İşte diyanet silsilesine itâat etmeyen
silsile-i felsefe ki, bir şecere-i zakkum suretini alıp, şirk ve
dalâlet zulümâtını etrafına dağıtır. Hatta
kuvve-i akliye dalında; dehriyyûn, maddiyyûn, tabiiyyûn meyvelerini, beşer aklının eline vermiş.. ve
kuvve-i gadabiye dalında; Nemrudları, Firavunları, Şeddadları beşerin başına atmış.. ve
kuvve-i şeheviye-i behîmiye dalında; âliheleri, sanemleri ve ulûhiyet dâva edenleri semere vermiş, yetiştirmiş. O şecere-i zakkumun menşei ile
silsile-i nübüvvetin –ki bir şecere-i tûbâ-yı
ubûdiyet hükmünde bulunan o silsilenin– küre-i zeminin bağında mübarek dalları,
kuvve-i akliye dalında enbiyâ ve mürselîn ve
evliya ve sıddıkîn meyvelerini yetiştirdiği gibi..
kuvve-i dâfia dalında; âdil hâkimleri, melek gibi melikler meyvesini veren.. ve
kuvve-i câzibe dalında hüsn-ü sîret ve ismetli
cemâl-i suret ve sehâvet ve keremnâmdarlar meyvesini yetiştiren.. ve beşer, nasıl şu kâinatın en mükemmel bir meyvesi olduğunu gösteren o şecerenin menşei ile beraber enenin iki cihetindedir.”
1)