sifa
İçindekiler
Şifa
- İbn-i Sina: “İlm-i Tıbb’ı iki satırla topluyorum. Sözün güzelliği kısalığındadır. Yediğin vakit az ye. Yedikten sonra dört beş saat kadar daha yeme. Şifâ, hazımdadır. Yani, kolayca hazmedeceğin miktarı ye. Nefse ve mide ye en ağır ve yorucu hâl, taam taam üstüne yemektir.”2)
- “… hastalık zamanında, hastalık elemini hiçe indirecek gayet hoş ve ferahlı, etrafında tezâhür eden şefkatlerden ve acımak ve merhametlerden gelen lezzetler var. Hastanın duâsının makbuliyeti, ehemmiyetli bir meseledir. Ben otuz-kırk seneden beri, bendeki kulunç denilen bir hastalıktan şifâ için duâ ederdim. Ben anladım ki, hastalık duâ için verilmiş. Duâ ile duâyı, yani duâ kendi kendini kaldırmadığından anladım ki, duânın neticesi uhrevîdir; kendisi de bir nevi ibâdettir ve hastalık ile aczini anlayıp dergâh-ı ilâhî ye ilticâ eder. Onun için otuz senedir şifâ duâsını ettiğim hâlde, duâm zâhirî kabul olmadığından, duâyı terk etmek kalbime gelmedi. Zira hastalık, duânın vaktidir; şifâ, duânın neticesi değil. Belki Cenâb-ı Hakîm-i Rahîm şifâ verse, fazlından verir.”3)
- “… ey benim gibi ihtiyarlık zamanında gayet sevdiği evlâdını veya akrabasını kaybeden ve beline yüklenmiş ihtiyarlığın ağır yüküyle beraber firâktan gelen ağır gamları da başına yüklenen ihtiyar kardeşler ve ihtiyare hemşireler! Benim vaziyetimi anladınız ki sizinkinden çok şiddetli iken, madem böyle bir âyet-i kerîme tedâvi etti, şifâ verdi; elbette Kur’ân-ı Hakîm’in eczâhâne-i kudsiyesinde, umum dertlerinize şifâ verecek ilâçları vardır. Eğer îmân ile ona müracaat edip ve ibâdetle o ilâçları istimâl etseniz, belinizde ve başınızdaki o ihtiyarlığın ve gamların ağır yükleri gayet hafifleşecektir.”4)
- “… şükrü ve perestişi ve minnettarlığı ve muhabbeti ve medhi ve ubûdiyeti intâc eden rızık ve şifa ve bilhassa hidayet ve iman gibi daire-i kesretin en âhirindeki cüz’î ve küllî bu gibi fiiller ve in’amlar, doğrudan doğruya kâinat Hâlık’ının ve umum mevcudât sultanının eseri ve ihsanı ve in’amı ve hediyesi ve fiili olduğunu göstermek için Kur’ân-ı Mu’cizü’l-Beyan, tekrar ile rızkı ve hidayeti ve şifayı Zât-ı Vâcibü’l-vücûd’a veriyor.. ve “onları ihsan etmek, ona mahsus ve ona münhasırdır” diyor ve gayet şiddetle gayrın müdahalesini reddediyor.”5)
- “Risale-i Nur, sâir kitaplara muhalif olarak başta perdeli gidiyor; gittikçe inkişaf eder. Hususan bu risalede Birinci Mertebe, çok kıymettar bir hakikat olmakla beraber çok ince ve derindir. Hem bu Birinci Mertebe, bana mahsus, gayet ehemmiyetli bir muhakeme-i hissî ve gayet ruhlu bir muamele-i imanî ve gayet gizli bir mükâleme-i kalbî suretinde mütenevvî ve derin dertlerime şifa olarak tebârüz etmiş. Bana tam tevâfuk eden, tam hissedebilir; yoksa tam zevk edemez.”6)
- “Kur’ân hem zikirdir, hem fikirdir, hem hikmettir, hem ilimdir, hem hakikattir, hem şeriattır, hem sadırlara şifa, müminlere hüda ve rahmettir.”7)
- “Ahlakî sukût, en korkunç bir musibettir. Bu sebeple, Kur’ân’ın ahlâk prensiplerinin, bugünün bunalmış insanlarına karşı en önemli bir şifa kaynağı olduğunu düşünüyoruz. Kur’ân-ı Kerim: ‘Biz insanı en güzel biçimde yarattık. Sonra onu aşağıların aşağısına itiverdik.’ (Tîn, 95/4) buyurur. Bu âyet-i kerimeyi şöyle anlamak da mümkündür: Biz insanı önce ahsen-i takvîme mazhar kıldık; sonra da onu esfel-i sâfilîne ittik. Yani onu nefsiyle sürekli mücadele edeceği, ara sıra düşse de çok defa iman ve amel-i salih cenahlarıyla uçup âlâ-yı illiyyîn-i insaniyete (insanlığın en yüce mertebesine) çıkacağı bir vaziyete dûçar ettik.”8)
- “Bilgi ve mârifet planında daima yenilenme yolları araştırılmalı ve bu hususta ısrarlı olunmalıdır. Allah (celle celâluhu) kâinatı bir kitap gibi önümüze sermiş, sonra da bunları bizlere talim edecek kitap ve peygamberler göndermiştir. Daha sonra yetişen binlerce evliya, asfiyâ ve âlimler, hep aynı hâle etrafında pervâz etmiş, istidat, kabiliyet ve meşreplerinin renk ve durumuna göre, her iki kitabı şerhe koyulmuşlar ve bir arı gibi çiçekten çiçeğe kona kalka nice mârifet peteğinde şifa dolu bal hüzmelerine iştirak etmişlerdir.”9)
Ayrıca Bakınız
Dipnotlar
1)
Bediüzzaman Said Nursî, Sözler, İstanbul: Şahdamar Yayınları, 2010, s. 406.
2)
Bediüzzaman Said Nursî, Lem’alar, İstanbul: Şahdamar Yayınları, 2010, s. 184.
3)
A.g.e. s. 264.
4)
A.g.e. s. 302.
5)
Bediüzzaman Said Nursî, Şuâlar, İstanbul: Şahdamar Yayınları, 2010, s. 17.
6)
A.g.e. s. 54.
7)
Bediüzzaman Said Nursî, Mesnevî-i Nûriye, İstanbul: Şahdamar Yayınları, 2007, s. 116.
8)
M. Fethullah Gülen, Çekirdekten Çınara (Bir Başka Açıdan Ailede Eğitim), İstanbul: Nil Yayınları, 2011, s. 34.
9)
M. Fethullah Gülen, Asrın Getirdiği Tereddütler-3, İstanbul: Nil Yayınları, 2011, s. 105.
sifa.txt · Son değiştirilme: 2024/08/15 14:54 Değiştiren: Editör