Kullanıcı Aletleri

Site Aletleri


dikkat

Dikkat

  • Dikkat, bir şeye duru bir niyet ve nazarla odaklanmaktır.
  • Nükte, dikkat ve tefekkürle keşfedilen latif bir meseledir.1)
  • Huzur kulun kalbine gelen şeye dair özel bir dikkat demektir. Böylece kul o şey ile hazır [onun şuurunda] olur. Bu esnada dikkatin yöneldiği şeyin dışındaki her şeyden habersiz kalmak gerekir gaybet]. (Huzur, gaybet hâlinin zıddıdır.)”2)
  • “Kalbi ya da kalbin dikkatini ikiye bölmemek gerekir, çünkü ‘Allah bir kimsenin göğsünde iki kalb yaratmamıştır.’ (Ahzab, 33/4).”3)
  • “(Kur’ân) vâhidiyet içinde ukûlü boğmamak ve kalbler Zât-ı Akdes’i unutmamak için, daima vâhidiyetteki sikke-i ehadiyeti nazara veriyor…”4)
  • “Hem sikke-i ehadiyete nazarları çevirmek ve kalbleri celb etmek için, o sikke-i ehadiyet üstünde gayet câzibedâr bir nakış ve gayet parlak bir nur ve gayet şirin bir halâvet ve gayet sevimli bir cemâl ve gayet kuvvetli bir hakikat olan rahmet sikkesini ve rahîmiyet hâtemini koymuştur. Evet, o rahmetin kuvvetidir ki zîşuurun nazarlarını celbeder, kendine çeker ve ehadiyet sikkesine îsâl eder. Ve Zât-ı Ehadiyet’i mülâhaza ettirir ve اِيَّاكَ نَعْبُدُ وَاِيَّاكَ نَسْتَع۪ينُۜ’deki hakikî hitaba mazhar eder.”5)
  • “Hem hiç mümkün olur mu ki; nihayet kemâlde olan bir cemâl; gösterici ve tarif edici bir vasıta ile kendini göstermek istemesin! Hem mümkün olur mu ki; gayet cemâlde bir kemâl-i sanat, onun üzerine enzâr-ı dikkati celbeden bir dellâl vasıtasıyla teşhir istemesin?”6)
  • “Hiç mümkün müdür ki; ölmüş, kurumuş koca arzı ihya eden ve o ihya içinde her biri beşer haşri gibi acîb, üç yüz binden ziyâde envâ-ı mahlûkatı haşr ve neşredip kudretini gösteren ve o haşir ve neşir içinde nihâyet derecede karışık ve ihtilât içinde, nihâyet derecede imtiyaz ve tefrik ile ihata-yı ilmiyesini gösteren ve bütün semâvî fermanlarıyla beşerin haşrini vaadetmekle, bütün ibâdının enzârını saadet-i ebediyeye çeviren ve bütün mevcudâtı baş-başa, omuz-omuza, el-ele verdirip, emir ve iradesi dairesinde döndürüp birbirine yardımcı ve musahhar kılmakla azamet-i rubûbiyetini gösteren ve beşeri, şecere-i kâinatın en câmî ve en nâzik ve en nâzenîn, en nâzdar, en niyâzdar bir meyvesi yaratıp, kendine muhatap ittihaz ederek her şeyi ona musahhar kılmakla, insana bu kadar ehemmiyet verdiğini gösteren bir Kadîr-i Rahîm, bir Alîm-i Hakîm kıyâmeti getirmesin!”7)
  • “İşte şu bahiste haşir meselesinde Kur’ân-ı Hakîm haşr’i isbat için yedi-sekiz sûrette, muhtelif bir tarzda isbat ediyor. Evvelâ; neş’et-i ûlâyı nazara verir, der ki: “Nutfeden alakaya, alakadan mudğaya, mudğadan tâ hilkat-i insâniyeye kadar olan neş’etinizi görüyorsunuz… Nasıl oluyor ki; neş’et-i uhrâyı inkâr ediyorsunuz?.. O, onun misli; belki daha ehvenidir.”8)
  • Felsefe hikmeti ise, bütün hârikulâde olan mucizât-ı kudreti, âdet perdesi içinde saklayıp, cahilâne ve lâkaydâne üstünde geçer. Yalnız hârikulâdelikten düşen ve intizam-ı hilkatten huruç eden ve kemâl-i fıtrattan sukut eden nâdir fertleri nazar-ı dikkate arz eder, onları birer ibretli hikmet diye zîşuura takdim eder. Meselâ; en câmi bir mucize-i kudret olan insanın hilkatini âdi deyip lâkaydlıkla bakar. Fakat insanın kemâl-i hilkatinden huruç etmiş, üç ayaklı yahut iki başlı bir insanı, bir velvele-i istiğrabla nazar-ı ibrete teşhir eder. Meselâ; en latîf ve umumî bir mucize-i rahmet olan bütün yavruların hazine-i gayptan muntazam iâşelerini âdi görüp, küfrân perdesini üstüne çeker. Fakat, intizamdan şüzûz etmiş, kabilesinden cüdâ olmuş, yalnız olarak gurbete düşmüş, denizin altında olan bir böceğin bir yeşil yaprakla iâşesini görür, ondan tecelli eden lütuf ve keremle bütün hazır balıkçıları ağlatmak ister.”9)
  • “Ey nefis! Başta Habîbullah, bütün ahbabın kabrin öbür tarafındadırlar. Burada kalan bir-iki tane ise, onlar da gidiyorlar. Ölümden ürküp, kabirden korkup, başını çevirme! Merdâne kabre bak, dinle, ne talep eder! Erkekçesine ölümün yüzüne gül, bak, ne ister!”10)
  • “Hem (dünya) muvakkat bir seyrangâhtır. Öyle ise, nazar-ı ibretle bak ve zâhirî çirkin yüzüne değil; belki, Cemîl-i Bâkî’ye bakan gizli, güzel yüzüne dikkat et, hoş ve faydalı bir tenezzüh yap, dön ve o güzel manzaraları irâe eden ve güzelleri gösteren perdelerin kapanmasıyla akılsız çocuk gibi ağlama, merak etme!”11)
  • “… nazlanan ve istiğna gösteren nazeninlerin mehirleri dikkattir.”12)
  • Dikkat etmek gerektir. Zira nazar-ı sathî böyle yerlerde çok halt eder.”13)
  • “Bakma, göz atma, mülâhazaya alma, iltifat etme diyeceğimiz “nazar” kelimesiyle; yönelme, yakınlık duyma, iltifatta bulunma, sevme veya sevgi emareleri izhar etme… mânâlarına gelen “teveccüh” sözcüğü bir anlamda aynı şeyleri ifade ediyor gibi olsalar da pek çok farklı yanları bulunduğu açık, birleştikleri noktalar da az değil. Ayrıca bu kelimeler, Zât-ı Ulûhiyet’e nisbet edilince farklı, yaratıklara isnat ettiğimizde ise daha farklıdırlar. Veya biz, böyle bir nisbet ve isnatla onlara bu farklı mânâları yükleriz: Cenâb-ı Hakk’ın nazar ve teveccühü, umumî bir feyiz ve bu celâlî bakış içinde rahmet edalı belli eşya ve eşhâsa hususî bir mevhibe şeklinde tahakkuk eder; yaratıklarınki ise, bir kâbile, bir merâyâ ve mecâlî olabilme mahiyetinde gerçekleşir.”14)

Ayrıca Bakınız

İlave Okuma

Diğer Diller

Dipnotlar

1)
Ali ibn Muhammed es-Seyyid eş-Şerif Cürcani, Tarifat: Arapça-Türkçe Terimler Sözlüğü, tercüme ve şerh: Arif Erkan, İstanbul: Bahar Yayınları, 1997, s. 241.
2)
Suad el-Hakim, İbnü’l Arabî Sözlüğü, İstanbul: Kabalcı Yayınevi, 2005, s. 305.
3)
Zafer Erginli, Metinlerle Tasavvuf Terimleri Sözlüğü, İstanbul: Kalem Yayınevi, 2006, s. 60.
4)
Bediüzzaman Said Nursî, Sözler, İstanbul: Şahdamar Yayınları, 2010, s. 8.
5)
A.g.e. s. 12.
6)
A.g.e. s. 65.
7)
A.g.e. s. 85.
8)
A.g.e. s. 123.
9)
A.g.e. s. 146–147.
10)
A.g.e. s. 180.
11)
A.g.e. s. 219.
12)
Bediüzzaman Said Nursî, Muhâkemât, İstanbul: Şahdamar Yayınları, 2010, s. 61.
13)
A.g.e. s. 69.
14)
M. Fethullah Gülen, Kalbin Zümrüt Tepeleri, İstanbul: Nil Yayınları, 2008, s. 659.
dikkat.txt · Son değiştirilme: 2024/03/12 20:12 Değiştiren: Editör