleri, onlarda bir keramet şeklinde tecelli etmiştir. Onların kafası natüralizm, sosyalizm, liberalizm, kapitalizm… gibi hiçbir felsefî cereyanla malul olmamıştır. Ve dolayısıyla dimağları âdeta bir reşha gibidir. İçlerine akan hakikatler, kendi hususiyetlerini korur ve olduğu gibi onlarda tecelli edebilir ve etmiştir de. Onun için biz buna keramet-i ilmiye diyoruz ki bu da bütün kerametlerin en büyük olanıdır.”6)
  • “… kimi bütün mülâhazalarını اَلْفَقْرُ فَخْرِي7) hakikatine bağlayarak birer reşha mahiyetine bürünüp onu gözbebeğinde duymaya çalışmak suretiyle maiyyet rüyalarıyla oturup kalkmış…”8)
  • İnsanın terakki adına vird-i zeban ettiği esmânın, yine onun, mahiyet, kabiliyet ve gerçek kimliği ve Allah tarafından onun mahiyetine konan renklerle çok alâkası vardır. Meselâ ben ne kadar çok istesem de bir başkasının seviyesini yakalamam mümkün değildir. Çünkü o, doğrudan doğruya duru ve berzahsız esmâ-i ilâhiye, sıfât-ı ilâhiye ve şe’n-i Rubûbiyet’e açık bir insandır ve âdeta peyke binmiş gibi Allah’a yükselir. Bu hakikat, Yirmi Dördüncü Söz’deki Zühre, Katre, Reşha meselelerinde ifade edilmiştir. Zühre yırtılsa, dökülse ve parçalansa da güneşle olan münasebetini değiştiremez. Çünkü güneş, onun renklerinde istihale ederek kendisini ona hissettirir. Yine katre, ne yaparsa yapsın bir reşhanın güneşle münasebetini yakalayamaz. Çünkü o bir cisimdir ve onu, ancak gözbebeğinin içine alabilir.”9)
  • “… nübüvvet, iç donanım adına her rüknü kendi varoluş gayesine yönelmiş –buna tam inkişaf etmiş de diyebiliriz– vicdanın yanında selim fıtrat, müstakim tabiat, mahiyet itibarıyla da onu arızasız aksettirmeye müsait reşha gibi ruhlara ilâhî bir atıyye, bir mevhibe, nebi de, bu mukaddes mevhibe ve atıyyenin özel temsilcisidir.”10)
  • “Nebilerin fıtratları sâfi, ruhları ulvî, iradeleri sağlam ve gönülleri de pırıl pırıldır. Allah’tan (celle celâluhu) gelen tecelliler onlarda, geldiği keyfiyet üzere tebellür eder ve kendi buudlarıyla görülür ve sezilir. Onlar güneş şualarını aksettiren ve aynen yansıtan bir sızıntı, bir reşha gibidirler; onların gönüllerinde ışık kırılması veya renk istihalesi olmaz!”11)

Dipnotlar

1)
Hizmet Hareketi’nin 1979–2016 yılları arasında neşrettiği aylık Sızıntı dergisinin ismi, reşha kelimesinden mülhemdir.
2)
Bediüzzaman Said Nursî, Sözler, İstanbul: Şahdamar Yayınları, 2010, s. 360.
3)
A.g.e. s. 361.
4)
Bediüzzaman Said Nursî, Lem’alar, İstanbul: Şahdamar Yayınları, 2010, s. 74.
5)
M. Fethullah Gülen, Fasıldan Fasıla-1, İstanbul: Nil Yayınları, 2008, s. 195–196.
6)
M. Fethullah Gülen, Fasıldan Fasıla-4, İstanbul: Nil Yayınları, 2011, s. 55.
7)
İbn Hacer, Telhîsu’l-habîr 3/109; es-Sehâvî, el-Makâsıdü’l-hasene 1/408, 762.
8)
M. Fethullah Gülen, Kalbin Zümrüt Tepeleri, İstanbul: Nil Yayınları, 2008, s. 820.
9)
M. Fethullah Gülen, Prizma-3, İstanbul: Nil Yayınları, 2008, s. 213–177.
10)
M. Fethullah Gülen, Kendi Dünyamıza Doğru (Ruhumuzun Heykelini Dikerken-2), İstanbul: Nil Yayınları, 2011, s. 134.
11)
M. Fethullah Gülen, Sonsuz Nur, İstanbul: Nil Yayınları, 2008, s. 361.
resha.txt · Son değiştirilme: 2024/07/18 11:59 Değiştiren: Editör