Kullanıcı Aletleri

Site Aletleri


mutlak

Mutlak

  • Kayıtlar ve şartlarla sınırlanmayan. İzafî olmayan.
  • “Hulfü’l-vaad ise hem zillet, hem tezellüldür. Hiçbir cihetle celâl-i kudsiyetine yanaşamaz. Hulfü’l-vaîd ise ya aftan, ya aczden gelir. Hâlbuki küfür, cinâyet-i mutlakadır; affa kabil değil. Kadîr-i mutlak ise, aczden münezzeh ve mukaddestir.”1)
  • “Ey hadsiz acz ve nihayetsiz fakr içinde yuvarlanan bîçâre insan! Rahmet ne kadar kıymettar bir vesile ve ne kadar makbul bir şefaatçi olduğunu bununla anla ki: O rahmet, öyle bir Sultân-ı Zülcelâl’e vesiledir ki, yıldızlarla zerrât beraber olarak kemâl-i intizam ve itaatle –beraber– ordusunda hizmet ediyorlar. Ve o Zât-ı Zülcelâl’in ve o Sultân-ı Ezel ve Ebed’in istiğnâ-yı Zâtî’si var. Ve istiğnâ-yı mutlak içindedir. Hiçbir cihetle kâinata ve mevcûdâta ihtiyâcı olmayan bir Ganiyy-i ale’l-ıtlak’tır. Ve bütün kâinat taht-ı emir ve idaresinde ve heybet ve azameti altında nihayet itaatte, celâline karşı tezellüldedir.”2)
  • Gaybmutlak bizim için, bilinmezlik mânâsına değil, ihata ve idrak edilmezlik mânâsına Zât-ı Ulûhiyet’tir; ulûhiyet hakikatidir. Meleklere inanma gibi diğer iman esasları ise mutlak gayb değildir, bizim gibi kimseler için gaybdır. Çünkü peygamberler melekleri görmüşlerdir, hatta bazı evliyanın da onlarla münasebeti olabilir.”4)
  • “… her şey O’nun nurundan, nurunun tecellisinden meydana gelmiştir. O’nun nuruyla tecellî ve inkişaf etmektedir. Mutlak ve asıl nur O’nundur. O’ndan başkasına nur isnadı ya havassın mecazı ya da avamın cehaletidir. Herkes bunu böyle bilmiyorsa, bu, O’nun zıddı ve niddi olmamakla beraber şiddetli tecellî ve müzahemesiz vicdan ufuklarındaki kemmiyetsiz keyfiyetsiz zuhurundandır. Evet bazen gayb, ihatanın önemli bir kapısı olduğu gibi şiddet-i zuhur da bazen hafânın menfezi hâline gelir.”5)
  • “Nokta, bir çizginin en küçük parçasıdır ve kalem hakikatinin ucunun ademe temasıyla ilk meydana gelen mevcuttur. Bununla adem gibi görülen şeye bir işaret konmak suretiyle adem parçalanmış ve verâsında mutlak ademin olmadığı görülmüştür. Zıddı ve niddi olmayan bir vücudun bilinmesi için böyle bir nokta lâzım ve zarurî idi ki o, bir vâhid-i kıyasî olarak verâsında kendi gibi olmayan şeyi göstersin. Çünkü Allah’ın zıddı ve niddi yoktur. Bu itibarla da Allah, Mevcud-u Mutlak olarak bilinemez. Nasıl karanlıksız bir ışık bilinemez ve mertebeleri ihata edilemez. Bu durumda ışığın içine bir karanlık koymak lâzımdır ki, derecesine göre bütün ışıklar bir tertip çerçevesinde sıraya girsin ve bilinebilsinler.”7)
  • Evet, Allah’a karşı iftikar tamamlanınca, mutlak gınâya ulaşılır; gınâya ulaşılınca da, insan ruhu başka bir şeye ihtiyaç hissetmez ki, halk arasındaki: ‘Asıl zenginlik kalb zenginliğidir.’ sözünün mânâsı da bu olsa gerek.”8)
  • Hakikatte her şey ne ise, her zaman odur. Ne hulûl, ne ittihat, ne keynûnet ne de fenâ-yı mutlak; eşya eşyadır, hâdiseler onun bir buudu.. kul kuldur, Allah da mutlak vücûd ve ilim sahibi.. her varlık O'nun vücûd ve ilminin bir lem'a-i tecellîsi; insan da bu tecellîlerin duyan, hisseden, yorumlayan, değerlendiren; ama aynı zamanda yanılabilen, insaf ve iz’ân sahibi ise yanılgılarını düzeltmek isteyen bir tercümanı, bir solisti, şuurlu bir enstrümanı veya bir orkestra şefidir.”9)
  • Seyr-i nüzûlî: Mukayyet ve mümkün olan varlığın zuhûr etmesi için, mutlak ve vacib olan vücûdun tecellî ve feyiz ifazası mânâsına bir seyirdir ki, küllî dairede Vâhidiyet-i Hakk’ın, cüz’î dairede de Hazreti Ehadiyet'in ‘bî kem u keyf’ kesret ufkuna nüzûlünden ibarettir. Buna, Vacib’in imkan mertebelerine, Mutlak'ın mukayyet dairelerine doğru bir inbisât-ı tecellî ile inkişaf ve zuhûru da diyebiliriz. Bu seyir, taayyün-i evvelden, أَوَّلُ مَا خَلَقَ اللهُ نُورِي ‘Allah’ın ilk yarattığı Benim nûrumdur.’ mertebesine, ondan da topyekün kâinat ve insan mertebelerine kadar temâdî eden bir tecellîdir.”10)

Dipnotlar

1)
Bediüzzaman Said Nursî, Sözler, İstanbul: Şahdamar Yayınları, 2010, s. 87.
2)
Bediüzzaman Said Nursî, Lem’alar, İstanbul: Şahdamar Yayınları, 2010, s. 126.
3)
Bediüzzaman Said Nursî, Mektubat, İstanbul: Şahdamar Yayınları, 2010, s. 414.
4)
M. Fethullah Gülen, Sohbet-i Cânan (Kırık Testi-2), İstanbul: Nil Yayınları, 2011, s. 28.
5)
M. Fethullah Gülen, Kur’ân’dan İdrake Yansıyanlar, İstanbul: Nil Yayınları, 2011, s. 294.
6)
M. Fethullah Gülen, Çizgimizi Hecelerken (Prizma-8), İstanbul: Nil Yayınları, 2008, s. 119.
7)
M. Fethullah Gülen, Yol Mülahazaları (Prizma-6), İstanbul: Nil Yayınları, 2007, s. 64–65.
8)
M. Fethullah Gülen, Kalbin Zümrüt Tepeleri, İstanbul: Nil Yayınları, 2008, s. 218.
9)
A.g.e. s. 337.
10)
A.g.e. s. 421.
mutlak.txt · Son değiştirilme: 2024/08/14 17:40 Değiştiren: Editör