“Doğruluk demek olan
istikamet; ehl-i
hakikatça, itikatta, amelde, muâmelâtta ve yeme-içme gibi bütün davranışlarda ifrat ve tefritten sakınıp, nebîler, sıddîkler, şehidler ve sâlihlerin yolunda yürümeye îtinâ gösterme şeklinde yorumlanmıştır ki, ‘Rabbimiz
Allah’tır“ deyip sonra da
istikamet üzere doğru yolda yürüyenler yok mu, işte onların üzerine
melekler inip, ‘Hiç endişe etmeyin, hiç üzülmeyin ve size vaadedilen cennetle sevinin!’ derler’ (Fussilet sûresi, 41/30)âyeti, işte bu ölçüde Allah’ın rubûbiyetini itiraf ve O’nun birliğini tasdik edip,
iman, amel ve muâmelelerinde peygamberlerin yürüdüğü şehrahta yürüyenleri, ötelerde saf saf meleklerin karşılayıp, bin bir korku ve tasanın kol gezdiği o ürpertici vasatta onları, müjdelerle coşturacaklarını haber veriyor.”
2)