“Hususiyle nefsi, kalbi, duyguları,
şuurunun şuurunda olması, iradesini yönlendirmesi itibarıyla insana bakıldığında, onun hiçbir boşluğa rastlanmayacak nasıl muhteşem bir mekanizmaya sahip olduğu görülecektir. İnsan, böyle bir sistemin dümeninde bulunması, onu işletmesi ve onun merkez noktasına tahtını kurması itibarıyla onun en yakınında durduğundan dolayı, onu en iyi anlayan da kendisidir. Eğer insan
enfüse açılabilir, onun maddî ve mânevî yanı üzerinde düşüncelerini derinleştirebilirse, tıpkı yeryüzünde başarılar elde ettikten sonra uzaya açılan insanlar gibi,
âfâka da açılabilir. Farklı bir ifadeyle,
enfüs üzerinde iç âlemlerde gerçekleştirdiği sistemli bir tefekkürle,
Allah’ın (celle celâluhu) abes bir şeyi yaratmadığının farkına varan bir insan, nazarlarını dış âlemlere tevcih ettiğinde de, tıpkı çiçeklere konan bir arı gibi farklı bal özleriyle geriye dönecektir.”
4)