Kullanıcı Aletleri

Site Aletleri


gaybet

Gaybet

  • “Kaybolma, belirsizleşme diyebileceğimiz ‘gaybet’ kalbin, madde âlemiyle olan alâkalardan uzaklaşması, hatta ‘mâsivâ’ dediğimiz, Allah’tan gayrı her şeyden tecerrüd etmesi demektir ki, ‘gayb’ sözcüğünün ifade ettiği mânâdan oldukça farklı sayılır. Zira gaybın, ortada bulunmama, hâzır olmama mânâlarına gelmesine mukabil, gaybet, hâzır olduğu hâlde, mâsivâ ile alâkasızlaşma, varken yokluk içinde bulunma hâletidir.
  • Bu zaviyeden ‘gaybet’e varlıkta câri olan ahkâm ve ahvâlden kalbin tecerrüdü veya hak yolcusunun, ilâhî vâridat sağanağına mazhariyetle, nefse ait ahvâlden tamamen gâib olması da diyebiliriz ki, böyle ilâhî vâridlerin temâdisi, göz kamaştırıcılığı ve tecellî-i Zât’ın kalbi tamamen istilâ etmesi sebebiyle sâlikte hem hâzır hem de gâib olma hâli beraber yaşanır. Buna, şiddet-i zuhûrdan ötürü bakarken görememe, dinlerken duyamama, düşünürken de hayret teşettütüne düşme de diyebiliriz. Böyle bir durumda hak yolcusu için huzur aynen gaybet olur, gaybet de huzur hâline gelir. Hazreti Yusuf karşısında Mısırlı kadınların, dil-dudak, el ve bıçaklarını birbirine karıştırmaları, karıştırıp bıçakları ellerine çalmaları bu konuda iyi bir misal teşkil etse gerek. Evet, O’nun Cemali’nin gölgesinin gölgesi… olan Hazreti Yusuf’un çehresini müşahede, bir ölçüde huzuru gaybete, gaybeti de huzura çevirebiliyorsa, O’nun ‘Sübühât-ı vech’inin başları nasıl döndüreceği ve bakışları nasıl bulandıracağı izahtan vâreste olsa gerek.
  • Gaybetin huzura, huzurun da tam gaybete çevrilmesi, sâlikin, O’nun Zât’ının nûrlarından başka her şeye karşı bütün bütün kapanmasıyla gerçekleşir ki, böyle bir durumda hak yolcusu, sadece O’nu duyma, O’nu düşünme, O’nun tasavvurlar üstü mülâhazasıyla oturup-kalkma ve O’na tahsis-i nazar etme suretiyle, bir taraftan hakikî huzuru idrak ederken, diğer taraftan da eşya ve hadiseleri tamamen göremez ve duyamaz hâle gelir. Bazı ahvâlin hususiyetlerine tâbi olarak sâlikin, yeniden eşyayı duyması ve hâdiseleri farketmesiyle -ki buna ‘rücû’ derler- mâsivânın huzuru öne çıkar ve kalble, Hazreti Sahib-i kalb arasında bir husûf yaşanır; iştiyak-ı tam, aşk-ı tam ve azm-i tamla aşılabilecek bir husûf… Kabz u bast gibi, huzur ve gaybubet fasılları arasında da her zaman geniş veya dar aralıklı bir tenavübîlik söz konusudur.”1)
  • “Bize bakan yönüyle gaybet, Hak’la alâkalı yanıyla ‘huzur’ diyeceğimiz hâl, sâlikin seviyesi itibarıyla da oldukça farklılık arzeder:
  • 1) Muhibbin, Mahbub-u Hakikî’den başka her şeyden gaybubetidir ki, bu seviyede seyahat eden hak yolcusu, tamamen O'na tahsis-i nazar eder; varlıkla olan zarurî ve tabiî münasebetlerinde de hep ‘O'ndan ötürü’ mülâhazasını güder: Öyle ki, seyr-i ruhanîsinde karşılaştığı her şeyde O'ndan bir şeyler duyar, bir şeyler hisseder ve her varlığı okşar-geçer.
  • 2) Yol erkânına vâkıf sâlikin gaybetidir ki, ulaştığı ufuk itibarıyla o, ruhunun derinliklerinde hâl ile ilmi müşterek duymaya başlar ve bu sayede, hâle iktiran etmeyen mücerred ilim dalâletinden ve ilimle beslenmeyen hâl gafletinden kurtularak gaybet-i halk ve huzur-u Hak'la serfiraz olur.
  • 3) Makam-ı cem’le müşerref ârifin gaybetidir ki, böyle bir zirveye terakki eden hak dostu, kendini, kendi ahvâl ve makamatını duyup hissetmediği gibi, Hazreti Zât’ın ‘Sübühât-ı Vech’iyle tamamen kül olup savrulduğundan, bazen Hazreti Esmâ ve Sıfât'ı bile mülâhaza edemeyecek kadar istiğrak içinde bulunur ki, böyle bir ruh hâletiyle o, zaman zaman, ‘vahdet-i vücûd’ düşüncesini hatırlatacak kelimelerle, yer yer de ‘vahdet-i şuhûd’u işmam edecek beyanlarla içini döker; hatta bazen, panteizmi ve monizmi hatırlatacak sözler sarfeder ki; böyle bir yaklaşım, zevkî ve hâlî bir hususu, hakikate karıştırmaktan başka bir şey değildir.”2)

Ayrıca Bakınız

Dipnotlar

1)
M. Fethullah Gülen, Kalbin Zümrüt Tepeleri, İstanbul: Nil Yayınları, 2008, s. 287–288.
2)
A.g.e. s. 288–289.
gaybet.txt · Son değiştirilme: 2024/01/11 21:19 Değiştiren: Editör