Kullanıcı Aletleri

Site Aletleri


delil

Delil

  • İlme’l-yakîn; apaçık delil ve burhanların aydınlık dünyasında, o delil ve burhanlar vesâyetinde hedeflenilen hususlarla alâkalı en sağlam inanç ve en kesin iz’ana ulaşma hâli(dir).”1)
  • “Hak yolcusunun ibtidâ televvünlü bütün seyahatleri, deliller, burhanlar ve âfâkî-enfüsî müşâhede ufkunda cereyan eder. Deliller, burhanlar, âfâkî-enfüsî müşâhedeler tevhidin en sağlam ayaklarıdırlar.”2)
  • “Kur’ân’la amel etmeye terettüp eden mükâfatların başında, sapıklıktan kurtulup, delillerin, burhanların ve hususî ilâhî inayetin diğer bir unvanı sayılan hidayet gelir.”3)
  • “… çoğunluğu itibarıyla, felsefe ile iştigal edenler, aklı çok kullananlar hep yanılıyor. Aklı Allah için kurban etmek gerek. Çünkü burhan-ı limmî4), burhan-ı innî5) üzerinde yürür. Cenâb-ı Hak baştan burhan-ı innî olarak vicdanda kendini hissettirir. Vicdan, o hakikati kendi enginliği içinde duyduğu an, bütün delil ve kitapları atar. Aczini, fakrını hissettiği an, dua ile ona dayanır. Hele esbab bi’l-külliye sukût ettiğinde insan vicdan kulağıyla kendini dinleyebilirse çok farklı buudlarda çok farklı şeylere şahit olur.”6)
  • Ayne’l-yakîn, delil ve burhanlarıyla aksine ihtimal vermeyecek şekilde inanılan nazarî bilgilerin doğrudan doğruya müşâhede edilmesi, insanın bütün latîfelerini o hakikatlere şahit kılması demektir.”7)
  • “… en parlak bir mucize-i sanat-ı samedâniye ve bir harika-yı hikmet-i rabbâniye olan hayatı kim vermiş, yapmış ise, rızıkla o hayatı besleyen ve idâme eden de O’dur. O’ndan başka olmaz! Delil mi istersin? En zayıf, en aptal hayvan, en iyi beslenir, meyve kurtları ve balıklar gibi.. hem en âciz, en nâzik mahlûk, en iyi rızkı o yer, çocuklar ve yavrular gibi.”8)
  • “Kelime-i şehâdet vardır iki kelâmı. Birbirine şâhiddir, hem delîl ve bürhândır. Birincisi, sâniye bir burhân-ı limmîdir. İkincisi, evvele bir burhân-ı innîdir.”9)
  • “Kalb ile vicdan, mahall-i îmân. Hads ile ilham, delîl-i îmân. / Bir hiss-i sâdis; tarîk-ı îmân… Fikr ile dimağ, bekçi-i îmân.”10)
  • “Bir saray, yüzer kapalı kapıları var. Bir tek kapı açılmasıyla, o saraya girilebilir, öteki kapılar da açılır. Eğer bütün kapılar açık olsa, bir-iki tanesi kapansa, o saraya girilemeyeceği söylenemez. İşte, hakâik-i îmâniye o saraydır. Her bir delil, bir anahtardır, isbât ediyor, kapıyı açıyor. Bir tek kapının kapalı kalmasıyla o hakâik-i îmâniyeden vazgeçilmez ve inkâr edilemez. Şeytan ise, bazı esbâba binâen, ya gaflet veya cehâlet vasıtasıyla kapalı kalmış olan bir kapıyı gösterir; isbât edici bütün delilleri nazardan iskat ediyor. ‘İşte, bu saraya girilmez, belki saray değildir, içinde bir şey yoktur.’ der kandırır.”11)
  • “O Zât (aleyhissalâtü vesselâm), delâil-i âfâkiye denilen haricî delillerle musaddak olduğu gibi delâil-i enfüsiye denilen zâtında ve nefsinde sabit delil ve işaretler ile dahi musaddaktır.”12)
  • “Arkadaş! Şu minber-i âlîde hutbe-i ezeliyeyi okuyan ve şahsiyet-i mâneviyesiyle bizlere meşhud.. ve yüksek şuûnâtıyla âlemde meşhur olan Zât-ı Nuranî (aleyhissalâtü vesselâm), vahdaniyet-i ilâhiyeye bir burhan-ı sadık-ı nâtık ve tevhidin hakikat olduğuna bir delil-i hak ve saadet-i ebediyenin de vücuda gelmesine kat’î bir delil ve zâhir bir burhandır.”13)
  • “Gafletten neşet eden dalâlet, pek garip ve acîbdir. Mukareneti illiyete kalbeder. İki şey arasında bir mukarenet olursa, yani daima beraber vücuda gelirlerse, birisinin ötekisine illet gösterilmesi o dalâletin şe’nindendir. Hâlbuki devamlı mukarenet, illiyete delil olamaz.”14)
  • “İnsanları fikren dalâlete atan sebeplerden biri; ülfeti, ilim telâkki etmeleridir. Yani melûfları olan şeyleri kendilerince mâlûm bilirler. Hatta ülfet dolayısıyla âdiyata teemmül edip ehemmiyet vermezler. Hâlbuki ülfetlerinden dolayı mâlûm zannettikleri o âdi şeyler, birer harika ve birer mu’cize-i kudret oldukları hâlde, ülfet sâikasıyla onları teemmüle, dikkate almıyorlar; tâ onların fevkinde olan tecelliyât-ı seyyaleye im’ân-ı nazar edebilsinler. Bunların meseli deniz kenarında durup, denizin içerisindeki hayvanâta ve sair garip hâlâtına bakmayarak, yalnız rüzgâr ile husûle gelen dalgalara ve şemsin şuââtından peyda olan parıltısına dikkat etmekle Mâlikü’l-bihar olan Allah’ın azametine delil getiren adamın meseli gibidir.”15)

Dipnotlar

1)
M. Fethullah Gülen, Kalbin Zümrüt Tepeleri, İstanbul: Nil Yayınları, 2008, s. 174.
2)
A.g.e. s. 396.
3)
M. Fethullah Gülen, Prizma-4, İstanbul: Nil Yayınları, 2011, s. 160.
4)
Tümdengelim.
5)
Tümevarım.
6)
M. Fethullah Gülen, Sohbet-i Cânan (Kırık Testi-2), İstanbul: Nil Yayınları, 2011, s. 171.
7)
M. Fethullah Gülen, Yolun Kaderi (Kırık Testi-15), İstanbul: Nil Yayınları, 2016, s. 156.
8)
Bediüzzaman Said Nursî, Sözler, İstanbul: Şahdamar Yayınları, 2010, s. 23.
9)
A.g.e. s. 764.
10)
A.g.e. s. 799.
11)
Bediüzzaman Said Nursî, Lem’alar, İstanbul: Şahdamar Yayınları, 2010, s. 112.
12)
Bediüzzaman Said Nursî, Mesnevî-i Nûriye, İstanbul: Şahdamar Yayınları, 2007, s. 18.
13)
A.g.e. s. 23.
14)
A.g.e. s. 64.
15)
A.g.e. s. 181.
delil.txt · Son değiştirilme: 2024/05/02 13:03 Değiştiren: Editör