Kullanıcı Aletleri

Site Aletleri


hayal

Hayal

  • “Bir kısım ehl-i takvâ berk gibi, bin senelik yolu bir günde keser. Bir kısmı da hayâl gibi, elli bin senelik bir mesafeyi bir günde kat’eder.”1)
  • “… nasıl cismaniyâta cam ve su gibi şeyler ayna olur, öyle de; rûhâniyâta dahi hava ve esîr ve âlem-i misâlin bazı mevcudatı ayna hükmünde ve berk ve hayâl sür’âtinde bir vasıta-yı seyr ve seyahat sûretine geçerler ve o rûhânîler, hayâl süratiyle o merâyâ-yı nazîfede, o menâzil-i latîfede gezerler. Bir anda binler yerlere girerler.”2)
  • “Mânâlar kalbden çıktıkları vakit, suretlerden çıplak olarak hayâle girerler, oradan suretleri giyerler. Hâyâl ise, her vakit bir sebep tahtında bir nevi suretleri nesceder. Ehemmiyet verdiği şeyin suretlerini yol üstünde bırakır. Hangi mânâ geçse; ya ona giydirir, ya takar, ya bulaştırır, ya perde eder. Eğer mânâlar münezzeh ve temiz iseler, suretler mülevves ve rezil ise giymek yoktur, fakat temas var. Vesveseli adam, teması telebbüsle iltibas eder. ‘Eyvâh!’ der, “Kalbim ne kadar bozulmuş! Bu sefillik, bu hısset-i nefs, beni matrud eder.” Şeytan onun şu damarından çok istifade eder.”3)
  • “Fânî mevcûdâtın visâli madem fânîdir, ne kadar uzun da olsa yine kısa hükmündedir. Senesi, bir saniye gibi geçer, hasretli bir hayal ve esefli bir rüya olur.”4)
  • “Ey dünya-perest insan! Çok geniş tasavvur ettiğin senin dünyan, dar bir kabir hükmündedir. Fakat, o dar kabir gibi menzilin duvarları şişeden olduğu için, birbiri içinde in’ikâs edip göz görünceye kadar genişliyor. Kabir gibi dar iken, bir şehir kadar geniş görünür. Çünkü o dünyanın sağ duvarı olan geçmiş zaman ve sol duvarı olan gelecek zaman, ikisi mâdum ve gayr-i mevcud oldukları hâlde, birbiri içinde in’ikâs edip gayet kısa ve dar olan hazır zamanın kanatlarını açarlar. Hakikat hayale karışır, mâdum bir dünyayı mevcud zannedersin.”5)
  • “Maddî musîbetleri büyük gördükçe büyür, küçük gördükçe küçülür. Meselâ, gecelerde insanın gözüne bir hayal ilişir. Ona ehemmiyet verdikçe şişer, ehemmiyet verilmezse kaybolur. Hücum eden arılara iliştikçe fazla tehâcüm göstermeleri, lâkayt kaldıkça dağılmaları gibi; maddî musîbetlere de büyük nazarıyla ehemmiyetle baktıkça büyür. Merak vasıtasıyla o musîbet cesetten geçerek kalbde de kökleşir, bir mânevî musîbeti dahi netice verir, ona istinâd eder, devam eder. Ne vakit o merakı, kazaya rıza ve tevekkül vasıtasıyla izâle etse, bir ağacın kökü kesilmesi gibi maddî musîbet hafifleşe hafifleşe kökü kesilmiş ağaç gibi kurur gider.”6)
  • “Erkân-ı imaniye altıdır. İman-ı billâhtan başka, iman-ı bi’l-yevmi’l-âhir gibi rükünler var. Bu rükünler ise, mümkinâtın vücûdlarını ister. O muhkem erkân-ı imaniye, hayal üstünde bina edilmez!”7)
  • “Havâssının en genişi hayal olduğu halde, o hayal akıl ve aklın semerelerini ihata edemez.”8)
  • “İnsanın bir ferdinde bir cemaat-i mükellefîn bulunur. Evet her bir uzuv, bir şey için yaratılmıştır. O uzvu, o şeyde kullanmakla mükelleftir. Mesela her bir hâsse için bir ibadet vardır. Onun hilâfında kullanılması dalâlettir. Mesela baş ile yapılan secde Allah için olursa ibadettir, gayrısı için dalâlettir. Kezalik şuâranın hayalen yaptıkları hayret ve muhabbet secdeleri dalâlettir. Hayal, onun ile fâsık olur.”9)
  • “İnsandaki istidat ebede nâzırdır. Eğer istersen insaniyetin cevherine ve natıkıyetin kıymetine ve istidadın muktezasına teemmül ve tetkik et. Sonra da o cevher-i insaniyetin en küçük ve en hasis hizmetkârı olan hayale bak, gör, yanına git ve de: ‘Ey hayal ağa! Beşaret sana! Dünya ve mâfîhânın saltanatı, milyonlar sene ömürle beraber sana verilecektir. Fakat âkıbetin dönmemeksizin fenâ ve ademdir.’ Acaba hayal sana nasıl mukabele edecek? Âyâ, istibşar ve sürur veyahut telehhüf ve tahassürle cevap verecektir? Ecel, neam, evet, cevher-i insaniyet âmâk-ı vicdanın dibinde enîn ve hanîn edip bağıracak: ‘Eyvah, vâ hasretâ saadet-i ebediyenin fıkdânına!’ diyecektir. Hayale zecir ve ta’nif ederek, ‘Yahu! Bu dünya-yı faniye ile razı olma!’”10)
  • “… bir mânâda O’nun bir asıl, varlığın da O’nun vücudunun ziyasının bir in’ikâsı olması itibarıyla bütün âleme bir hayal ve gölge nazarıyla bakılabilir ve kâinat, insan, hâdiseler ‘bir varmış-bir yokmuş’ mülâhazası içinde değerlendirilebilir; ama bu kat’iyen her şey ‘O’ demek değildir.”11)
  • “İbn Sina, beş adet zâhirî duyu organının yanında hiss-i müşterek –ki o buna Aristo’nun fantazyasından bozma ‘bantasya’ der–, vâhime, hayal, zâkire ve mütehayyile gibi bâtınî hâsselerden de bahiste bulunur ve uzun uzun bunların vazife ve faaliyetleri üzerinde durur.”12)
  • “… her günah içinde küfre giden bir yolun olduğu gibi, içinde fesat ve fücur olan her hayal de sahibini fıska ve dalâlete çekip götüren zihnî bir gulyabanidir.”13)
  • “… istikamet insanı, hayal ve tasavvurlarına bile fena duygu ve düşünceleri konuk etmez. Beşeriyet icabı bir yerde sürçüp günah atmosferine kaysa, hiç vakit kaybetmeden tevbe edip hemen günahın boğucu ikliminden sıyrılıp tevbe ve istiğfarın paklayıcı atmosferine sığınır.”14)

Ayrıca Bakınız

Dipnotlar

1)
Bediüzzaman Said Nursî, Sözler, İstanbul: Şahdamar Yayınları, 2010, s. 21.
2)
A.g.e. s. 208.
3)
A.g.e. s. 292.
4)
Bediüzzaman Said Nursî, Lem’alar, İstanbul: Şahdamar Yayınları, 2010, s. 20.
5)
A.g.e. s. 170.
6)
A.g.e. s. 259.
7)
Bediüzzaman Said Nursî, Mektubat, İstanbul: Şahdamar Yayınları, 2010, s. 505.
8)
Bediüzzaman Said Nursî, Mesnevî-i Nûriye, İstanbul: Şahdamar Yayınları, 2007, s. 58.
9)
A.g.e. s. 181.
10)
Bediüzzaman Said Nursî, Muhâkemât, İstanbul: Şahdamar Yayınları, 2010, s. 102.
11)
M. Fethullah Gülen, Kalbin Zümrüt Tepeleri, İstanbul: Nil Yayınları, 2008, s. 362.
12)
A.g.e. s. 593.
13)
M. Fethullah Gülen, Prizma-3, İstanbul: Nil Yayınları, 2008, s. 103.
14)
M. Fethullah Gülen, Fasıldan Fasıla-4, İstanbul: Nil Yayınları, 2011, s. 91–92.
hayal.txt · Son değiştirilme: 2023/11/26 20:14 Değiştiren: Editör