Kullanıcı Aletleri

Site Aletleri


hakikat

Hakikat

  • Sabit, vaki, gerçek olan şey. Vakıaya uygun hüküm.
  • “… ilmî düşüncenin ruhu ve esası sayılan şahsiyet ve karakter, ancak hakikat aşkına dayanırsa istikbal vaad eder. Bu da, yapılan işlerde herhangi bir hırs, çıkar düşüncesi ve dünyevîlik bulunmamasına bağlıdır. Böyle herhangi bir çıkar düşüncesi, menfaat mülâhazası gözetmeden varlık ve eşyayı temâşâ edip tanıma, tanıyıp değerlendirme, hakikat aşkının bir diğer adıdır ki; ona sahip olanın ulaşamayacağı şahika yoktur.”1)
  • “Gerçek ilim; bir taraftan dünya ve âhiret saadetinin yegâne kılavuzu olan Kur’ân’a sarılarak, diğer yandan da Cenâb-ı Hakk’ın isimlerinin tecellilerine birer tercüman olan bütün ilim dallarını kucaklayarak sırat-ı müstakîm üzere yürümeyi sağlayan hakikat bilgisidir. Bu açıdan, ilim, bilimle karıştırılmamalıdır; Cennet yolunun rehberi sayılan ilim, tecrübe ile elde edilen, eski bilgiler üzerine bina edilerek geliştirilen, yanlışları düzeltile düzeltile olgunlaştırılmaya çalışılan, pek çok yanlarıyla ilmî faaliyetlerimizin esasını teşkil eden nazariyelerle bir tutulmamalıdır. Çünkü, ilimde, her şeyden önce dinin hakikatına uyanma, Zât-ı Uluhiyeti tanıma ve ebedî saadete ulaştıracak bir kısım referanslar alma söz konusudur.”2)
  • “Geleceği kuracak ve yükseltecek fikir işçileri, kendi ruhunda varlığa ermiş tâli’lilerdir. Maddesini ledünniyatına teslim etmiş bu hakikat erleri, alabildiğine silik ve alabildiğine sönük görünümlüdürler. Bu itibarla da onları, dünyevî debdebe içinde bekleyenler hep yanılmış ve hep inkisar-ı hayale uğramışlardır.”3)
  • Hakikat yolcusu, çile ile günahlardan arınır; onunla saflaşır ve onunla özüne erer. Çilenin olmadığı yerde ne olgunlaşmadan ne de ruhla bütünleşmeden bahsedilemez.”4)
  • Çile, hakikat erinin, her köşe başında sarmaş-dolaş olacağı acı; fakat vefalı yoldaşıdır. Upuzun yollar onunla yeknesaklıktan kurtulur. Hayat, onunla aydınlığa kavuşur ve kişi ancak onunla yaşamanın zevk ve şuuruna erer. Çilesiz hayat monoton, o olmadan yürünen yollar renksiz ve bıktırıcı ve bu yolların garip yolcuları da yaşamadan bezmiş talihsizlerdir.”5)
  • İlim, irfan, fıkıh, felsefe, sebeplerin ruhunu kavrama, eşyanın perde önü ve perde arkasına ıttıla, kâinat kitabı ve dinin özündeki fayda, maslahat ve gayelere vukuf gibi pek çok mânâlara gelen hikmet; hakikat ulemasınca, daha çok faydalı ilim ve salih amel beraberliği şeklinde yorumlanmıştır ki bunlardan biri diğerinin iradî sonucu, beriki de bir kısım yeni mevhibelerin başlangıcı ve mukaddimesidir.”6)
  • Tekvinî emirlerin doğru okunması, doğru düşüncelerin ve doğru tespitlerin ortaya konulabilmesi, önceki nesillerden miras alınan ilmin daha ileriye götürülmesi, ilim ve araştırma adına yeni ufuklar açılması, arkadan gelenlere daha derin düşünme ortamının hazırlanması adına verilecek maddî-manevî desteğin yeri çok önemlidir. İdeolojilere, sekülerizme, egoizmaya ipotek edilmiş düşüncelerle bir yere varılamaz. Önemli olan, bir taraftan insanlara yüce bir mefkûre verebilmek, diğer yandan da onlara her tür desteği sağlayabilmektir. Şayet siz bu konuda uygun ortamlar hazırlar ve üzerinize düşen sorumlulukları yerine getirirseniz, seviyeli, kaliteli ve donanımlı insanlar zuhur eder. Aksi takdirde hakikat aşığı ilim adamları yetiştiremez ve yerimizde saymaya devam ederiz.”7)
  • “… şu bahtiyar ise hakikati görür –hakikat ise güzeldir– hakikatin hüsnünü derk etmekle, hakikat sahibinin kemâline hürmet eder. Rahmetine müstehak olur.”8)
  • “… mahiyet-i insaniyedeki merak ve taleb-i hakikat cihetinden gelen nihayetsiz ıztıraptan kurtaracak, yalnız tevhid-i Hâlık ve marifet-i İlâhiyedir.”9)
  • “Edebiyatta vardır üç meydan-ı cevelân; onlar içinde gezer, haricine çıkamaz: Ya aşkla hüsündür, ya hamaset ve şehamet, ya tasvir-i hakikat.”10)
  • Hak ve hakikat inhisar altına alınmaz! İman ve Kur’ân nasıl inhisar altına alınabilir! Siz dünyanızın usûlünü, kanununu inhisar altına alabilirsiniz. Fakat hakâik-i imaniye ve esâsât-ı Kur’âniye, resmî bir şekilde ve ücret mukabilinde dünya muamelâtı suretine sokulmaz; belki bir mevhibe-i ilâhiye olan o esrar, hâlis bir niyet ile ve dünyadan ve huzûzât-ı nefsâniyeden tecerrüd etmek vesilesiyle o feyizler gelebilir.”11)
  • “Eğer denilse: Hadiste اِخْتِلاَفُ اُمَّتِى رَحْمَةٌ denilmiş. İhtilâf ise, tarafgirliği iktiza ediyor. Hem tarafgirlik marazı, mazlum avâmı zâlim havassın şerrinden kurtarıyor. Çünkü bir kasabanın ve bir köyün havassı ittifak etseler, mazlum avâmı ezerler. Tarafgirlik olsa, mazlum bir tarafa ilticâ eder, kendisini kurtarır. Hem tesâdüm-ü efkârdan ve tehâlüf-ü ukûlden hakikat tamamıyla tezahür eder.
  • Elcevap: Birinci suâle deriz ki: Hadisteki ihtilâf ise, müsbet ihtilâftır. Yani, her biri kendi mesleğinin tamir ve revâcına sa’yeder. Başkasının tahrip ve ibtâline değil, belki tekmil ve ıslahına çalışır. Amma menfî ihtilâf ise ki; garazkârâne, adâvetkârâne birbirinin tahribine çalışmaktır.. hadisin nazarında merduttur. Çünkü birbiriyle boğuşanlar, müsbet hareket edemezler.”12)
  • “… bu kâinatta hayır-şer, lezzet-elem, ziya-zulmet, hararet-bürûdet, güzellik-çirkinlik, hidayet-dalâlet birbirine karşı gelmesi ve içine girmesi, pek büyük bir hikmet içindir. Çünkü şer olmazsa hayır bilinmez. Elem olmazsa lezzet anlaşılmaz. Zulmetsiz ziya, ehemmiyeti olmaz. Soğukla, hararetin dereceleri tahakkuk eder. Çirkinlik ile hüsnün tek bir hakikati, bin hakikat ve binler çeşit hüsün mertebeleri vücûd bulur. Cehennemsiz cennetin pek çok lezzetleri gizli kalır. Bunlara kıyasen her şey, bir cihette zıddıyla bilinebilir ve birtek hakikati, sümbül verip çok hakikatler olur.”13)
  • Hakâik ve garâibi keşif için insanlarda öyle bir şevk, öyle bir merak vardır ki garip bir hakikati keşif yolunda canlarını, mallarını feda ediyorlar.”14)
  • “Vicdanın ziyası, ulûm-u diniyedir. Aklın nuru, fünun-u medeniyedir. İkisinin imtizacıyla hakikat tecelli eder. O iki cenah ile talebenin himmeti pervaz eder. İftirak ettikleri vakit; birincisinde taassub, ikincisinde hile, şübhe tevellüd eder.”15)
  • “… yüksek ehl-i hakikat dahi, mârifet ve tasavvur değil, belki ondan çok âlî ve kıymetli olan iman ve tasdikte, iki cadde ile hareket etmişler.
  • Biri: Kitab-ı kâinatı mütalâa ile, Âyetü’l-Kübrâ ve Hizbü’n-Nuriye ve Hülâsatü’l-Hülâsa gibi âfâka bakmaktır.
  • Diğeri: Ve en kuvvetli ve hakkalyakîn derecesinde vicdanî ve hissî, bir derece şuhudî olan hakikat-i insaniye haritasını ve enâniyet-i beşeriye fihristesini ve mahiyet-i nefsiyesini mütâlaa ile, imanın şüphesiz ve vesvesesiz mertebesine çıkmaktır ki, sırr-ı akrebiyete ve veraset-i Nübüvvet’e bakar.”16)

Ayrıca Bakınız

Dipnotlar

1)
M. Fethullah Gülen, Günler Baharı Soluklarken (Çağ ve Nesil-5), İstanbul: Nil Yayınları, 2011, s. 186–187.
2)
M. Fethullah Gülen, Ölümsüzlük İksiri, (Kırık Testi-7), İstanbul: Nil Yayınları, 2011, s. 236–237.
3)
M. Fethullah Gülen, Çağ ve Nesil (Çağ ve Nesil-1), İstanbul: Nil Yayınları, 2011, s. 34.
4)
M. Fethullah Gülen, Buhranlar Anaforunda İnsan (Çağ ve Nesil-2), İstanbul: Nil Yayınları, 2011, s. 14.
5)
A.g.e. s. 14.
6)
M. Fethullah Gülen, Kalbin Zümrüt Tepeleri, İstanbul: Nil Yayınları, 2008, s. 237.
7)
M. Fethullah Gülen, “Hakikat Aşığı İlim Adamları Yetiştirme”, Kırık Testi, 7 Şubat 2021.
8)
Bediüzzaman Said Nursî, Sözler, İstanbul: Şahdamar Yayınları, 2010, s. 38.
9)
A.g.e. s. 721.
10)
A.g.e. s. 804.
11)
Bediüzzaman Said Nursî, Mektubat, İstanbul: Şahdamar Yayınları, 2010, s. 73.
12)
A.g.e. s. 303.
13)
Bediüzzaman Said Nursî, Şuâlar, İstanbul: Şahdamar Yayınları, 2010, s. 219.
14)
Bediüzzaman Said Nursî, Mesnevî-i Nûriye, İstanbul: Şahdamar Yayınları, 2007, s. 22.
15)
Bediüzzaman Said Nursî, Münâzarât , İstanbul: Ensar Neşriyat, 2007, s. 86.
16)
Bediüzzaman Said Nursî, Emirdağ Lâhikası, İstanbul: Şahdamar Yayınları, 2010, s. 136–137.
hakikat.txt · Son değiştirilme: 2024/08/08 11:38 Değiştiren: Editör