Kullanıcı Aletleri

Site Aletleri


fena_fillah

Fenâ Fillah

  • Kulun fiilleri, sıfatları ve varlığı itibarıyla, Hakk’ın fiil, sıfât ve Zâtında fâni olması.
  • Fenâ; yok olma, zeval bulma mânâlarında ‘bekâ’nın mukabili bir kelimedir ve bir kısım farklı mefhumlarla izâfî münasebeti de söz konusudur. Meselâ; tevbe-i nasûhun lâzımına ‘fenâ-yı muhalefet’, zühd hakikatinin nihâî gereğine ‘fenâ-yı huzûz’, sadâkat ve muhabbetin zirvesine ‘fenâ-yı huzûz-i dâreyn’ ve sekrin neticesindeki ‘gaybet’e ‘fenâ-yı zahirî’ denir ki, bunların hemen hepsi, hak yolcusuna bakan yanları itibarıyla birer tavır, birer duyuş ve birer zevk hâli olmalarına karşılık, Hazreti Zât, sıfât ve esmâ-i ilâhiyeye bakan yönleri açısından vahdet nûrlarının kesret ahkâmı içinde tecellî etmesi; tecellî edip sâlikin, varlık-yokluk gel-gitleri arasında yaşaması demek olan ‘sahk’; kezâ onun vücûd-u Hak karşısında eriyip gitmesi diyebileceğimiz ‘mahk’ ve davranışlarının, Hazreti ‘Fa'âlün Limâ Yürîd’in işlerinin gölgesi olduğunu duyup zevketmesi şeklinde yorumlayacağımız ‘tams’ fenânın birer buudlarıdırlar ve bir yandan, gerçek ‘Vücûd’ ve ‘İlim’in ziyâsının birer gölgesi olarak mâsivânın zâtî bir kıymeti olamayacağını hatırlatırken, diğer yandan da, insan idrakinin, duyuş, seziş ve yorum izâfîliğiyle de, hakikat ve nisbet arasında birer köprü vazifesi görürler.
  • Hakikatte her şey ne ise, her zaman odur. Ne hulûl, ne ittihat, ne keynûnet ne de fenâ-yı mutlak; eşya eşyadır, hâdiseler onun bir buudu.. kul kuldur, Allah da mutlak vücûd ve ilim sahibi.. her varlık O'nun vücûd ve ilminin bir lem'a-i tecellîsi; insan da bu tecellîlerin duyan, hisseden, yorumlayan, değerlendiren; ama aynı zamanda yanılabilen, insaf ve iz'ân sahibi ise yanılgılarını düzeltmek isteyen bir tercümanı, bir solisti, şuurlu bir enstrümanı veya bir orkestra şefidir. O, hâlin televvünlerine göre, sürekli ufkuna akan veya değerlendirmesine sunulan malzemeyi yorumlar.. onlara kendi his ve duyuşlarından yeni sesler katar.. bazen bu sesler, seslendirilen hakikatlerle uyum içinde olur; bazen de hâl, zevk, his, sezi hakikatin önüne geçer ve varlıktaki tenâsübün, şuur ve idrak aynalarındaki âhengini bozarak aritmiye sebebiyet verebilir ki, bu da çok defa, kesret ve vahdet ahkâmının birbirine karıştırılmasıyla neticelenir. Hallâc'ın ‘Ene’l-Hak’ şeklindeki iltibaslı ifadesi, Şiblî’nin, ‘Namaz kılsam münkir, kılmasam kâfir olurum.’ tarzındaki beyanı, İbn Arabî’nin, ‘Kul Rab, Rab de kuldur; ah bir bilseydim mükellef kim?’ gibi müteşabihi, Yunus'un ‘Suçlu kimdir, azab nedir?’ türünden hayretleri… ve daha yüzlerce insanın, iltibas sayacağımız bu kabîl mülâhazaları -duyanın, hissedenin kendi hâl ve zevkine göre normal kabul edilse de- birer aritmi örneği sayılabilirler.”1)
  • “‘Fenâ fillâh’a gelince, adı üzerinde o, insanın Allah’ın meşieti ve iradesi önünde bütün bütün eriyip yeniden dirilişe ermesidir.”2)
  • “İnsanın benliğinde Cenâb-ı Hakk’ın sem u basarı vardır. Hatta ‘hüve’ sırrı insanda ‘ene’ şeklinde tecelli etmiştir. İnsan, ‘ene’ çeperini tasavvuftaki ‘fenâ fillâh’ ve ‘bekâ billâh’la yırtıp atarak, Allah’ta bâki olma hususiyetine erebilir. Böylece insan, ‘ben’ keşfiyle benlik sırlarını kavramış olur. Hedeflediği noktaya geldikten sonra da, elindeki kristal kâseyi yere çalarak, ‘Seninle ben maksûd damına ulaştım, artık bana lâzım değilsin.’ der ve iliklerine kadar mârifetle dolu olduğu şuuruyla ilâhî varidleri zevk eder durur. Rabbim böyle bir ufka ulaşmayı hepimize nasip etsin. Amin.”3)
  • “… veli, fenâ fillâh, beka billâh, maallah, yolunda yükselir gider; fakat Peygamber, yükseldiği en yüksek zirvelerden sonra insanların elinden tutarak onları da oralara götürme adına geriye, onların arasına döner.”4)
  • “Tefekkür öyle bir limandır ki, insan onunla eşyayı aşar, esmâ ya ulaşır ve esmâ yoluyla da Müsemmâ-i Akdes ’e vâsıl olur. Ardından sıfatlar dairesi ne girer ve hayrete erer. Bu duruma gelince de, insanın bütün duygu ve düşünceleri âdeta Cenâb-ı Hakk’ın emir ve rızasına düğümlenir. İsterseniz buna ‘fenâ fillah’ mertebesine erme de diyebilirsiniz. Ve bu seviyeye ulaşan insan, Allah için işler, Allah için başlar, Allah için oturur, Allah için kalkar, Allah için yer, Allah için içer, lieclillah, livechillah rızası dairesinde hareket eder.”5)
  • “… hakka’l-yakîn; o bütün bütün Allah’ta fâni olma, O’nun bekâsıyla bekâ’ya erme demektir. Tasavvufî ifadesiyle fenâ fillah -bekâ billah makamıdır bu. Üstad’ın yaklaşımları içinde ‘heme ez ost.’ Yani eşyanın ancak O’nun varlığıyla kâim olduğu hakikatinin bütün mertebeleriyle sezildiği makam.”6)

Ayrıca Bakınız

İlave Okuma

Dipnotlar

1)
M. Fethullah Gülen, Kalbin Zümrüt Tepeleri, İstanbul: Nil Yayınları, 2008, s. 337.
2)
M. Fethullah Gülen, Fasıldan Fasıla-4, İstanbul: Nil Yayınları, 2011, s. 62.
3)
A.g.e. s. 63.
4)
M. Fethullah Gülen, Yenilenme Cehdi (Kırık Testi-12), İstanbul: Nil Yayınları, 2013, s. 19.
5)
M. Fethullah Gülen, Prizma-1, İstanbul: Nil Yayınları, 2011, s. 70.
6)
M. Fethullah Gülen, Prizma-2, İstanbul: Nil Yayınları, 2011, s. 110.
fena_fillah.txt · Son değiştirilme: 2024/03/13 18:42 Değiştiren: Editör