Kullanıcı Aletleri

Site Aletleri


icma

İcmâ

  • İcmâ, İslam âlimlerinin bir meselede ittifak ederek aynı görüşte birleşmeleridir.
  • “İttifak, kast, azim ve mutabakat mânâlarına da gelen icmâ; aynı asırdaki İslâm müctehidlerinin dinî bir meselede ittifak etmeleri demektir ki, bu ümmete mahsus bir mazhariyettir. İcmâ, herkesin ve hele sıradan insanların işi değil; o, herhangi bir konuyu aslî deliller itibarı ile tespit edip değerlendirebilecek güçteki uzmanların, o mevzû ile alâkalı mutabakatlarıdır. Avamın herhangi bir mesele hakkında anlaşmaya varması icmâ sayılamayacağı gibi, şer’î delillere muhalif herhangi bir meselede de icmâ söz konusu değildir.”1)
  • Kur’ân-ı Kerim, hadis-i şerifler ve fıkıh âlimlerinin eserlerinde, kimse Kur’ân-ı Kerim’den istifade etmesin, hadislere müracaat etmesin, herkes müçtehidin-i izamı dinlesin diye bir hüküm yoktur. Bizim için edille-i şer’iyye sabittir: Kitap, Sünnet, icmâ-i ümmet ve kıyas-ı fukaha. İslâmî meselelerde bu dört delile müracaat edilir. Ancak bu dört delilden meseleleri anlama da o meseleleri anlayacak hâle gelmeye bağlıdır.”2)
  • “… bizim duygu ve düşüncemizi içinde okuyabileceğimiz kültürümüzün temel kaynakları başta Kur’an, Sünnet, icmâ ve kıyastan oluşan edille-i şer’iyye-i asliyye; sonra da örf, âdet, maslahat, istihsan gibi delillerden oluşan edille-i şer’iyye-i fer’iyyedir. İşte bu kaynakları öğrenmeden, onlardaki muhkemâtı tespit etmeden başka kaynaklara açılmak, çok defa kafa karışıklıklarını da beraberinde getirir.”3)
  • Sahabe-i kiram hazerâtı, Kur’ân-ı Kerim’i gerçek mânâda vahyin kaynağından öğrenme gibi bir pâye ile serfirâz olmuş tâli’li kimselerdir. Öncelikle onlar, Kur’ân’ın inişine şahit olmuş ve daha nüzûlü döneminde onu bütün canlılığı, mânâsı ve ruhuyla kalb ve kafalarına yerleştirmişlerdi. Zira onlar, anlayamadıkları yerleri, hemen anında Hz. Sahib-i Kur’ân’a müracaatla çözüyor ve bizlerde olduğu gibi Kur’ân’ı anlamak için ortaya konan sistematik kaidelere ihtiyaç duymuyorlardı. Ayrıca onlar her nazil olan vahyi, kendi aralarında hemen müzakere edip tatbik edebiliyorlardı. Bu yönüyle de hemen her zaman onlar arasında bir icmâ oluşabiliyordu. Gerçi o gün için bu ameliyeye ıstılah olarak ‘icmâ’ denmiyordu ama sahabenin böyle davranması, daha sonraki ulemânın ortaya koyacağı ıstılahlara kaynaklık edecekti.”4)
  • “Zaman önemli bir müfessirdir. Şartlara ve konjonktüre göre bazı hususların tevil ve tefsirinde o, bir ibre vazifesi görür. Diğer bir ifadeyle Kitap ve Sünnet’te bazı alanlar içtihat ve istinbata emanet edilmiş, tevil ve tefsiri de zaman müftüsüne bırakılmıştır. Fakat içinde bulundukları zaman ve şartlara göre, bu tür hususları yorumlayacak insanların, öncelikle ele aldıkları mevzular hakkında Kitap ve Sünnet’in sarih bir beyanı olup olmadığını bilmeleri, araştırıp tetkik etmeleri gerekir. Çünkü Kur’ân-ı Kerim veya Sünnet-i Sahiha’da yer alan nassların aksine bir şey söylenemez. Aynı şekilde aslî delilleriyle meseleleri tespit edip değerlendiren müctehidîn-i izamın bir mevzuda icmâı vaki olmuşsa bunun aksine bir yorum da kabul edilemez. Her ne kadar bazıları icmâın bir hüccet olmadığını iddia etse de, o, ‘Ümmetim, dalâlet üzerinde ittifak etmez.’ (İbn Mâce, Fiten, 8.)), ‘Allah’ın inayet ve kudreti cemaatle beraberdir.’5) ve ‘Allah’tan, ümmetimin sapıklıkta içtima etmemesini istedim, O da bu isteğimi kabul buyurdu.’6) gibi nurlu beyanlarda görüldüğü üzere oldukça güçlü bir hüccettir. Ayrıca kalbi, ruhu, aklı, vicdanı, havass-ı zahire ve batınesi selim olan insanların garazsız, ivazsız, bir mevzuda ittifak etmeleri aklen, icmâın hüccet oluşuna çok önemli bir delildir.”7)
  • İçtihat adına Kitap ve Sünnet’e muhalefet edilemeyeceği gibi; Kitap ve Sünnet’te yer alan nassların nasıl anlaşılacağı, ne şekilde tevil ve tefsir edileceğini bizlere gösteren icmâ deliline de muhalefet edilemez. Bu açıdan, temel kaynakları görmezden gelerek hevâ ve hevese göre bazı şeyler söylemek başka; aslî kaynaklar ve muhkemata bağlılık, vukufiyet ve ıttıla içinde bir konuyla ilgili düşünce beyan etmek başkadır. Dolayısıyla ister ferdî, ister ailevî, isterse siyasî, içtimaî, iktisadî problemlere çare bulma mevzuunda öncelikle Kitap, Sünnet ve icmâa müracaat edilmelidir. Eğer bu kaynaklarda bir çözüm bulunamazsa, o zaman da, bu boşluğu doldurma adına ortaya konulan fikirlerin, muhkemat dediğimiz temel disiplinlere muhalif düşmemesine dikkat edilmelidir.”8)

Ayrıca Bakınız

Dipnotlar

1)
M. Fethullah Gülen, Kendi Dünyamıza Doğru (Ruhumuzun Heykelini Dikerken-2), İstanbul: Nil Yayınları, 2011, s. 95–96.
2)
M. Fethullah Gülen, Sohbet Atmosferi, İstanbul: Nil Yayınları, 2015, s. 91.
3)
M. Fethullah Gülen, Yenilenme Cehdi (Kırık Testi-12), İstanbul: Nil Yayınları, 2013, s. 246–247.
4)
M. Fethullah Gülen, Kur’ân’ın Altın İkliminde, İstanbul: Nil Yayınları, 2010, s. 288.
5)
Tirmizî, Fiten, 7.
6)
Ahmed ibn Hanbel, el-Müsned 6/396
7)
M. Fethullah Gülen, Mefkûre Yolculuğu (Kırık Testi-13), İstanbul: Nil Yayınları, 2014, s. 155.
8)
A.g.e. s. 155–156.
icma.txt · Son değiştirilme: 2024/04/27 09:54 Değiştiren: Editör