Kullanıcı Aletleri

Site Aletleri


nefs-i_mutmainne

Nefs-i Mutmainne

  • “Mahiyetindeki kötü duygu ve düşüncelerden temizlenmiş; güzel ahlâk ile tam donanmış olarak Cenâb-ı Hakk’ın yakınlığına ermiş, manevî huzur ve istikrar kazanmış nefis.”1)
  • “Ey nefs-i mutmainne, dön Rabbine, sen O’ndan hoşnut, O da senden hoşnut olarak; dön ve gir hâlis kullarım arasına, gir Cennetime.” (Fecr, 89/27–30).
  • Nefs-i mutmainne, itminana ermiş, iman ve irfan ufku açısından tam oturaklaşmış, Allah’ın (celle celâluhu) rıza ve hoşnutluğundan başka her şeye kapılarını kapatmış, farklı alternatif arayışlardan da kesilmiş nefis demektir.”2)
  • Nefs-i mutmainne: Oturaklaşmış ve itminana ermiş nefis demek olan bu yüksek pâyeyi ihraz eden biri, Rabbi ile münasebeti açısından vicdanı tam olarak oturaklaşmış sayılır. Nefs-i mutmainne mertebesinde insan, meseleyi sadece O’nunla münasebet çerçevesinde ele alır ve böyle biri, ihlâs-ı etemm ve ubûdiyet-i kâmileye ulaştığı için belâ da gelse, lütuf da gelse hepsini hoş karşılar.”3)
  • “Nefis, insanın özüne, kendisine denir… Ayrıca nefis kelimesi, kalb ve ruh mânâlarına da gelmektedir. Şeriat ıstılahında ise nefis; insanın gazap, şehvet gibi kuvvelerine, hayvanî arzularına esas teşkil eden temel unsurdur. O, saflaştığı zaman insana hizmetçi hâline gelebildiği gibi, saflaşacağı âna kadar da insanın mücadele aşk ve şevkinin zembereği vazifesini görmektedir. Onun için, insanı sürekli fenalıklara yönlendirene nefs-i emmâre; bir ileri bir geri değişimler arenasında ama yaptığı olumsuzluklardan rahatsızlık duyana nefs-i levvâme; ötelere açık, ilhamla müeyyed olana nefs-i mülheme; sıçrayıp tam itminana ulaşıp huzur soluklamaya durana nefs-i mutmainne; onun Hak’tan razı olduğu hâline râdıye ve nihayet Hakk’ın da kendinden razı olduğu ufka mardiye; derken zılliyet plânında enbiya ufkunun vârid ve mevhibelerine açık ve her şeyi ‘min haysü hüve hüve’ temaşa eden nefse de zâkiye veya sâfiye denmektedir.”4)
  • “Eğer nefs-i nâtıka sadece hayvanî ve cismanî arzularını yaşıyorsa, buna ‘nefs-i emmâre’ veya ‘nefs-i hayvanî’, din u takva yolunda yürümekle beraber, sık sık düşüp-kalkıyor ve her defasında kendini sorgulayarak Rabbine yöneliyorsa, buna da ‘nefs-i levvâme’, fenalıklara karşı bütün bütün tavır alıp yüzü hep Rabb'ine müteveccih bulunuyor ve safveti ölçüsünde ilâhî mevhibelere de mazhariyet kazanıyorsa ona ‘nefs-i mülheme’, ihlâs-ı etem ve ubudiyet-i kamile içinde Rabb'i ile münasebet ve muamelesi açısından vicdanı tam oturaklaşmış ise böylesi bir nefse ‘nefs-i mutmainne’, kendi murâdâtından vazgeçip Hakk'ın muradının itirazsız mümessili haline gelmiş ise artık bu da bir ‘nefs-i râziye’ ve Hak hoşnutluğunu en büyük bir gaye haline getirmiş ve her zaman o istikamette davranıyor, o hedefi gözetliyor. ‘Ben razı oldum Sen de razı ol’ mülâhazalarıyla dolup boşalıyorsa bu da bir ‘nefs-i marziyye’dir. Bunun ötesinde, istidadı elveren ve ilâhî sıfatlarla ittisafa açık peygamberâne azim sahibi bir nefse de ‘nefs-i kâmile’ veya ‘nefs-i sâfiye’ denegelmiştir.”5)
  • “Nefs-i mülhemenin nihayeti, aynı zamanda ‘ilme'l-yakîn’in zirvesi ‘ayne'l-yakîn’in de matlaı sayılır. Sâlik, bu noktaya ulaşacağı ana kadar, nazarî olarak öyle düşünmesi ve öyle demesi gerektiği için her şeyin Hakk'tan olduğunu ifade eder; bu mertebenin zirvesine erdiği andan itibaren ise, bütün benliği ile: ‘De ki hepsi Allah'tan’ (Nisâ, 4/78) telaffuz etmeye başlar ve her telaffuzunda yepyeni itminan esintileri duyar.. ve dinin emredip Allah'ın da sevdiği her şeyi tabiatının bir buudu gibi zevk etmeye başlar ki, böyle bir mazhariyeti de ancak, nefsinde itminana erenler hissedebilirler. Bunu duyan nefis bir ‘nefs-i mutmainne’ ve bu makam da nefs-i mutmainne makamıdır.
  • Nefs-i mutmainne zirvesine ulaşan bir müntehî nazarında, kendi hususiyetleriyle bütün eşya, bütün elvân u eşkâl eriyip gider ve o, sürekli ‘Lâ ilâhe illallah’ hakikatini düşünür, onu söyler; söylerken de hakikî ve aslî vücûd olarak sadece O'nu duyar.. O'nun nûr-u vücûduyla iç içe yaşar.. ve bütün varlığı, ilim ve vücûdun birer tecellîsinden ibaret olarak zevkeder.. ve böyle bir ruh hâlinin gereği olarak da bütün varlığın, O'nun feyz-i vücûduyla meydana geldiğini ilân mânâsına لاَ مَوْجُودَ فِي الْحَقِيقَةِ إِلاَّ اللهُ der. Bu mülâhaza ne bir vücûd ne de şuhûd telâkkisidir; bu öyle bir zevk ve duyuş hâletidir ki, tatmayan bilmez, bilenler de tam ifade edemez. Bu makama eren bir hak yolcusunun sinesinde O'ndan gayrı her şey, yine O'nun ziyâ-yı vücûduyla silinir gider ve her yanda sadece ve sadece Hazreti Ef'âl, Hazreti Esmâ ve Hazreti Sıfât nümâyân olmaya başlar; başlar da, gözler ve gönüller sürekli onlarla dolar-taşar. Böyle bir sermesti içinde her an ayrı bir vuslat bişaretiyle yol alan hakikat eri, biraz da, ‘ayne'l-yakîn’ derecesinde her şeyin O'na ait olduğunu duyması sonucu ‘Ballar balını buldum varlığım yağma olsun.’ diyerek, sırtında âriye bir gömlek gibi gördüğü bütün varlığını infak etmeye koşar.”6)
  • “Felsefecilerin ‘nefs-i nâtıka’, Kur’ân’ın da ‘nefs-i mutmainne’ dediği bu nefis, artık ruh ve kalb ufkuna açık, melek edalı öyle bir arzlıdır ki, ulaştığı bu nokta itibarıyla, o ana kadar hoşlanmadığı, ağır bulduğu tekâlif-i diniyeden zevk almaya başlar. O güne değin acı gördüğü şeyler birdenbire tatlılaşır; onun bu hâline muhâzî olarak latîfe-i rabbâniye ve sırrın üzerindeki nefsanîliğe ait toz-duman da tamamen silinir gider; varlık ve hâdiseler daha bir başka edaya bürünür. Her nesneden aldığı O’na çağrıyla yer yer haşyetler yaşar, zaman zaman da sevinçle coşar ve kendini ruhanîler arasında sanır.”7)
  • “… nefs-i emmare sırrını aşmaya çalıştığınız zaman, kızıl bir nur görürsünüz; nefs-i levvameye geldiğiniz zaman mavi; nefs-i mutmainneye geldiğiniz zaman da yeşil bir nur görürsünüz. Sonra bir seviyeye gelirsiniz ki, orada gördüğünüz nurun rengini tayin ve tespit edemezsiniz. Bunlar, ehlullahın müşahedesidir ve ancak vicdanî tecrübelerle inkişaf eder.”8)

Ayrıca Bakınız

Dipnotlar

1)
M. Fethullah Gülen, Asrın Getirdiği Tereddütler-1, İstanbul: Nil Yayınları, 2011, s. 41.
2)
M. Fethullah Gülen, Buhranlı Günler ve Ümit Atlasımız (Kırık Testi-14), İstanbul: Nil Yayınları, 2015, s. 136.
3)
M. Fethullah Gülen, Kendi Ruhumuzu Ararken (Prizma-9), İstanbul: Nil Yayınları, 2013, s. 172.
4)
M. Fethullah Gülen, Bir İ’câz Hecelemesi, İstanbul: Nil Yayınları, 2014, s. 202–203.
5)
M. Fethullah Gülen, Kalbin Zümrüt Tepeleri, İstanbul: Nil Yayınları, 2008, s. 427.
6)
A.g.e. s. 430.
7)
A.g.e. s. 645.
8)
M. Fethullah Gülen, Asrın Getirdiği Tereddütler-1, İstanbul: Nil Yayınları, 2011, s. 39.
nefs-i_mutmainne.txt · Son değiştirilme: 2024/05/03 16:21 Değiştiren: Editör