Kullanıcı Aletleri

Site Aletleri


nefs-i_emmare

Nefs-i Emmâre

  • “Daima kötüye sevk eden, sürekli günah arzusunda olan nefis.”1)
  • “Doğrusu, ben nefsimi temize çıkarmam. Çünkü Rabbimin merhamet edip korudukları hariç, nefis daima fenalığı ister, kötülüğe sevk eder.” (Yusuf, 12/53).
  • Ene, insanın benliği demektir. Ona, terbiye ve tezkiye ile nefs-i emmâreden levvameye, oradan mülheme, mutmainne, râdıyye, merdıyye ve sâfiyeye kadar terakkiye açık olan hayvanî nefis de diyebiliriz. Üstad Bediüzzaman, bu meseleye Otuzuncu Söz’de tasavvufçuların yaklaşımına benzeyen bir anlayışla açıklık getirmiş ve bir yönüyle sofilerin düşüncelerini çağa göre daha derli-toplu hâle getirmiştir.”2)
  • Nefs-i emmâre: Nefis mertebelerinin ilki nefs-i emmâredir. Buna nefs-i hayvanî de denilmektedir. Nefs-i emmâre, devamlı surette fenalığı isteyen ve insanı kötülüğe sevk eden nefistir. Bu nefis mertebesindeki insan, sadece hayvanî ve cismânî arzularını tatmin peşinde koşar ve günahlara karşı açık yaşar.”3)
  • “Nefs-i levvâmeden önceki nefis tabakası olan nefs-i emmâre, insanın boynuna taktığı gemle onu hep haram olan yerlerde gezdirir, varılması caiz olmayan eğri-büğrü yollara sevk eder, söylenmemesi gerekli olan şeyleri söylettirir, dinlenmemesi gerekli olan şeyleri dinlettirir, uzanmaması gerekli olan hususlara el uzattırır, düşünülmesi memnu olan, en azından hayalin fıskına vesile olabilecek noktalarda insanı olumsuz düşüncelere sevk edip onun hayalini fıskla kirletir. Sonra devamla hayalin fıskı, ruhun fıskına inkılap eder ve sonuç itibariyle de insan bir fâsık olup çıkar.”4)
  • Nefs-i emmâre, insana kötü ve çirkin şeyleri emreden ve yapılan bu fenalıklar karşısında herhangi bir rahatsızlık duymayan nefistir. İnsanın tabiat ve cismaniyeti eğer bir terbiye, tezkiye görmezse, ruhen terakki yoluna girip kalb tasfiyesinde bulunmazsa, Üstad’ın tabiriyle cismaniyetten çıkıp, hayvaniyeti bırakıp kalb ve ruhun derece-i hayatına yükselmezse, o nefis, insana sürekli kötülükleri emreder, fenalıklara yönlendirir ve boynuna bir ip takıp onu istediği yerde otlatır. Hâlbuki insan ipi boynunda istediği yerde otlamak üzere dünyaya gönderilmiş bir varlık değildir. Zira yaratılış gayeleri doğrultusunda o işi yapacak başka bir sürü mahlûk zaten yeryüzünde mevcut bulunmaktadır. İnsan ise yaratılmışların en şereflisi olarak Cenâb-ı Hakk'a muhatap olabilecek en mükemmel bir surette, iç-dış donanımıyla en güzel bir kıvamda yaratılmıştır.”5)
  • “… nefs-i emmâre çok ayyardır. O, insanın hiç tahmin etmediği, ihtimal vermediği noktalardan saldırır; sağdan-soldan, önden veya arkadan gelerek bir şekilde, bir yolunu bulup onu vurmaya çalışır. Evet, nefs-i emmâre, belli hikmet ve maslahatlara binaen insan bünyesine ayrılmaz bir mekanizma hâlinde yerleştirilen şeytanın ilkaâtına açık bir santral gibidir. Şeytan onunla kendini ifade eder. Onunla konuşur, onunla tesvîlât ve tezyinâtını yapar. Esasında bilinmesi gerekir ki, şeytanın bu işleri insana herhangi bir fiili ikâ etmeye yani zorla ona bir şey yaptırmaya kadir değildir. Ancak insan, gaflet, umursamazlık veya başka bir saikle kendini şeytanın aldatma ve telkinlerine açık bırakırsa, o zaman şeytan bazı şeyler yaptırtır ve o insanın ayağını kaydırır. Zira kötülüklere açık mahiyetiyle âdemoğlunun kayması, düşmesi ve yüz üstü yere kapaklanması bir açıdan çok kolaydır ve onu bu hâle düşürmek için ciddi bir cehde ihtiyaç yoktur. Biraz önce ifade edildiği gibi belki iradesinin hakkını vermemesi, dikkatli olmaması ve teyakkuzda bulunmaması onun bu duruma düşmesi için yeter bir sebeptir. İşte bundan dolayı diyoruz ki, şeytan ve nefs-i emmârenin insan üzerinde yapabildiği şey sadece tesvîlât ve tezyinâttan ibarettir.”6)
  • “… nefsini beğenen ve nefsine itimad eden, bedbahttır. Nefsinin ayıbını gören, bahtiyardır. Öyle ise sen bahtiyarsın. Fakat bazan olur ki, nefs-i emmâre, ya levvâmeye veya mutmainneye inkılâp eder, fakat silâhlarını ve cihâzâtını âsâba devreder. Âsab ve damarlar ise, o vazifeyi âhir ömre kadar görür. Nefs-i emmâre çoktan öldüğü halde, onun âsârı yine görünür. Çok büyük asfiya ve evliya var ki, nüfusları mutmainne iken, nefs-i emmâreden şekvâ etmişler. Kalbleri gayet selim ve münevver iken, emrâz-ı kalbden vâveylâ etmişler. İşte bu zatlardaki, nefs-i emmâre değil, belki âsâba devredilen nefs-i emmârenin vazifesidir. Maraz ise, kalbî değil, belki maraz-ı hayalîdir. İnşaallah, aziz kardeşim, size hücum eden nefsiniz ve emrâz-ı kalbiniz değil, belki mücahedenin devamı için beşeriyet itibarıylas âsâba intikal eden ve terakkiyât-ı daimîye sebebiyet veren, dediğimiz gibi bir hâlettir.”7)
  • “Bir zaman, evliya-i azîmeden, hem de nefs-i emmâreden kurtulanlardan bazı zevâtın, şiddetli mücahede-i nefsiye ve nefs-i emmâreden şekvâlarını gördüm. Çok hayret ettim. Hayli zaman sonra, nefs-i emmârenin kendi desâisinden başka, daha şiddetli ve daha ziyade söz dinlemez ve daha ziyade ahlâk-ı seyyieyi idame eden heves, damar, âsab, tabiat ve hissiyat halitasından çıkan ve nefs-i emmârenin son tahassungâhı bulunan, bulunup nefs-i emmâreyi tezkiyeden sonra onun eski vazife-i seyyiesini gören ve mücahedeyi âhir ömre kadar devam ettiren bir mânevî nefs-i emmâreyi gördüm. Ve anladım ki, o mübarek zatlar, hakiki nefs-i emmâreden değil, belki mecazi bir nefs-i emmâreden şekvâ etmişler. Sonra gördüm ki, İmam-ı Rabbânî dahi bu mecazi nefs-i emmâreden haber veriyor.”8)

Ayrıca Bakınız

Dipnotlar

1)
M. Fethullah Gülen, Asrın Getirdiği Tereddütler-1, İstanbul: Nil Yayınları, 2011, s. 41.
2)
M. Fethullah Gülen, Fasıldan Fasıla-4, İstanbul: Nil Yayınları, 2011, s. 50.
3)
M. Fethullah Gülen, Kendi Ruhumuzu Ararken (Prizma-9), İstanbul: Nil Yayınları, 2013, s. 171.
4)
A.g.e. s. 173.
5)
M. Fethullah Gülen, Kalb İbresi, (Kırık Testi-9), İstanbul: Nil Yayınları, 2011, s. 114–115.
6)
A.g.e. s. 118–119.
7)
Bediüzzaman Said Nursî, Mektubat, İstanbul: Şahdamar Yayınları, 2010, s. 372–373.
8)
Bediüzzaman Said Nursî, Kastamonu Lâhikası, İstanbul: Şahdamar Yayınları, 2010, s. 199.
nefs-i_emmare.txt · Son değiştirilme: 2024/04/08 19:30 Değiştiren: Editör