Kullanıcı Aletleri

Site Aletleri


cuzi_ihtiyar

Cüz’î İhtiyar

  • “İnsan iradesi bizzat mevcud olarak yaratılmamıştır. Belki ona itibarî bir vücud verilmiştir. Hendesedeki itibarî ve farazî hatlar gibi, irade ve cüz’î ihtiyarînin de itibarî ve farazî bir vücudu vardır. Böyle bir varlığı ve böyle bir vücudu da herhangi bir tartı ve ölçü ile değerlendirmek mümkün değildir. İşte irade, hiçbir ağırlığı olmayan böyle izafî bir vücuda sahiptir. Şu kadar var ki o, Cenâb-ı Hakk’ın icraat ve yaratmasına bir şart-ı âdidir. Yani o kendine düşeni yaptığı zaman –ki bu ya meyelandır ya da meyelandaki tasarruftur–Cenâb-ı Hak onun istediği fiili yaratır. Demek oluyor ki, ister meyelan, isterse meyelandaki tasarruf, haddizatında haricî bir vücuda sahip olmamakla beraber, yaratma işi bu meyelan veya meyelandaki tasarrufa bağlı kılındığı içindir ki, irade apayrı bir değer ve kıymet kazanmaktadır.”1)
  • “İnsanın iradesi de böyle bir plan ve proje gibidir. Aynen o da farazî hatlardan ve çizgilerden ibarettir. ‘Cüz’î ihtiyarî’ veya ‘irade-i cüz’iye’ dediğimiz bu planın ifade ettiği mânâyı vücuda getirecek şey ise Cenâb-ı Hakk’ın yaratmasıdır. Fakat dikkat edilecek olursa, Allah’ın yaratması bu plana göre olmaktadır. Zaten mesuliyetin kaynağı da iradeye ait bu fonksiyondur.
  • Bizim irademiz, zatında kıymet ve ağırlığı olmayan bir şey olsa bile, işlerimizi yaratacak olan Allah, bu plan üzerine yaratacağı için, biz bu yaratılacak şeye sebebiyet vermekteyiz. Yaratılmasına sebep olduğumuz ameller ‘hasenat’ nevinden ise mükâfat kazanırız; yok eğer ‘seyyiat’ türünden ise cezaya çarptırılırız. Görülüyor ki, çok mühim ve büyük neticeler hep bu farazî, nazarî ve şart-ı âdi olan irade üzerinde dönüp durmaktadır. Öyle ise mutlak cebir yoktur; ancak şartlı cebir vardır. Yaratan Allah’tır; ama insanın iradesini Kendi yaratmasına âdi bir şart yapmıştır. İnsan bu noktada iyi düşünmeli ve kader ile irade arasındaki dengeyi korumalıdır.”2)
  • İrade-i külliye bilkuvve (potansiyel) bir dileme, isteme ve seçme kabiliyetidir ki, bizimle beraber yaratılmış –şahıstan şahısa küçük bir kısım farklılıklar mahfuz– hiçbir hareket ve aktivitenin söz konusu olmadığı durumlarda bile, mahiyetimizde hep mündemiç ve vicdan mekanizmasının da harekete hazır bir rükn-ü sâmiti sayılır. Böyle bilkuvve bir iradenin hususî ve muayyen bir işe sarf edilmesine gelince ona ‘irade-i cüz’iye’ denir ki, biz, böyle belli bir iş, belli bir hareket istikametinde ortaya konan isteme, dileme, tercihte bulunmaya ‘cüz’î irade’ dediğimiz gibi onu ‘kasıt’, ‘azim’, ‘ihtiyâr’ sözcükleriyle ifade ettiğimiz de olur.”3)
  • Din, başta da işaret edildiği gibi, akıl ve şuur sahiplerini muhatap alır; onları kendi ihtiyar ve seçenekleriyle, dünyevî-uhrevî hayra yönlendirir ve icabet edenlere de ebedî saadetler vaad eder. Din karşısında mükelleflerin yeri, onların bazı sorumluluklar altında ezilmeleri değil; ‘Yaradan bilir’ esprisinden hareketle, iyinin, güzelin, hayrın ve ebedî mutluluğun, Allah’ın ilim, irade ve takdiriyle –şart-ı âdî planında– onların iradelerine bağlanması gibi küllî meşîetin, önceden onlara bahşedilmiş cüz’î ihtiyara bir teveccühü ve bir iltifatıdır. Bu yönüyle de o, değişik din şeklindeki organizasyonlardan çok farklı, ulûhiyet edalı ve ubûdiyet ifadelidir. Bir kere her şeyden evvel, bu dinin muhatapları akıl ve irade sahibidirler ve Allah’ın vaz’ettiği nizamı yaşamaya ve temsile çalışırlar. Bu itibarla da dini, özel bir donanıma karşı özel bir teveccüh şeklinde yorumlamak da mümkündür. Zira akıl ve irade mahrumları onunla mükellef tutulmamışlardır ve onlar için bizzat hayra sevk gibi bir iltifat da söz konusu değildir.”4)
  • Cüz-ü ihtiyârînin üssü’l-esâsı olan meyelân, Matüridî’ce bir emr-i itibarîdir, abde verilebilir. Fakat Eş’arî, ona mevcûd nazarıyla baktığı için abde vermemiş. Fakat o meyelândaki tasarruf, Eş’ariye’ce bir emr-i itibarîdir. Öyle ise o meyelân, o tasarruf, bir emr-i nisbîdir. Muhakkak bir vücûd-u haricîsi yoktur. Emr-i itibarî ise, illet-i tâmme istemez ki; illet-i tâmme vücûdu için lüzum ve zarûret ve vücub ortaya girip ihtiyarı ref’etsin. Belki o emr-i itibarînin illeti, bir rüçhâniyet derecesinde bir vaziyet alsa, o emr-i itibarî sübut bulabilir. Öyle ise o anda onu terk edebilir. Kur’ân ona o anda diyebilir ki: ‘Şu şerdir, yapma.’
  • Evet eğer abd, hâlık-ı ef’âli bulunsaydı ve îcada iktidarı olsaydı, o vakit ihtiyarı ref’ olurdu. Çünkü; ilm-i usûl ve hikmette مَالَمْ يَجِبْ لَمْ يُوجَدْ kaidesince mukarrerdir ki: ‘Bir şey vâcib olmazsa, vücûda gelmez.’ Yâni, illet-i tâmme bulunacak; sonra vücûda gelebilir. İllet-i tâmme ise; ma’lulü, bizzarûre ve bilvücub iktiza ediyor. O vakit ihtiyar kalmaz.”5)
  • “… elîm elemi ve dehşetli manevî azabı hissetmemek için, ehl-i dalâlet iptal-i his nev’inden gaflet sarhoşluğu ile muvakkaten hissetmez. Fakat hissedeceği zaman yani kabre yakın olduğu vakit birden hisseder. Çünkü Cenâb-ı Hakk’a hakiki abd olmazsa, kendi kendine mâlik zannedecek. Hâlbuki o cüz’î ihtiyar, o küçük iktidarı ile şu fırtınalı dünyada vücudunu idare edemiyor.”6)
  • “… îmân, geçmiş ve gelecek zamana nüfuz edemeyen o cüz-ü ihtiyarînin dizginini cismin elinden alıp, kalbe ve rûha teslim eder. Rûh ve kalbin dâire-i hayatı ise, cisim gibi hazır zamana münhasır olmadığından, pek çok seneler mâziden, pek çok seneler istikbâlden dâire-i hayatına dâhil olduğundan; o cüz-ü ihtiyarî, cüz’iyetten çıkıp külliyet kesbeder. Zaman-ı mâzinin en derin derelerine kuvvet-i îmân ile girebildiği ve hüzünlerin zulmetlerini def’ edebildiği gibi; nur-u îmân ile istikbâlin en uzak dağlarına kadar çıkar, korkuları izâle eder.”7)

Ayrıca Bakınız

Dipnotlar

1)
M. Fethullah Gülen, Kitap ve Sünnet Perspektifinde Kader, İstanbul: Nil Yayınları, 2011, s. 31–32.
2)
A.g.e. s. 32–33.
3)
M. Fethullah Gülen, Kalbin Zümrüt Tepeleri, İstanbul: Nil Yayınları, 2008, s. 625.
4)
M. Fethullah Gülen, Kendi Dünyamıza Doğru (Ruhumuzun Heykelini Dikerken-2), İstanbul: Nil Yayınları, 2011, s. 178.
5)
Bediüzzaman Said Nursî, Sözler, İstanbul: Şahdamar Yayınları, 2010, s. 508–509.
6)
A.g.e. s. 689.
7)
Bediüzzaman Said Nursî, Lem’alar, İstanbul: Şahdamar Yayınları, 2010, s. 283.
cuzi_ihtiyar.txt · Son değiştirilme: 2024/05/02 13:01 Değiştiren: Editör