Kullanıcı Aletleri

Site Aletleri


enfus

Enfüs

  • Nefsin çoğulu. İç âlem.
  • “‘Ey insan, kendini oku!’ enfüsî tefekküre çağrıdır. İslâm âlimleri enfüsü iki ayrı çizgide ele alıyor: Birincisi, insanın ruhu, nefsi, vicdanı, kendi iç derinlikleri, hissi, şuuru, iradesi, latîfe-i Rabbaniyesi, bir başka tabirle “Ben”, yani egosunun etrafında şekillenen nefis; ikincisi de, anatomik ve fizyolojik yönüyle nefis. Alexis Carrel’in İnsan Bu Meçhul kitabında meseleye yaklaştığı gibi meseleye yaklaşacak olursak, bunların ikisine de enfüs denir.”1)
  • “Hadis diye rivayet edilen من عرف نفسه فقد عرف ربّه ‘Nefsini bilen Rabb’ini bilir.’ sözü de aynı mülâhaza etrafında söylenen sözlerden. Neden? Çünkü âfâkın doğru okunması, enfüsün doğru okunmasına bağlıdır. Enfüs bu mevzuda çok önemli bir kitaptır, bir fihristtir âdeta o. İnsan bu fihriste bakarak kâinatı okuyabilir. Yoksa, kâinatın en uzak çöllerine ışık hızıyla açılma imkânı bile olsa onu okuyamaz. Dolayısıyla kâinatta bütüncül nazara ulaşamaz, her şeyi göremez.”2)
  • “… insan kâinata bakarken enfüs dürbünüyle bakmalı, yani enfüsü gez-göz-arpacık hâline getirmeli ve o adeseden kâinata bakmalıdır. Çünkü enfüste cereyan eden kanunları, âfâkta da görmek mümkündür. İşte bu silsileyi takip edebildiği takdirde insan, önce enfüste derinleşebilecek, enfüsteki bütün sistemlerin, O’nun nâmütenâhî kudretiyle cereyan ettiğini müşâhede edecek, daha sonra kâinat kitabında da aynı kanunların işlediğini görecek ve böylece küllî bir nazarla âfâkı okuyabilecektir.”3)
  • “Hususiyle nefsi, kalbi, duyguları, şuurunun şuurunda olması, iradesini yönlendirmesi itibarıyla insana bakıldığında, onun hiçbir boşluğa rastlanmayacak nasıl muhteşem bir mekanizmaya sahip olduğu görülecektir. İnsan, böyle bir sistemin dümeninde bulunması, onu işletmesi ve onun merkez noktasına tahtını kurması itibarıyla onun en yakınında durduğundan dolayı, onu en iyi anlayan da kendisidir. Eğer insan enfüse açılabilir, onun maddî ve mânevî yanı üzerinde düşüncelerini derinleştirebilirse, tıpkı yeryüzünde başarılar elde ettikten sonra uzaya açılan insanlar gibi, âfâka da açılabilir. Farklı bir ifadeyle, enfüs üzerinde iç âlemlerde gerçekleştirdiği sistemli bir tefekkürle, Allah’ın (celle celâluhu) abes bir şeyi yaratmadığının farkına varan bir insan, nazarlarını dış âlemlere tevcih ettiğinde de, tıpkı çiçeklere konan bir arı gibi farklı bal özleriyle geriye dönecektir.”4)
  • “İlk Müslümanlar ilim, fen ve teknikle kalb ve kafalarını aydınlatıp, hem iç (enfüs), hem de dış dünyada (afak) derinleşmelerine karşılık şeriat-ı fıtriye ve dini emirleri birbirinden ayıranlar kendi fasit daire (kısır döngü) ve çıkmazları içinde bocalayıp durmuş ve âlem-i İslâm’ı da günümüzde olduğu gibi hep gerilerin gerisine götürmüşlerdir.”5)
  • Allah ahlâkı ile ahlâklanmak, O’nun dış âlemler (âfâk) ve iç âlemlerde (enfüs) bize duyurmak istediği şeyleri bir vâhidin birbirini tamamlayan iki yüzü gibi duyup değerlendirmek ve bütün hissettiklerimizi Kur’ân’a bağlayıp onda dinlemeye çalışmak… Evet biz, Kur’ân-ı Kerim’de hayat prensipleri olarak vaz’edilen meseleleri amelî olarak tam tatbik ettiğimiz zaman –Allah’ın tevfik ve inayetiyle– umum hayatımız da düzene bir ölçüde girecek, zannediyorum biz de işte o zaman ikilemlerden kurtulmuş olacağız.”6)
  • “… her gün yepyeni bir heyecanla âfâk ve enfüsü hallaç etme vüs’atinde, disiplinli düşünme diyeceğimiz tefekkür…”7)
  • Tefekkür; âfâk ve enfüsün tetkik u temâşâsıyla her şeyi hikmete bağlayan aydınlık ruhların yolu(dur).”8)
  • “Hak dostları, O’na ait esrara, âfâk ve enfüs âlemlerindeki tecellî-i ef’âlden tecellî-i esmâya, ondan tecellî-i sıfâta, ondan da tecellî-i Zât’a yürümüş; elde ettikleri mazhariyet ve gördükleri teveccühler sayesinde gaybî seyr ü seyahatlerini minvechin şuhûdla taçlandırmış; yer yer tecellî-i Zât aşk u iştiyakıyla çırpınıp durmuş; yol boyu kâh hâl-i pür-melâllerine âh edip inlemiş, kâh vuslat ve üns esintileriyle şâd ü hürrem olmuş, hep Allah ism-i şerifiyle nefes alıp vermişlerdir.”9)
  • “… biz, meslek itibarıyla enfüs endeksli yaşamak mecburiyetinde olan insanlarız. Başkalarının bize olan zulüm ve saldırılarında, bu durumumuzu muhafaza etmemiz de enfüs endeksli yaşadığımızın ölçüsüdür. Onlar, bize yaptıklarının cezalarını çekeceklermiş veya çekmeyeceklermiş o ayrı bir konu. Ve meselenin o yanı zannedersem bizden çok onları ilgilendirir. Biz her zaman düşüncelerimizi, nefis muhasebemize göre dizayn etmek mecburiyetindeyiz. Bunu yapmak da başkasını değil yine bizi rahatlatır.”10)
  • “Genetik biliminin son yıllarda ulaştığı nokta, varlığın mülk yanında, Kur’ân’ın tabiriyle ‘âfâk’ta keşfedilen insanlık tarihinde önemli bir husustur. Ancak bu son nokta da demek değildir. Hatta insana bir bütün olarak baktığımızda bu tür buluşlar, yine Kur’ân’ın tabiriyle onun ‘enfüs’ündeki inkişaflarıyla at başı gitmiyorsa, insanlar küstahlaşabilir ve kendilerine verilen ‘halife’lik unvanına yakışmayan tavırlar içine de girebilirler.”11)
  • “O (aleyhissalâtü vesselâm), âfak ve enfüsün fihristi, varlığın özü, usâresi, yaratılış ağacının gaye çerçevesinde en münevver meyvesi ve Yüce Yaratıcı adına bütün ins ü cinnin de efendisidir.”12)
  • “Edipler ve şairler, iç ve dış dünyalarda (enfüs ve âfâk) görüp hissettikleri güzellikleri seslendiren birer neyzene benzerler.”13)
  • Enfüse ve âfâka ait öyle delâil vardır ki, Hakk’ı inkâr etme ye ne mecal ne de mesağ vardır.”14)
  • “… insanlar tefekkür ederken, evvelâ enfüsî tefekkürle işe başlamalıdırlar. Bu bir bakıma, kitabın fihristinde, kitabın muhtevasını tanımadır ki, nerede hangi konu var bilinsin ve şaşkınlığa düşülmesin, yanlış sonuçlara varılmasın.
  • Evet, insan evvelâ kendi enfüsünde tefekkür etmeli ve meselâ, ‘Bu simada, bir sûret-i Rahmâniyet var.. Bunu yaratan O… Bu letâifi onda aksettiren yine O… Şu kulak, ancak O Rahmân’ın eliyle oraya takılmış olmalı… Bu gözün O’nun eliyle oraya yerleştirildiği açık…’ demelidir. Sonra bütün bu mânâlar birden nazara alınarak ‘vicdan musaddıkı’na emanet edilmeli; yani enfüsî tefekkürle oraya bir petek konarak, fikir arılarının getirdikleri çiçeklerin, peteğin gözlerinde bala dönüştürülmeleri sağlanmalıdır, aksine enfüsî tefekkürle bir petek oluşmamışsa, zihin arısı, âfâkî tefekkürle getirdiği balı koyacak petek bulamayacak, boşuna gel-git yaşayacaktır ki bu da dibi delik bir kovayla, dipsiz bir kuyudan su çekme gibi bir şey olacaktır. Öyle olunca da kat’iyen matlûba varılamayacak, netice elde edilemeyecek ve düşüncede gaye olan; bilginin, içimizde mârifet hüzmelerine dönüşmesi gerçekleşmeyecektir; enfüsî tefekkürledir ki her türlü bilgi sağlama bağlanmakta ve âfâkî tefekkür de bizim için mahz-ı mârifet olmaktadır.”15)
  • “… o fidanlık Mesnevî, turuk-u hafiye gibi enfüsî ve dahilî cihetinde çalışmış; kalb ve ruh içinde yol açmaya muvaffak olmuş. Bahçesi olan Risale-i Nur, hem enfüsî hem ekseri cihetinde turuk-u cehriye gibi âfâkî ve haricî daireye bakıp mârifetullaha geniş ve her yerde yol açmış. Adeta Mûsâ (aleyhisselâm)’ın asâsı gibi nereye vurmuş ise su çıkarmış…”16)
  • “Arkadaş! O Zât (aleyhissalâtü vesselâm), delâil-i âfâkiye denilen haricî delillerle musaddak olduğu gibi delâil-i enfüsiye denilen zâtında ve nefsinde sabit delil ve işaretler ile dahi musaddaktır. Çünkü o Zât şems gibidir; zâtını zâtı ile ziyalandırarak gösterir. Mesela bütün ahlâk-ı hamîdenin en yüksekleri o Zât’ta içtima etmiş olduğuna bütün âlem şehâdet ediyor. Ve keza en nezih hasletleri ve huyları ve en yüksek seciyeleri câmi’ bir şahsiyet-i mâneviye sahibi olduğuna icma vardır. Ve keza o Zât’ın en yüksek derecede bulunan zühd ve takva ve ubûdiyeti şehâdetleriyle mâlik olduğu kuvvet-i imaniye ile musaddaktır. Ve keza siyer-i nebeviyenin şehâdetiyle derece-i vüsûku ve kemâl-i ciddiyet ve metaneti ve bütün işlerinde ve harekâtında kuvvet-i emniyeti, hakka mütemessik ve hakikate sâlik olduğunu tasdik eden kat’î delillerdir. Evet yaprakların yeşilliği, çiçeklerin taravet ve güzelliği ve semerelerin tazeliği; ağacın canlı, hayatlı, hayy olduğuna sadık şahittirler.”17)
  • Âfâkî mâlûmat, yani hariçten, uzaklardan alınan mâlûmat, evham ve vesveselerden hâlî olamıyor. Amma bizzat vicdanî bir şuura mahal olan enfüsî ve dahilî mâlûmat ise evham ve ihtimallerden temizdir. Binâenaleyh merkezden muhite, dahilden harice bakmak lâzımdır.”18)

Ayrıca Bakınız

İlave Okuma

Dipnotlar

1)
M. Fethullah Gülen, Sohbet-i Cânan (Kırık Testi-2), İstanbul: Nil Yayınları, 2011, s. 163–164.
2)
A.g.e. s. 165.
3)
M. Fethullah Gülen, Mefkûre Yolculuğu (Kırık Testi-13), İstanbul: Nil Yayınları, 2014, s. 105.
4)
M. Fethullah Gülen, Buhranlı Günler ve Ümit Atlasımız (Kırık Testi-14), İstanbul: Nil Yayınları, 2015, s. 226.
5)
M. Fethullah Gülen, Kur’ân’ın Altın İkliminde, İstanbul: Nil Yayınları, 2010, s. 415.
6)
A.g.e. s. 558–559.
7)
M. Fethullah Gülen, Kalbin Zümrüt Tepeleri, İstanbul: Nil Yayınları, 2008, s. 448.
8)
A.g.e. s. 449.
9)
A.g.e. s. 740.
10)
M. Fethullah Gülen, Fasıldan Fasıla-2, İstanbul: Nil Yayınları, 2008, s. 213.
11)
M. Fethullah Gülen, Fikir Atlası (Fasıldan Fasıla-5), İstanbul: Nil Yayınları, 2011, s. 149.
12)
M. Fethullah Gülen, Kendi Dünyamıza Doğru (Ruhumuzun Heykelini Dikerken-2), İstanbul: Nil Yayınları, 2011, s. 149.
13)
M. Fethullah Gülen, Ölçü veya Yoldaki Işıklar, İstanbul: Nil Yayınları, 2011, s. 52.
14)
M. Fethullah Gülen, Kendi İklimimiz (Prizma-5), İstanbul: Nil Yayınları, 2007, s. 121.
15)
M. Fethullah Gülen, Kendi Ruhumuzu Ararken (Prizma-9), İstanbul: Nil Yayınları, 2013, s. 257–258.
16)
Bediüzzaman Said Nursî, Mesnevî-i Nûriye, İstanbul: Şahdamar Yayınları, 2007, s. 3.
17)
A.g.e. s. 18.
18)
A.g.e. s. 111.
enfus.txt · Son değiştirilme: 2024/04/27 10:00 Değiştiren: Editör