Kullanıcı Aletleri

Site Aletleri


batin

Bâtın

  • İçyüzü, özü ve zâtı itibariyle gizli, sırlı.
  • “Bazı mutasavvifîne göre, her şeyin bir açık olan yanı vardır ki ona zâhir denir; bütünüyle bu âlem, işte o zâhirdir. Bir de kapalı yanı vardır ki, ona da bâtın denir; o da mânevî, uhrevî ve bütün metafizik dünyalardan ibarettir. Bunlardan başka bir de, bu iki cepheyi câmi ve âlem ile esmâ arasında, zuhurun butûndan, butûnun da zuhurdan ayrılma noktasında berzahî bir âlem vardır ki, o da insan-ı kâmil âlemidir.”1)
  • “Hz. Musa zâhirî yörüngesi ve bâtınî ufkuyla insanları ukbâ ve rıza-i ilâhîye hazırlamaya memur bir büyük; Hızır ise, tekvînî ve teşriî emirler karşısındaki durumu itibarıyla, fakat o emirleri söz konusu etmeden tıpkı ‘melekü’l-mevt’ gibi farklı bir buudda her şeyi icraya memur bâtın eksenli ayrı bir büyüktür. Bunlardan biri, tebliğ ve temsil rehberi, diğeri de olup bitenlerin takipçisi gibidir ve kat’iyen birbirlerine zıt değil, mütemmimdirler.”2)
  • “Teşriî emirler zaviyesinden ism-i Zâhir’in kıvamı imam ve sultan iledir; ism-i Bâtın’ın kıvamı ise hakikat âleminin emiri kutup iledir. Yani sultan-ı zâhir, ism-i Zâhir’in, sultan-ı bâtın da ism-i Bâtın’ın memerri, meclâsı ve minvechin temsilcisi mahiyetindedir. Zâhir, bâtının bir tezahürü, bâtın da zâhirin iç ucu ve öteler buududur. Bâtın olan ‘Kenz-i Mahfî’ tecellî yoluyla zuhur etmeseydi, o mukaddes kaynak bilinemez, her taraftaki bu göz kamaştırıcı güzellikler temâşâ edilemez ve ism-i Bâtın ufkundaki mânâlar da okunamazdı. Bâtın kenzi, zâhirle soluklandı ve zâhir bâtına müzeyyen bir zarf hâline geldi; يْسَ فِي اْلإمْكَانِ أَبْدَعَ مِمَّا كَانَ 3) mazmunuyla ifade edilen derin, ziyadar ve ihtişamlı bir zarf.4)
  • Hak yolcusu için ilk duyulup hissedilen sıfât-ı sübhaniye ve esmâ-i ilâhiye ile alâkalı bâtın mücerret bir bâtındır ki; buna izafî bâtın da denir. Bunun ötesinde vicdanda inkişaf edip müntehînin iç dünyasını saran âlem-i zâta ait bir bâtın vardır ki, o da ‘ebtanu’l-bevâtın’ diye anılagelmiştir. Bu itibarla da, bâtın ufkuna ulaşan bir hayli kimse olmasına karşılık, esrar-ı ulûhiyete vâkıf insan sayısı oldukça azdır.”5)
  • “Herkes kesrette vahdeti görüp duyamayabilir; zâhirde bâtını temâşâ gibi çoklukta Bir’i bilip, Bir’i duymak imkân-ı aklîyle mümkün olsa da her babayiğidin kârı değildir.”6)
  • “Şuur bir yanıyla, zâhirî hâsselerle haricî ihsaslara dayanır ve zihni bu yolla besler. Buna karşılık bir de, nefsin kendinin şuurunda olması hususu vardır ki buna da hiss-i bâtın derler ve zihinleşen vicdanın rüknü de işte onun bu yanıdır.”7)
  • “İmam Gazzâlî’nin İhyâ’sında işaret ettiği gibi, Kur’ân-ı Kerim’in sarih ve zâhirî mânâlarını havas gibi avam da anlayabilir; batınî ve gizli mânâlar ise müdakkik ve mütefekkir ilim erbabına mahsustur.”8)
  • “Rehber-i Ekmel Efendimiz’in (sallallâhu aleyhi ve sellem) zahire bakan bu icraatları ism-i Zâhir’in bir tezâhürüdür. ‘Zâhir’ isminin yanında Cenâb-ı Hakk’ın bir de ‘Bâtın’ ismi vardır. (Esasında Evvel u Âhir, Zâhir u Bâtın isimleri bir mânâda, bütün Esmâ-i Hüsnâ’nın hülâsası gibidir. Başka bir ifadeyle, Cenâb-ı Hakk’ın bütün isimleri, bu dört isme râcidir.) İnsanlığın İftihar Tablosu Efendimiz’in (sallallâhu aleyhi ve sellem) gökteki melekleri imrendirecek ölçüde yeryüzünde tesis buyurduğu sistemin ‘Bâtın’ isminin bir tecellisi olarak, mânevî esas ve derinlikleri vardır. Bu sistemin her zaman dimdik ayakta kalması, her an ter u taze varlığını devam ettirmesi, imanî ve İslâmî esasların sağlamlığına ve ihsan şuuruna bağlıdır. Bu esasları ihmal eden, insanların mânevî yönlerini görmezlikten gelen ve onları sadece cismanî yönleriyle ele alan hukukî ve idarî hiçbir sistem, vaz’ ettiği kanunlarla başarıya ulaşamaz, hırsızlıktan haramiliğe, ondan kapkaççılığa kadar toplumun huzur ve sükûnunu alt üst eden suçların önüne geçemez, insanların ferdî, ailevî, içtimaî ihtiyaçlarına cevap veremez.”9)
  • İnsanın, Allah ile münasebetlerinde derinleşmesi sayesinde ise, hem bâtın âlemine ait mârifet, hem de zâhir âlemiyle alâkalı müktesebat elde edilir.”10)
  • “Kalbin hissi ise daha ziyade bir hiss-i bâtındır. Hariçten gelen şeylerden müteessir olsa da, çok defa daha ziyade nereden geldiğini, nasıl olduğunu bilemediği ledünnî bir tesirin var olduğunu duyar.”11)
  • İnsan, Cennet’te her an dünyadaki duygu, düşünce ve tefekkürüne denk ayrı bir lezzet duyacaktır. Meselâ, Cennet’te Cenâb-ı Allah’ı (celle celâluhu) müşâhede, burada mârifetullah adına ulaşılan seviyeye göre olacaktır. Diyelim ki, mukarrabîn belki günde birkaç defa Allah’ı müşâhede edecek ve her defasında daha değişik bir hâl alacaktır. O kadar ki, hadisin ifadesine göre, kul ilâhî Cemâli seyredip de eşinin yanına döndüğünde, eşi kendisini tanıyamayacaktır. Yani, zâhirî hüviyet ile bâtınî hüviyet iç içe girdiğinden, insanda devamlı bir değişme meydana gelecektir.”12)
  • “Mi’râc’ın bâtını velâyettir, halktan Hakk’a gitmiş. Zâhir-i Mi’râc risâlettir, Hak’tan halka geliyor.”13)
  • “… her şeyin bâtını zâhirinden daha latîf, daha şeffaftır. Bu ise Sâni’in o şeyden hariç ve baîd olmamasına delâlet eder.”14)
  • “… tabiatın iki ciheti vardır. Biri zâhiridir ki ehl-i gaflet ve dalâletçe hakikat zannedilmiştir. Diğeri bâtınıdır ki sanat-ı ilâhiye ve sıbga-yı rahmâniyedir.”15)

Ayrıca Bakınız

Dipnotlar

1)
M. Fethullah Gülen, Kalbin Zümrüt Tepeleri, İstanbul: Nil Yayınları, 2008, s. 467.
2)
A.g.e. s. 556–557.
3)
“Mevcut durumdan daha bedîi, güzeli ve çarpıcısı olamaz.” Bkz.: Gazzâlî, İhyau Ulûmi’d-Dîn, 4/258; İbn Arabî, El-Fütûhâtü’l-Mekkiyye, 1/53; 4/154; 6/392; 7/82; 8/221; Zehebî, Siyeru a’lâmi’n-Nübelâ, 19/337; Şa’rânî, Et-Tabakâtü’l-Kübrâ, 2/105; Münâvî, Feyzu’l- Kadîr, 2/224; 4/495.
4)
M. Fethullah Gülen, Kalbin Zümrüt Tepeleri, İstanbul: Nil Yayınları, 2008, s. 557.
5)
A.g.e. s. 561.
6)
A.g.e. s. 570.
7)
A.g.e. s. 630.
8)
M. Fethullah Gülen, Kırık Testi-1, İstanbul: Nil Yayınları, 2011, s. 12.
9)
M. Fethullah Gülen, Yenilenme Cehdi (Kırık Testi-12), İstanbul: Nil Yayınları, 2013, s. 118.
10)
M. Fethullah Gülen, Asrın Getirdiği Tereddütler2, İstanbul: Nil Yayınları, 2011, s. 181.
11)
M. Fethullah Gülen, Bir İ’câz Hecelemesi, İstanbul: Nil Yayınları, 2014, s. 205.
12)
M. Fethullah Gülen, Fasıldan Fasıla-1, İstanbul: Nil Yayınları, 2008, s. 85–86.
13)
Bediüzzaman Said Nursî, Sözler, İstanbul: Şahdamar Yayınları, 2010, s. 613.
14)
Bediüzzaman Said Nursî, Mesnevî-i Nûriye, İstanbul: Şahdamar Yayınları, 2007, s. 54.
15)
A.g.e. s. 131.
batin.txt · Son değiştirilme: 2024/03/21 11:19 Değiştiren: Editör