Kullanıcı Aletleri

Site Aletleri


ala-yi_illiyyin

Âlâ-yı İlliyyîn

  • İnsanlığın, kemâlin en yüksek derecesi.
  • “Sayfa-yı âlemin eb’âd-ı vâsiasında Nakkaş-ı Ezelî’nin yazdığı silsile-i hâdisatın satırlarına hikmet nazarıyla bak ve fikr-i hakikatle sarıl. Tâ ki mele-i âlâdan uzanan şu selâsil-i resâil, seni âlâ-yı illiyyîn-i tevhide çıkarsın.”1)
  • “Hem, ekser envâ-ı kâinat o Zât’ın birer meyve-i mucizesini taşımak sûretiyle O’nun vazifesini ve memuriyetini alkışlasa, elbette o Zât; şu kâinat Hâlık’ının en sevgili mahlûkudur. Hem bütün insâniyet, bütün istidâdiyle istediği bekâ gibi bir hâceti ki, o hâcet ise, insanı esfel-i sâfilînden âlâ-yı illiyyîne çıkarıyor. Elbette o hâcet, en büyük bir hâcettir ve en büyük bir abd, umumun nâmına onu Kâdiü’l-hâcât’tan isteyecek.”2)
  • “Bak! Hem öyle bir maksad, öyle bir gaye için saadet isteyip, dua ediyor ki; insanı ve bütün mahlûkatı esfel-i sâfilîn olan fenâ-yı mutlaka sukuttan, kıymetsizlikten, faydasızlıktan, abesiyetten; âlâ-yı illiyyîn olan kıymete, bekâya, ulvî vazifeye, mektûbât-ı samedâniye olması derecesine çıkarıyor.”3)
  • “Şimdi hayatının saadet içindeki kemâli ise: Senin hayatının aynasında temessül eden Şems-i Ezelî’nin envârını hissedip sevmektir. Zîşuur olarak O’na şevk göstermektir. O’nun muhabbetiyle kendinden geçmektir. Kalbin göz bebeğinde aks-i nûrunu yerleştirmektir. İşte bu sırdandır ki, seni âlâ-yı illiyyîne çıkaran bir hadîs-i kudsînin meâl-i şerifi olan: 4)مَنْ نَگُنْجَمْ دَرْ سَمٰوَاتُ وَزَمِينْ - اَزْ عَجَبْ گُنْجَمْ بِقَلْبِ مُؤْمِنِينْ denilmiştir.”5)
  • “Bu dünya bir meydan-ı tecrübe ve imtihandır ve dâr-ı teklif ve mücâhededir. İmtihan ve teklif, iktizâ ederler ki, hakikatler perdeli kalıp, tâ müsâbaka ve mücâhede ile Ebûbekir’ler, âlâ-yı illiyyîne çıksınlar ve Ebûcehil’ler, esfel-i sâfilîne girsinler. Eğer masumlar, böyle musibetlerde sağlam kalsaydılar, Ebûcehil’ler, aynen Ebûbekir’ler gibi teslim olup, mücâhede ile mânevî terakki kapısı kapanacaktı ve sırr-ı teklif bozulacaktı.”6)
  • “İşte ey âciz insan ve ey fakir beşer! Dua gibi hazine-i rahmetin anahtarı ve tükenmez bir kuvvetin medârı olan bir vesileyi elden bırakma. Ona yapış, âlâ-yı illiyyîn-i insaniyete çık. Bir sultan gibi bütün kâinatın dualarını, kendi duan içine al. Bir abd-i küllî ve bir vekil-i umumî gibi اِيَّاكَ نَسْتَع۪ينُ de, kâinatın güzel bir takvimi ol.”8)
  • İnsan ahsen-i takvimde yaratıldığı ve ona gayet câmi bir istidat verildiği için esfel-i sâfilîndenâlâ-yı illiyyîne; ferşten tâ arşa, zerreden tâ şemse kadar dizilmiş olan makamâta, merâtibe, derecâta, derekâta girebilir ve düşebilir bir meydan-ı imtihana atılmış, nihayetsiz sukut ve suûda giden iki yol onun önünde açılmış bir mucize-i kudret ve netice-i hilkat ve acûbe-i sanat olarak şu dünyaya gönderilmiştir.”9)
  • “Sen eğer nefis ve şeytanı dinlersen, esfel-i sâfilîne düşersin. Eğer hak ve Kur’ân’ı dinlersen, âlâ-yı illiyyîne çıkar, kâinatın bir güzel takvimi olursun.”10)
  • “Müseylime’yi esfel-i sâfilîne düşüren kizb olduğu gibi, Muhammedü’l-Emîn’i (aleyhissalâtü vesselâm) âlâ-yı illiyyîne çıkaran sıdktır ve doğruluktur.”11)
  • “Hem dalâletin yolunda sâbıkan beyân edildiği gibi esfel-i sâfilîne insanı öyle bir sukut ettiriyor ki; hiçbir medeniyet, hiçbir felsefe ona çâre bulamadıkları ve o derin zulümât kuyusundan hiçbir terakkiyât-ı beşeriye, hiçbir kemâlât-ı fenniye insanı çıkaramadığı hâlde, Kur’ân-ı Hakîm, iman ve amel-i sâlih ile o esfel-i sâfilîne sukuttan insanı âlâ-yı illiyyîne çıkarır ve delâil-i kat’iyye ile çıkarmasını isbat ediyor.. ve o derin kuyuyu terakkiyât-ı mâneviyenin basamaklarıyla ve tekemmülât-ı ruhiyenin cihâzâtıyla dolduruyor.”12)
  • İnsan, iyi-kötü binlerce duyguyla sarılı bir yumak gibidir. Duygular itibarıyla onun, her zaman bir melekî bir de şeytanî yanı vardır. O bunlardan birisiyle âlâ-yı illiyyîne çıkarken, diğeriyle de aşağıların aşağısına düşebilir.”13)
  • “… insanın yürüdüğü yolda veya yolun sonunda ‘esfel-i safilîn’ de var, ‘âlâ-yı illiyyîn’ de. Cibril’in ulaşamadığı ufuklara ulaşmak da var, şeytanı şeytanlıkta geride bırakmak da.”14)
  • “İlm-i zâhir erbâbı ise, eşya ve hâdiselerin neye bakıp neyi gösterdiklerini okumadan daha ziyade, bir kısım naturalistlerin yaptıkları gibi sadece kalıplarla meşgul olur da onların özünü ve gâyesini göremezler; göremez de 15)مَنِ ازْدَادَ عِلْماً وَلَمْ يَزْدَدْ زُهْداً لَمْ يَزْدَدْ مِنَ اللهِ إِلاَّ بُعْداً mazmununca âlâ-yı illiyyîn yolunda esfel-i sâfilîne sukut ederler.”16)
  • “… dil hayırda kullanılırsa, insanı kaldıran, yükselten, âlâ-yı illîyyîn-i kemâlâta çıkaran bir uzuvdur; şerde istimal edilirse de onu batıran, alçaltan ve esfel-i sâfilîne düşüren bir organdır. Dil, bazen insanı alır Cennet’e götürür; bazen de onu baş aşağı Cehennem’e sürükler.”17)

Ayrıca Bakınız

Dipnotlar

1)
İbni Kayyim, Medâricü’s-Sâlikîn, 3/356; İbni Kayyim, Bedâiu’l-Fevâid, 4/971.
2)
Bediüzzaman Said Nursî, Sözler, İstanbul: Şahdamar Yayınları, 2010, s. 74.
3)
A.g.e. s. 76.
4)
Cenâb-ı Hak, “Benim gökyüzüm ve yeryüzüm Beni taşımaya tâkat getiremedi. Fakat, verâ sahibi mülâyim müminin kalbi Beni taşıyabildi.” buyurdu.
5)
A.g.e. s. 137.
6)
A.g.e. s. 183.
7)
A.g.e. s. 331.
8)
A.g.e. s. 339.
9)
A.g.e. s. 340.
10)
A.g.e. s. 350.
11)
A.g.e. s. 527.
12)
A.g.e. s. 693.
13)
M. Fethullah Gülen, Fasıldan Fasıla-2, İstanbul: Nil Yayınları, 2008, s. 81.
14)
M. Fethullah Gülen, Fikir Atlası (Fasıldan Fasıla-5), İstanbul: Nil Yayınları, 2011, s. 50.
15)
“Kimin ilmi arttıkça zühdü de artmazsa, o ancak Allah’tan uzaklığına uzaklık katmış olur.” (El-Gazzâlî, İhyâu Ulûmi’d-Dîn, 1/59; El-Aclûnî, Keşfü’l-Hafâ, 2/304).
16)
M. Fethullah Gülen, Kalbin Zümrüt Tepeleri-4, İstanbul: Nil Yayınları, 2011, s. 186.
17)
M. Fethullah Gülen, Ümit Burcu (Kırık Testi-4), İstanbul: Nil Yayınları, 2011, s. 53–54.
ala-yi_illiyyin.txt · Son değiştirilme: 2024/03/19 12:03 Değiştiren: Editör