Kullanıcı Aletleri

Site Aletleri


nezaket

Nezaket

  • “Nazım ve nesir yoluyla hâle ve duruma göre söylenen ya da yazılan zarif, ölçülü, âhenkli, dil kurallarına uygun sözler veya bu çerçevedeki sözlerden bahseden ilim diyebileceğimiz edebiyat; aslında terbiye, nezaket, zarafet ve haddeden geçme, kıvama erme mânâlarına hamledeceğimiz ‘edeb’ kökünden gelmektedir. Ama, daha çok da, insanın hayat tarzı, yaşama üslûbu, sîretiyle alâkalı ve onun kalbî, ruhî hayatının inkişaf ettirilmesine vesile bir amel diye yorumlanagelmiştir. Bu mânâdaki edebin tahlil edileceği yerse, ya ahlâk kitapları ya da tasavvuf risaleleridir. Örfî mânâdaki edebiyatın, bu anlamdaki edeble doğrudan doğruya değil de dolayısıyla bir münasebeti vardır.”1)
  • “Mü’min; inanan, güvenen, emin bir geleceğe namzet olan, çevresine emniyet vaad eden ve iç içe farklılıkları bulunan özel konumlu bir âbide insandır. O, bütün bir ömür boyu her işini Allah tarafından görülüyor olma mülâhazasına bağlar ve her zaman imrendiren bir incelik ve nezaket içinde bulunur. Bu engin ve derin duyuş ve duruşuyla o, halk karşısında da Hak karşısında da hep nazik, terbiyeli, hatırnaz ve incedir.”2)
  • “Melekleri imrendirecek bir edep ve nezaket medeniyeti inşa eden İslâm dünyası, maalesef, belli bir dönemden sonra bu hususiyetini kaybetmiş ve âdeta Asr-ı Saadet öncesi cahiliye dönemi gibi, yeni bir cahiliye devri yaşamaya başlamıştır.”3)
  • “… mü’min-i kâmil, her şeye rağmen, edeple ve nezaketle muamelede bulunur; “Benim Allah ve Resûlü’nden aldığım edep gereği burada şöyle davranmam, onlara şu çerçevede mukabelede bulunmam lâzım!’ der ve başka değil sadece Allah ve Resûlü’nün hatırına bu tür olumsuzluklara katlanır. Katlanır ama sevgi ve şefkat edalı yumuşak ve nazik bir üslûpla meselenin hakikatini muhatabına anlatmayı da ihmal etmez.”4)
  • “… başkaları ne yaparsa yapsın, bizim eskilerin âdâb-ı İslâmiye ve âdâb-ı Kur’âniye dedikleri meseleleri kendi aramızda ihya etmemiz, kendi terbiye anlayışımızı, kendi nezaket ve zarafetimizi ortaya koymamız gerekir.”5)
  • “… kadının en câzibedâr, en tatlı güzelliği, kadınlığa mahsus bir letafet ve nezaket içindeki hüsn-ü sîretidir. Ve en kıymettar ve en şirin cemâli ise; ulvî, ciddî, samimî, nurânî şefkatidir. Şu cemâl-i şefkat ve hüsn-ü sîret, âhir hayata kadar devam eder, ziyadeleşir. Ve o zaîfe, latîfe mahlûkun hukuk-u hürmeti, o muhabbetle muhafaza edilir. Yoksa hüsn-ü suretin zevâliyle, en muhtaç olduğu bir zamanda bîçâre, hakkını kaybeder.”6)
  • “Suâl: Hakikaten, eşyanın hakareti, hısseti, kudretin azametine, kelâmın nezahet ve nezaketine münâfidir.
  • Cevap: Bazı şeylerde veya işlerde görünen hakaret, çirkinlik, eşyanın mülk cihetine aittir. Yani dış yüzüne nazırdır ve bizim nazarımızda öyle görünür. Ve bunun için, eşya ile yed-i kudret arasına perde olarak esbab-ı zahiriye vaz edilmiştir ki, sathî nazarımızda yed-i kudretin o gibi eşya ile mübaşereti görünmesin. Fakat melekût ciheti, yani içyüzü ise şeffaf ve yüksektir. Kudretin taalluk ettiği bu cihette, hiçbir şey kudretin taallukundan hariç değildir.”7)

Dipnotlar

1)
M. Fethullah Gülen, Beyan, İstanbul: Nil Yayınları, 2011, s. 10.
2)
M. Fethullah Gülen, Sükûtun Çığlıkları (Çağ ve Nesil-9), İstanbul: Nil Yayınları, 2011, s. 156.
3)
M. Fethullah Gülen, Yenilenme Cehdi (Kırık Testi-12), İstanbul: Nil Yayınları, 2013, s. 162.
4)
A.g.e. s. 164.
5)
A.g.e. s. 167.
6)
Bediüzzaman Said Nursî, Sözler, İstanbul: Şahdamar Yayınları, 2010, s. 697.
7)
Bediüzzaman Said Nursî, İşârâtü’l-İ’câz, İstanbul: Şahdamar Yayınları, 2007, s. 161.
nezaket.txt · Son değiştirilme: 2024/06/02 21:06 Değiştiren: Editör